“Neye ve ne kadar cesaretiniz
varsa, varlık ve nüfuz alanınız da öyle şekillenir.” Bu
cümle, Nasuhi Güngör’e ait. Besbelli ki, iyi bir cümle yazdığını filan
düşünüyordur!.
Cümleyi okuduğumda kendimi,
binlerce yıl evvelinde, avcılık ve toplayıcılık zamanlarını yaşıyorken buldum.
Ne de olsa, cesaretsiz, belki de korkaktım. Hayatımı da, diğer cesurlar
yönlendiriyordu.
Ne kadar geri bir düşünce.
Cesaretiniz oranında, kendinizi kabul ettireceksiniz. Tıpkı, kabadayıların
belli semtleri, belli alanları yanlarında besledikleri kalabalık yumruk
sahipleriyle işgal etmeleri gibi. Problem oluştuğu anda, bir-kaç güçlü yumruk
her şeyi hallediveriyor. Cesaretle ilgili tabii…
Korkusu olmayan cesaretten
bahsedemez. Cesaret, korkuların kovalandığı noktada meydana gelir.
Korkularınızı uzaklaştıracaksınız ve yola koyulacaksınız. Bu noktaya cesaret
denir. Hiç korkusuz olanın, cesareti ne ola ki? Biz seni korkusuz bilirdik, ne
oldu da, makamlar bahşettiğiniz, övgüler düzdüğünüz kişi cesaretten bahsetti.
Geliş yeri itibariyle iki
yönlü incelenebilir cesaret:
Birincisi, vehimden,
düşmanlardan, şeytandan gelen cesaret: Cesaret, bir pompa yardımıyla içe
doldurulan ve ne anlama geldiği dahi bilinemeyen garip haldir insan üzerinde.
Niye korkuyu bırakır da, kimsenin olmadığı alanda naralar atmaya başlar
bilinmez. Zaten, cesaret denen halde bu değil midir, kimsenin bulunmadığı
alanda naralar atmak, sonra var mı bana yan bakan diyerek, zavallı mahalleliyi pusturmak?
Nerden mi çıkartıyoruz bu
cesaret tanımını? Bakınız; 2004 yılının Aralık ayında Rabat’ta yapılan
toplantıda, ABD Dış İşleri Bakanı ve BOP Eş Başkanı (Eş Başkanlardan birisi de
bizde idi) Colin Powel şunları söyler: ““BOP Projesine giren ülkelerdeki değişimi dışarıdan empoze
etmeyeceğiz. Bunu ülkelerin sosyal, ekonomik alanda ilerlemeleri ile beraber
kendi içinden başlatacağız ve siyasi ve ekonomik reformlarını gelişmiş
ülkelerle el ele gerçekleştirmelerini sağlayacağız”
der ve ilave eder: “bölge
ülkelerinde reform yapılması için halklara cesaret vereceğiz”.
Neymiş, ‘cesaret verecekler’miş. Siz bu cesaret verme işini isterseniz, korku
salmak olarak da anlayabilirsiniz. Bir de şöyle düşünülebilinir; fitne, fesadın
yükseltilebilmesi, cehaletin yeşermesine ortam hazırlanması ile doğru
orantılıdır. Ne kadar cahil üretebilmişseniz, cesareti bol güdülenlere sahip
olursunuz.
İkincisi, Hakk’tan neşet
eden; kaynağı Kur’an’ı Kerîm olan cesaret. Gaflet ve cehalet uykusundan
kurtulup, ahlaksızlık ve fenalığı kökünden kazıyıp, doğruluk, merhamet, çalışma
ve gayretle öğrenilecek ilahi ilmin sağladığı cesaret. Ki kaynağı, ‘Rahmani bilgi kaynağı’
Kur’an’dır.
Kınanmış ahlaktan, hayvani
sıfatlardan arınarak, hürmet ve saygı nuru ile parlamış kalpler de, Allah
kelamının hakikati anlaşılır. Ve budur ki, Kur’an ile kazanılacak şan, şeref
cesaret yükleyici olur. Allah cesareti diyebiliriz.
Allah’ın Arslan’ı sıfatı
verilen Hz. Ali (k.r.v.) ilminden aldığı cesaretle, Zülfikar’ını Allah adıyla
kullanarak kazandı unvanını, Hakk ile birlikte, Hakk olarak.
