Bin yıl evveline göre
modern ve gelişmiş bir hayat sürdüğümüz iddia edilse de, Bin yıl sonraki yaşam
ve düşünce düzeyine göre ilkel bir hayat sürdürdüğümüz gerçektir. O halde
diyebilir miyiz ki, modernlik ve ilkellik iç içedir an itibariyle. Dönüp bir
adım geriye baksak, ya da bir adım ilerisinin hallerini tefekküre dalsak, hiçte
içinde bulunduğumuzu sandığımız zamanın değerleri ve ilmi seviyesi ile ilgisini
kuramayız. Bizde bulunan sadece, ilim adı altında suretlere giydirilmiş kısıtlı
bilgilerden ibaret. Sonrası derin bir yokluk, derin bir mahzuniyet, derin bir
yalnızlık.
Kurtulmamız gerekenler
basittir. Göz ile gördüğümüz, kulak ile duyduğumuz, tat alarak bir anlam yüklediğimiz,
Beş duyu ile algıladığımız ve var sınıfına yerleştirdiğimiz zanlarımızdan
temizlenmek. Basit dedik, lakin bir hayat süresince başarılması için emek
harcamayı gerektiriyor, böyle olmasaydı seçilenlerle elenenlerin farkını
anlayamaz ve önemsemezdik. Zaten yapılması istenen ve yapılmasını yasakladığı
hareketler, şeyler, ibadetler bir ömür boyu emir olarak bildirilmiştir,
kesintisiz ve tamam olarak. Hür beyin ‘dünyayı’ imar etmiştir, köle beyin ise ‘dünyasını’
imar etmek için uğraşır durur, tabii ki sonunu asla getiremez, çünkü nesfinden,
vehminden, hayalinden yüklenen kuvvetlerle sahip olma arzusunun sonunu bulamaz,
böylelikle kendi ‘dünyasında’
debelenir durur.
Dünyanın imarı, gelecekteki
vaat edilen ‘ahiret hayatı’nın
imar edilmesinden sonradır. Ölüm ötesi (aslında ölüm yoktur, sadece
tadılacaktır. Bu ayrı bir çalışma konusudur) sonsuzluk hayatının
bir bölümüdür ancak ‘ahiret’
denen
hayat. Ötelerin imarıyla hakikat ilmi açılır ve dünyanın imarı ve dünyadaki
huzur için lazım olan ilim (bilgi) oradan
alınır. Aksi halde çabalar, dünyadaki bilinen mevcut olan ilim denen toplam
birikimi tekrar etmekten öteye geçmez, tekrara da taklit derler, taklitçinin
işi ye, iç, uyu, kalk, işe git, gazete oku gibi tekrarlanan ve biteviye
huzursuzluk denen sıradan tekrarlardan ve taklitten öteye geçemeyen
ibadetlerden mürekkep bir hayat tarzıdır. Bu da geri kalma sonucunu doğurur.
İslam âlemi olarak içinde bulunduğumuz durum tam da bunu anlatır.
Fikir etme çalışmalarından
uzak harcanan her emek, yoğun bir yorgunluğun, lüzumsuz inatlaşmaların sonucunu
verir. Hiçbir kazancı olmayan boşuna harcanmış ömürden süredir.
Yapılması istenen her taat
ve ibadetler, bir sonuca ulaşmanın hedeflenmesi, istenmesidir. Yürüyüş anında
etraftaki değişikliklerin nasıl ki hissedilmesi ve algılanması oluyorsa, her
ibadet ve taat sonrası ruhaniyetteki ilerlemenin de hissedilmesi ve canlı
olarak yaşanabilmesinin gerekli olduğuna kaniyiz. Böyle bir algılama
olamıyorsa, yapılanlarda bir eksiklikler, bir kısım hatalar vardır diyebiliriz.
Boşuna yorgunluk olmaz tabii. Her yapılanın not edildiği defter elbette
iyilikler ve sevaplar hanesinde yerini alacak ve gelecekte faydasını
gösterecektir. Lakin bu durum bir duraklamanın belirtisi olarak anlaşılmalıdır.
Çünkü ölüm ötesi sonsuzluk hayatı burayla sınırlı değildir ve bizim amacımız da
buralar olamaz.
Hazır Ramazan ayı içinde
oruçla zaman geçirilmektedir. Öyleyse, yapılan ibadetten azami faydayı temin
için gayret mecburidir. Aç kalmak ibadetten olsaydı her şey çok kolaylaşırdı.
Açlığın vücudu terbiyesi kolaydır. Nitekim bunu diyetisyenler kontrolünde de
yapmak mümkündür. Arzu edilen aç kalmak değil. Azgınlaşan, arzularına gem
vurulamayan, ona-buna emirler yağdıran, dinginleşme yerine durmaksızın havalara
uçmaya çalışan, dedikodu, gıybet çukuruna düşen, her şeyi ben bilirim
edasındaki nesfin aç kalarak ve lazım olandan fazlasını vermeyerek, zapturapt
altına alınmasıdır. Ölüm ötesi sonsuzluk hayatı için yapılması gereken ve
başarılması gereken ilk iş ve ilk emir budur.
Zapt edilmeyen nefis ile birlikte
yapılan tüm çalışmalar boşuna olacaktır ve ötelerden asla ilim tedariki de
olamayacaktır.
Kendisine ve toplumuna,
kısaca insanlara faydalı olmak isteyenlerin ilk yapacakları iş böylece
özetlenmiştir. Okullarda öğretmenler vasıtasıyla verilen bilgiler, ayrıca çok
çeşitli kitaplarda bu konuyla ilgili kısa ve öz çok kıymetli bilgiler
mevcuttur. Oralardan alınacak bilgilerin, beyin de işlenerek (tefekkür)
kendine mal edilmesiyle yeni ufukların açıldığını ve bu alanda yeni yeni
bilgilere kavuştuğunu gördükçe, yolda ilerlediğini de anlamış olacaksın. Ki,
ancak medeniyete katkı bu aşamadan sonra olabilecektir.
Boşuna medeniyet nutukları
atanlara kısaca da olsa bildirelim dedik.
Her şeyin en doğrusunu
Allah bilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder