Doğrusu, önceki gün
yayınladığım “siyaseti ve dilini
anlayabilmem için daha kırk fırın ekmek yemeliyim” mesajımın
arkasındayım. Çok beyinli, çok çekiştirenli, çok ona-buna karışanlı bir
ortamda, siyaset mesajlarını doğru okuyup, anlamlandırmak oldukça zor. Kimin ne
istediğinden veya istemediğinden ziyade; 20 yıllık, 50 yıllık, 100 yıllık
devletin ali menfaatlerine göre yapılmış planların bulunmadığı, yönetime talip
siyasilerin de kendi hayallerindeki ve fakat bize göre meçhul planların
çarpıştığı bir arena, siyaset sahnesi. Anlayış kıtlığımız biraz da buradan
geliyor gibi.
Bizler yalnızca seyirciyiz.
Fikrimizi soran yok. İsteklerimiz, sevinçlerimiz, hüzünlerimiz sadece kendi
içimizde mahpus. Söylesek ‘ne
hadle!’, sussak ‘cehalet ve ilgisiz’ suçlamalarıyla
karşılaşıyoruz. Belki dört yılda bir önümüze konulan ve söz fırsatı olarak
değerlendirdiğimiz seçim sandıklarıyla vermeye çalıştığımız mesajlar da, bir
orasından, bir burasından kırpılarak yine siyasi liderlerin salatası durumuna
sürükleniyor.
Siyasetin hareket tarzını
içselleştiremeden, onun diline de vakıf olmak da kabil değil. Oy vermekle, ya
da ben filanca siyasi partinin taraftarıyım demekle, o felsefi zihniyeti tam
kavramış olmuyor insan. Hangi kararın ne sonuçlara varacağını da başlangıçta
idrak etmek o kadar kolay değil. Hatta belki kararı verenler bile doğacak
sonuçlardan emin olamayabilirler. Çünkü piyasadaki aktörlerin her birinin
beyninden her an farklı fikirler geçer ve bu düşüncelerin kâğıda yazıya ve hele
hele karara dönüşmesi halinde, bir evvel alınan kararın da, gideceği yönün
değişeceği tabiidir. Nitekim söylenen bu durum, bir önceki Meclis’te çıkarılan
torba kanunlarda sıklıkla görülmüştür. Gece yarıları sunulan bir önerinin,
uykudaki vekillerin el kaldırması ile yasalaşması nice uygulamalarda
değişikliğe sebep olmuştur.
7 Haziran seçimleri
sonucunda ortaya çıkan tabloda, kafa karışıklıkları epeyce ileri safhada. Oy ve
bağlı olarak vekil kaybeden iktidar partisi hala birinci parti. Her şeyi
yapmaya kendini ehil ve bu hakkı üzerinde görüyor. Oysa iktidardan, o çok önem
verdikleri ve 13 yıl boyunca ‘milli
irade’ dedikleri, halkın oylarıyla düşürülmüştür. Sonuç olarak
çıkan tabloda, ‘siz
artık muhalefete geçmelisiniz’ mesajının verildiğini bir
türlü içlerine sindiremediler. Millete hizmet emeli bir noktaya kadar
düşünülebilir. 13 yıl boyunca yapılanların incelenmemesi, soruşturulmamasının
istekleri olduğunu, aklı eren herkes söylüyor. Bir korkuları olmalı deniyor.
İktidardan gittiklerinde büyük soruşturmalara muhatap olacaklar deniliyor.
Bunlar dolmuşlarda, belediye otobüslerinde, sokakta halkın konuştukları. Eğer
böyleyse, koltuklardan inmemek isteklerini anlayabiliriz.
Siyaset koca tahtada oynan
bir satranç demiştik. İktidardaki partinin, ‘en çok oyu aldık’ sözleri de, ‘erken seçime gidebiliriz’ sözleri
de tamamı piyon hamlelerinden ibaret.
Meclis başkanlığı
seçimlerinin tek kazananı var: Tayyip Erdoğan. İleri sürdüğü Deniz Baykal
piyonu yetti kazanmaya. Oysa muhalefetin ilk amacı Meclis Başkanlığı idi. Bunun
kaptırılması, meclis iç tüzüğünün çoğunluk partisi lehinde yorumlanarak
uygulanması anlamına gelecektir ki, muhalefetin seçim meydanlarında verdikleri
sözlerin hiçbirisinin gerçekleşmesi mümkün olamayacaktır.
MHP, Başkanlık seçimlerinde
kilit parti rolünü oynadı. Seçim gecesi kamuoyuna verilen mesaj, seçilen
başkanın 4 dakikalık Devlet Bahçeli’yi ziyareti, 3. Tur oylama yapılmazdan
evvel Bahçeli’nin verdiği demeç içeriği diğer muhalefet partilerince
anlaşılamamış olmalı ki, boş irade ifadesiyle rakip partinin adayı seçilmiş
oldu. Oysa beklerdik ki, Meclis Başkanlığı AKP’den mutlaka alınmalıdır.
Liderlerin de bu düşüncede olduklarını bizler kabul etmiştik ve böylece sonucu
heyecanla bekledik. Ne gelmişse başımıza şu kuru inat yüzünden geldi. İlle de
benim adayım seçilecek inadı.
Kemal Kılıçdaroğlu’dan
doğru bir okuma beklerdik. Bahçeli, grup toplantısından sonra, 3. Turda kendi
adaylarının ikinci olmaması halinde boş oy kullanacaklarını açıklıkla söyledi.
Öyleyse, Deniz Baykal’a düşen adaylıktan çekilmek ve üçüncü turda AKP, MHP ve
HDP adaylarının oylanması gerekirdi. Bu duruma göre, Yılmaz’ın seçilme şansı
neredeyse sıfır derecesindeydi. Kaçırıldı, neyse kaçan balık büyük olurmuş.
İleriye bakalım.
Bahçeli’nin bu taktiği,
tabanın bir kısmından önemli derecede eleştiri aldı, söylenenler şunlar:
“İlk beraberlik, Abdullah
Gül’ü seçtirmekle başlamıştı. İşimiz gücümüz yokmuş gibi bize Otuz yıl
tartıştırılan başörtüsüne destek vererek, zihinlerinin altındakini iyice açığa
çıkardılar. Ergenekon ve Balyoz soruşturmalarında ağızlarını bir kere bile
açmayarak, adeta yapılan soruşturmaları, zindana tıkılan generalleri, ordunun
tarumar edilişini zımnen desteklediler. Türk ordusunun yurtdışına çıkışına
destek olurlarken, yabancı askerlerin Türkiye’den geçmesine de izin verilmesini
birlikte çıkardılar. Cumhurbaşkanı’nın, nerede miting yaparsa aynı yerde ertesi
günü miting yapacaklarını söylediler, biz de “işte politika budur” diyerek övgülerimizi gönderdik. Gecikmeli
olarak bir yer (Kırşehir) hariç, başka hiçbir yere gidemediler, sözlerinde
duramadılar, başka bir anlamda AKP’ye desteklerini devam ettirdiler.
Şimdi, tutmuşlar. İlle de AKP
Hükumet olacak, ille de AKP’li birisi Meclis Başkanı olacak diyorlar.
Ya Hû,
Bunlar nasıl insanlar?
Bunların hiç aklı, izanı, basireti, fikri, danışmanı, danışanı, bileni,
bilgici, bildiricisi, dini, imanı, kitabı…
Yok mudur?
Neler oluyor Allah aşkına?
6 Haziran’da söylediklerini ne tez unuttunuz? Daha kaç gün geçti
aradan. Haydi, siz unuttunuz, bizlere de mi unutkan demek istiyorsunuz?”
Ayrıca şunu da söyleyelim.
AKP’nin Meclis Başkanlığına
aday gösterdiği kişi asla AKP yönetimince belirlenmemiştir. Yüksek yerlerin
kullanılmaya müsait garip bir adayıdır. NATO civarlarına, Beştepe muhitine
bakınız. Sonra, Milli Savunma Bakanlığı serüvenine bakınız. Onun zamanında ordu
tarumar edilmiştir. Genel Kurmay başkanı onun zamanında tutuklanmıştır. PKK
kolayca şehirlere inerken onun zamanında ordu kışlaya tıkılmıştır.
Ağzını bile açamayan bu
insan mı Gazi Meclis’e Başkan olacak?
Ne yapalım ki, oldu.
Kaht-ı Rical denmişse, o
kadar da değil.
Analar ne Başkanlar
doğurur!...
Ahmet Ertik .
YanıtlaSilBiz demokrasiyi bize nasıl yutturmaya çalışıyorlarsa öyle anlıyoruz.
Sıradan bir insan da başbakan olmalıymış, cumhurbaşkanı olmalıymış safsataları.
Dünya ülkelerinin hiç birisinde hele de dünyayı yöneten ülkelerde hiç bir yönetici tesadüfen (demokrasi) yoluyla gelemez.