Muhidin-î İbn-i Arabî
Hazretleri Fütuhat-ı Mekkiye isimli eserinde ahlâk bahsinde şunları söyler: “Ahlâk-ı Muhammediye kıyamet gününe kadar
İslam ümmetlerinde devam edip gidecektir. Şu halde her milletin medarı iftiharı
ahlâkıdır. Sanayide, ticarette, ziraatte, her şeyde örf ve adette başlıca
muvaffakiyet ahlâk güzelliğiyle olur. Bilhassa ahlâk hukuk ve adaletle imtizaç
ederse kemalini bulmuş olur”.
Kemal bulmuş ahlâk ise,
mümin cesaretini artıran en önemli bir manevi gelişimdir. Yoksa sahip
olunduğunu sandığı gücü ile etrafa caka satmak, masum taleplerini belirtmek
üzere eylem yapan halkına karşı kışkırttığı polislere “destan yazdılar”
saçmalığı ile övmek, “taraftarlarını
zorla evde tuttuğunu” ifade ederek korku salmak asla cesaret
olarak değerlendirilemez.
Hâlbuki ‘cesaret’ duygusunun
bulunduğu boyut ‘benlik duygusu’dur. Vehimden kaynaklanan büyüklük duygusu hâkim
olunca, kişi (veya devlet) en
büyüğün kendisi olduğu zehabına kapılabilir ve sonu telafisi zor yıkıcılıklara
ulaşabilir. Aklını çalıştırmadan, ilimden istifadeyi düşünmeyen, aklına ilk
gelenin şeytandan mı, Hak’tan mı düşüncesini beyninden geçirmeden uygulamaya
koymak zarar vericidir. Ki, istişare önemle tavsiye edilmektedir.
Ve ülkemizin geldiği
noktada, bazı idarecilerimizin ‘cesaret’ tetiklemesiyle yaptığı bazı işlerin ne
kadar kötü sonuç verdiğini izlemekteyiz. Özellikle dış politika uygulamalarında
ve Ortadoğu gelişmelerinde yapılan hatalar, hep bu kör olası ‘cesaret’
gösterilerinden kaynaklandığını rahatlıkla söyleyebiliriz.
Cesaret, başlanılan
herhangi bir işte, bir olumsuzlukla karşılaşılmadan, o durumu görebilmek ve
cesaretle o işten vaz geçebilmektir kimi zaman ve olaylarda. Varsın, sana
korkak desinler.
Nitekim dış borçlanma
alanında da gösterilen ‘cesaret’, ülkeyi üretimden uzaklaştırmış ve ithalata
dayalı tüketime özendirerek, ülke gelirlerinin düşmesine neden olunmuştur. Kim
bilir bir süre sonra, borçlar ödenemez bir hale geldiğinden, Allah korusun
Yunanistan durumunu yaşamak istemeyiz. O zaman anlaşılacak, cesaretle
borçlanmanın sonu, o zaman ‘borç
yiğidin kamçısıdır’ söylenmelerinin ne kadar yanlışlar
içerdiği. NOT: elbette bir ekonomi borçlanacaktır. Lakin borç ile ancak üretime
yönelik kârlı yatırımlar yapılacaktır. Aksi durum, iflasa sürükler.
Cür’et ve cesaret
girişimcilik için gerekli bir vasıf olmakla, kâr ve zararın da iyi hesaplanması
sonuçların ölçülebilir, anlaşılabilir ve şeffaf olması en başta gelecek ve
uyulması zorunlu kurallardandır. Basiret her işte ve idareci de bulunması
zorunluluktur. Ancak, basiret ile cesaret birlikteliği işe yarar.
Sonunu göremeyen, ha
cesaret sahibidir, ha korkak! Aradaki fark, insanları kandırmaktan öteye
gitmez.
En kötü
cesaretlendirmelerden birisi de: devleti yönetenlerin tavır ve hareketlerinden
cesaret bulup, bir araya gelerek, başkalarına zarar verebilecek, zahmeti
başkalarına yükletecek surette, gayr-ı menkul, ihaleli işler, miktarı bilinemeyen
nakitler biriktirmeleridir. Ki, bu durum Hz. Ali'nin (K.V) Mısır Valisi’ne
yazdığı mektupta bir nasihatidir. Bu ortaklığın kazancı idareciye dönmese de (bilinemez)
zararı ahirette kendisine dönecektir.
Bizce, cesaretin en önemli
göstergesi, kendi öz eleştirisini yapabilmektir.
Ki, bu kişiler ER tesmiye
edilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder