24 Haziran 2015 Çarşamba

Ortaya Çıkan Tabloda Kaos Kokusu mu Var?


17/25 Aralık soruşturmalarının, AKP’nin meclis çoğunluğundan aldığı güç ile T.B.M.M’inde aklanarak hasıraltı edilmesi, seçmeni hiç ırgalamadı. Seçmen daha başka verilerin etkilemesiyle tercihini kullanmışa benziyor. Bunlar neler olabilir?

Her şeyden önce kin ve intikam hisleriyle hareket edilmemesini ve kararlarda aklın hâkim olmasını istiyor diyebiliriz.

İyi ama yolsuzluklar soruşturulmayacak mı? Tam da bu işlemin, hırs, kin ve intikamdan arındırılarak, yasalara uygun, makul hâkim ve savcılar eliyle yapılması gerektiğini telkin ediyor seçmen. Üstelik soruşturmalara hayatiyet verecek çoğunluk, birbiriyle maalesef zıt fikirler içinde. Her üçünün aynı fikir etrafında toplanması oldukça zor görünüyor. Şartlanmışlıklar, ön yargılar toparlanmayı engelliyor. Geçmişi, düşmanlıkları bir kenara bırakarak ileriye bakmak ve planlamaları ona göre yapmak çok zor. Nitekim bir parti, diğerini ‘yok hükmünde’ gördüklerini belirterek, ilk baştan yolları kapamış bulunuyor. Çözümün tıkandığı nokta diyebilir miyiz? Böyle olması ‘şartını en baştan söyleyenden korkmamalı’ mantığını ortaya getirir. Açık yüreklilik alınacak yolda samimiyeti ifade eder. En azından diğer tarafında, nerede, nasıl hatalar yapıldı ki, böylesi bir engel önüne konulduğunu düşünmesine fırsat verebilir. Samimiyetin bir ifadesi olarak alınır ve değerlendirilirse, yola koyulmada bir engel olarak görülmeyebilir.

Eldeki malzeme bu. Yeniden çarşıya çıkıp farklı malzemeler almak imkânı da şimdilik yok. Öyleyse, bu malzemelerle yemeği pişirip yiyeceğiz, başkaca bir ihtimal yok.

Kolay başlayan işler, yeteri kadar düşünülmeden, planlanmadan, araştırılmadan başlayan işler yarıda kalırsa daha büyük felaketler yaşanabilir. Bu zıt fikirler bir fırsat, başarı için de bir mutlak gereklilik olarak kabul edilebilirse, başarmak için geriye olumsuz bir şey kalmaz. Zaten tüm hayatımız bu zıtlıklar içinde bir savaş değil midir? İnsan kendi başına bile zıtlıklar ülkesi değil midir? İyilikle – kötülük, savaş ile barış, siyah ile beyaz daima bir anda iç içe değil midir? Bu zıtlıkların çözümü ve dinginleşmesi sayesinde değil midir varılan başarılar?

Maharet buradan başlar. İki zıttı bir olarak algılayıp, başarıya koşmak, hedefe ulaşmak. Birlikte, bir olan zaten birdir, burada sorun yok, çatışma yok. Arif odur ki, zıtları birleyerek hedefe yürür. Yoldaki engelleri zıtların sayesinde açık olan gözü ile görür, basireti ile hisseder ve engelleri kaldırır bir bir. Başarı burasıdır. Zıtlarla birlikte yaşamak çatışma içinde ömür tüketmek değil, zıtları barıştırmak ve birlemek.

Zaten ‘her şey zıddı ile kaim’ değil midir? Bunun idrakinde olarak çalışmaya başlanılırsa, yardımcı Allah olacaktır.

Kaos gören göz, kaosu yaşıyor demektir, huzuru gören göz huzuru. Huzur ise ‘lütfunu hoş görürken, kahrını da hoş görmek’ten geçer. ‘Kahır’ ise, insanın içindeki kavganın barışa erememesidir. ‘Lütuf’ ile ‘kahır’ özelliklerinin tesiri insan içinde, derinliklerde yaşayan ikiz kardeş gibidir. Kardeşlerin çelişkisi, ev halkındaki gelişmeye tekabül eder. Sır çözülünce geriye sade ‘Huzur’ kalır. Bu nokta ise ‘feth’in sonudur. Fethin padişahına da ‘Fatih’ denir.

Öyle demezler mi, “insanın kendine yaptığını, düşmanı yapmaz” diye.

Şu kısa dünya hayatında, hiçbir sebep kavgaya değer değildir. Ta ki, ne istediği, ne yapmak istediği anlaşılsın. Bize göre yanlışları, eksiklikleri söylenir ve bir noktada birlik kurulur. Arzu edilen de budur.

Ahmet Bican Hoca’nın da belirttiği gibi; önümüzde duran en önemli konu, “vatanın bölünmezliği, ülkenin bütünlüğü konusudur. Ana dilde eğitim, demokratik özerklik, federasyon… Bunların hepsi ülkenin parçalanması vatanımızdan bir kısım toprakların ayrılması anlamına gelir.” HDP’nin amaçlarıdır Hoca’nın belirttikleri. Bu hedefleri savunan siyasal grubu kontrol altında tutmanın önemi günden güne önem kazanmaktadır. Bunun içinde, onları kendi bildikleri yönde serbest bırakmak değil, zapturapt altına almaktır. Onlara uzak kalmak değil, olabildiğince yakınlaşmaktır. Zaten fiziğinde genel kuralıdır: “Zıt kutuplar birbirini çeker.”

İş o ki, bu çekiş kuvveti sevgiyle, barışla, uzlaşmayla buluşsun.

İbn-i Arabî Hazretlerinin şu kelamını yazmadan geçemeyeceğim: “Yumuşaklık ve inceliğin, katı ve kaba olana nispetle daha kuvvetli olduğunu gördüm.”

Şuna kesin olarak inanırım: Türk düşmanlarının en büyük korkusu, büyük uzlaşmanın  -yumuşaklık ve incelikle- sağlanmasıdır ki, 1920’lerde başarılan da buydu.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...