Bakınız özgürlükler ülkesi (güya) Amerika; Araştırınız kurulduğundan beri aynı hanedan tarafından yönetilir. Bakanlıkları ve diğer önemli noktalardaki yöneticileri dahil. Barak Obama bile bu hanedanın bir parçasıdır. Bakmayın onun deri rengine. Söz konusu ettiğim hanedanlığın bir zenciyle gönül eğlendirmesinin mahsulüdür vakt-i zamanında. Ya da yeminli "Başkan Müşaviri"dir bizde olduğu gibi.
İlhan Yalçın.
YanıtlaSil"AKP’nin Meclis Başkanlığına aday gösterdiği kişi asla AKP yönetimince belirlenmemiştir. Yüksek yerlerin kullanılmaya müsait garip bir adayıdır. NATO civarlarına, Beştepe muhitine bakınız. Sonra, Milli Savunma Bakanlığı serüvenine bakınız. Onun zamanında ordu tarumar edilmiştir. Genel Kurmay başkanı onun zamanında tutuklanmıştır. PKK kolayca şehirlere inerken onun zamanında ordu kışlaya tıkılmıştır. "-Mahmut Emin
Benim İsmet Yılmaz hakkındaki görüşlerimi, öyle bir çürüttünüz ki Hocam, savunacak yanım kalmadı.
Demiştim ki, "Yıldırım Akbulut" karakterinin günümüzdeki uzantısı. Yanılmışım. Yanıldığıma üzüldüm.
Ahmet Takan'ın başarılı kulis haberleri bomba gibi düşüyor meydana, buyurunuz, bizim kulislerden uzak kendi yorumumuzla birlikte değerlendiriniz:
YanıtlaSil"Kemal Kılıçdaroğlu ile Devlet Bahçeli arasında özel bir hat kuruluyor. MHP Genel Başkanı CHP liderine AKP’ye karşı ortak hareket etmek için bir teklif sunuyor. Teklifin flaşı şu “Deniz Baykal’ı aday gösterme. Göstereceğiniz başka bir aday üzerinde ortak hareket edelim.” Deniz Baykal’ın Recep Erdoğan ile görüşmesinden çok rahatsız olduğunu ve bir oyun kurulduğunu açıktan anlatan (zaten bunu kamuoyu önünde de söylemişti-aht-) Bahçeli’nin şöyle dediği belirtiliyor;
“Ben 10 milletvekilimi kaset tezgahları yüzünden verdim, kaybettim. Gelin başka bir aday etrafında birleşelim. Deniz Baykal’ı aday gösterirseniz ben bunu kimseye anlatamam. Ne tavanıma ne de tabanıma.”
MHP kulislerinde Bahçeli’nin Kılıçdaroğlu’na, Haluk Koç ve Mehmet Akif Hamzaçebi’yi seçenek olarak önerdiği ve cevap beklediği fakat CHP’de yapılan değerlendirmelerin sonrasında Kılıçdaroğlu’ndan olumlu yanıt gelmediği ifade edildi.
MHP kaynakları, 3’üncü turun başına kadar Kemal Kılıçdaroğlu’na “Deniz’e düşen Baykal’a sarılır” yaklaşımında zorunlu olmadıklarını Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP’li yöneticilere ısrarla vurguladıklarını belirtip şunları söylüyor;
“3’üncü turdan hemen önce CHP’ye bir hamle daha yaptık. ‘Gelin çatı adayımız Ekmeleddin İhsanoğlu’na destek verin’ dedik. ‘Devletin 2 numarasını seçiyoruz. Ekmeleddin Bey’in meşruluğundan kimsenin en ufak bir şüphesi yok’ diye ısrar ettik. Toplandılar ve bize ‘çatı aday mı kaldı’ diye cevap gönderdiler.”
Peşin peşin söyleyeyim; Bu aktardığım şok kulis haberin tüm karşılıklı sağlamalarını MHP ve CHP kaynaklarından yaptım. Ambargo yüzünden yazamadıklarım da dahil."
Ahmet Takan, 3 Temmuz Yazısından..
TC Ali Rıza Söğüt :
YanıtlaSilMHP de de adam bitti ki Ekmeleddin bey neredeyse her şeyimiz olacak. Çok değerli ve donanımlı insanlar liste dışı kalırken partiden ihraç edilirken bizimkiler Ekmeleddin bey için çarpışıyorlar
Bence durum tam öyle değil TC Ali Rıza Söğüt Bey. Ortada büyük güçlerin ileri sürdüğü bir satranç oyunu var, bir tarafın tüm zihnini ele geçirme çabaları varken, o taraf oyunda olduğunu ve gerekli hamleleri yaptığını söylüyor. Buyurun yapınız hamlenizi diyor ve sonraki hamle için düşünce egzersizleri yapıyor.
SilDaha derin düşünerek çözüme gitmeliyiz.