14 Nisan 2015 Salı

Kim, Kimi Bekler?


Hâlbuki benim gibi sıradan birisinin imanı ile İnsan-ı Kamil’in imanı arasında fark var. Ben duyduğuma, okuduğuma, arkadaşlarımın anlattığına inanırım. Onlarınki farklıdır.

Öyleyse, psikiyatristler arasında da farklıklar olmalı.

Tıpkı, herkesin kalbinin farklı farklı tonlarda çarptığı gibi. Kan nereye lazımsa oraya pompalar akıllı kalp. Lüzumsuz akaklarda heba etmez gücünü. Zira yöneten güç, beyindir. Beynin çalışma gücü ise, kiminde beklemeyi, kiminde koşturmayı gerekli kılar. Bu da imanın bir yansımasıdır. Her ikisinin de imanından bahsediyoruz. Tercih et desek, bekleyenin mi, koşturanın mı imanını alırdınız. Doğrusu burada, beslenecek ve büyütülecek kendini beğenmişlikten değil, tam tersi alçak gönüllükten bahsedilebilir belki. Kendini beğenip, üstüne kendisini herkesten ala görmek hastalık gibi bir şey.

Komutanın emriyle, “bir dakika sonra öleceğini bile bile”, ölüme atılmak derecesiyle, kayanın ardında kafasını kuma sokanın iman derecesini bir karşılaştır hele. Doğrusu bir iman ölçer de yok elimizde. Lakin kişinin yüzünden bellidir, konuştuğu cümlelerden ifşa eder kendini, giyimi-kuşamı, toprağa incitmeden basışı, karşıya duyduğu sevgi-saygı hep belirtileridir onların. Ancak, bir var ki, ancak onlar ‘bir birlerini tanırlar’. Gerisi, laf-ü güzaf.

Oldum olası şu imtihanları sevemedim gitti. İmtihana değil, yetişmeye odaklanıp, yapılması gerekenleri bunun üzerine bina etmeli insan, bunun üzerine kurmalı geleceğini. İmtihansa, imtihan. Sırası, zamanı gelince bir sorgucu çıkar, veririz cevaplarını. Yeter ki, hazırlık aşamasını hakkıyla geçelim, yorularak, ırılarak, kırılarak.

Hazırlık, dendi de; “-ne hazırlığı” sorusunu duyar gibiyim. Ne olacak canım efendim, imtihanlardaki çıkacak sorulara doğru cevaplar verebilmek için, oturup çalışılmaz mı, oturup hazırlanılmaz mı? İşte ondan bahsederiz. Ki, Oku’mak en baştaki yapılması gerekendir. Oku’mak!.

“-İyi, okumak da, neyi?”

Neyi, sorusu yanlış oldu azizim. Eline bir kâğıt, bir kitap verecekler de onu okuyacak halin yok. Hatırlayınız, Hz. Muhammed mağarasında derin tefekkür halindeyken teşrif eden misafiri ne getirmişti de, -“Oku” demişti? Ama Oku’muştu Nebî!. Ne’yi, değil. Kendisini Oku’muştu. Gönül kitabını Oku’muştu.

Bu eylemin, ne zamanı vardır, ne mekânı. Ne bekleneni vardır, ne bekleyeni. Her daim, biteviye, durmaksızın, aralıksız bu eylem üzere olmak, bu eylemi gerçekleştirmek üzere olmak istenendir. İşte yapılması gereken, işte istenen.

Ne o, bomboş bekleyen bizler… Neyi bekliyoruz? Kimi bekliyoruz? Koşturmamız lazım gelen yerde!

Dikkat! Konumuz sevgidir.

Saptırmayalım, sapıtmayalım ve yoldan çıkmayalım. Yolumuz sevgi yolu, hedefimiz sevgidir. Gerçi kimine göre yolundan çıkmadan da bu yola girilemez ya!.

Geçenlerde bir sohbetten kulağımda şunlar kalmış;

“Ya, seçilenlerden olacaksın, ya elenenlerden…”

Elenenlerden olmamak için lazım gelen ne ise, arayıp bulmak görevimizdir. Dünyaya gelirken yüklenilen görevi.

Öyle, bomboş, bir yerde hareketsiz beklemekle ömür gelip geçerse, elenenler içine düşüleceği de tabiidir Allahualem..

Allah Muhafaza…



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...