Bu, aslında ülkemizin temel
meselesi.
Geri kalmışlık seviyesi ve
okuma alışkanlığı karşılaştırması doğru orantılı olarak, birbirlerini takip
etmekteler. Geri kalmak tanımını yalnızca ekonomik olarak algılarsak,
yanılırız. Elbette, ekonomik gerilik, okullaşmada gerilik, hoca sayısında
gerilik, kitap sayısında gerilik, yayın sayısında gerilik gibi pek çok başlıkla
at başı gidiyor.
Kimi yazıları ‘yazının
başlığı’ okutuyor. Sanki başlığı görünce, muhtevayı şıp diye anlayıveriyor
okuyucu. Hemen karar veriyor: “-Bu
yazı okunmaz.” Veya tersi.
Vaktiyle, haftada bir
makale yazan, yazarların yazı gününü iple çekerdik. Neyi yazdığı değil,
yazısındaki zevki tatmak isterdik. Üslubu, anlatımı, kıvrak cümlelerinin
lezzeti, hikâyenin inceliği gibi hususlar hafta boyu konumuza hâkim olurdu.
Onunla da bitmezdi, diğer farklı mevzuular tartışmaya alındıkça, yazarın
cümlelerinden, paragraflarından alıntılarla tartışmaya iştirak eder ve konu
üzerinde farklı açılımlara eski tarihli yazısı bile olsa katkı sunardı
yazarımız.
Şimdilerde siyaset her
yanımızı kaplamış vaziyette. Muhalefet ettiği siyasi oluşumun aleyhinde laf
edilmediğini anladığı anda yazıyı ya açmıyor, ya da yarıda bırakıyor. Ezberine
aldığı bazı cümleler var. Yazı başlığında o cümleleri çağrıştıran kelimelerle
karşılaşırsa, o yazı iyidir, okunur. Aksi durumda yüzüne bile bakılmıyor.
Siyaset dışı fikir, kültür, sanat, felsefe gibi konuları inceleyen veya atıflar
yaparak düşünmeyi zorlayacak yazılar, okuyucusu en fakir yazılar grubuna
giriyor. Magazin kültüründen örnekler sunamayan yazarlar, popüler satırlardan
uzak kalarak kendinden bir şeyler anlatma isteğindeki yazarlar, okur zafiyeti
içindeki yazarlar oluyorlar.
Sıkı taraftarlık, düşünceyi
de bağlıyor. Tarafımızda olmayan yazılar, bizi hiç ilgilendirmiyor. O yazıları
yazan yazarlara bakma zahmetine bile girmiyoruz. Medeniyet tek yanlı fikirlerle
kurulurmuş gibi.
Karşı fikirler, kişinin
sahip olduğu fikirlerin kırbacıdır oysa. Düşünceyi uykuya yatırmak, ilerlemeye
set vurmak gibidir. Seli önemsemeyip, dere yatağına ev yapılırsa, umulmayan bir
zamanda o evin yıkıldığını görmek kader değildir. Fikir selinin önünde kimse
duramaz. Bir-kaç kişinin uykuya dalması, toplumun uyduğuna delalet etmez.
Uyanık kalmak için, çimdiklenmek yeterli değildir. Kanıksanmış uykunun, üzerine
üzerine gidilmelidir. Karşı fikri öğrendikçe, düşünce atölyesinde yeni ürünler
boy verecektir. Uyanıklık, ancak karşı tezler üzerinde çalışmayla elde edilir.
Lazım olan sıkı taraftarlık değil, saf, temiz, kaya gibi bir imandır. İman,
ancak araştırma ve geliştirme metoduyla sağlamlaştırılır. Bu da karşı fikirlerin
öğrenilmesi ve iman kalesine yeni, sağlam surların inşa edilmesiyle mümkün
olacaktır.
****
Baş döndürücü bir hızla
gelişen sayısal medya ortamı, iletişimi hem ucuzlatmış hem de daha yaygın hale
getirmiştir. Vaktiyle haftalar boyu beklediğimiz yazarların yazılarını üstelik
arşivlenmiş vaziyette bedava denilebilecek bir maliyetle ulaşmak mümkün
olmaktadır. Doğru, yararlı, geliştirici bilgilere ulaşmak ise biraz çaba ve
araştırmayı gerekli kılmaktadır. İnternet ortamının ucuzlaması haber ve
makale-araştırma içerikli sayfaların (sitelerin)
mantar gibi çoğalmasını sağlamış olmakla, hangi bilginin, yazının faydalı veya
zararlı olduğu hususları da bir sorun olarak ortaya çıkmıştır. Bilgi kirliliği
dediğimiz çarpıtılmış haber ve yorumlar zihinleri bulandırmakta, özellikle bir
bela olarak dünyanın gündemine oturan terör örgütlerine taraftar, yandaş
toplamakta da kullanılmaktadır. İnternet kullanıcısı bunları kendi becerisiyle
bertaraf edecektir. Her ne kadar yasal korumalar sağlanmışsa da, yetersiz olduğu
gerçeği göz önüne alındığında okuyucu korumasız durumdadır yargısına
ulaşabiliriz.
“Haber, toplumun bilgi ve ilgisini geliştirecek, dönüştürecek,
gerçekliğin, kurgusal olarak yayımlanacak medya organizasyonunun yapısına,
teknolojisine ve ideolojisine göre yeniden kurgulanmasıdır. Haber, içinde
barındırdığı çok katmanlı yapısı nedeniyle formel olarak düzenlenişi,
tanımlanmasından ve kavramsallaştırılmasından daha kolay bir iletişimsel
yapılanmadır.” (Doç. Dr. Hamza Çakır, Geleneksel
gazetecilik Karşısında İnternet Gazeteciliği)
Korunma zorunluluğu da
buradan doğmaktadır. Basit bir haberi bir-kaç değişik ortamda okuyacak olursak,
haberin nasıl verildiği, niye verildiği, kime verildiği sorularını da doğru
cevaplayacak olursak ne demek istediğimiz net olarak anlaşılacaktır. Haber
sitesi, gazete, televizyon yöneticilerinin doğru haberi, çarpıtmadan sunma
görevleri namus borçlarıdır.
****
Haber, röportaj, makale
gibi ürünleri yayınlayan ortam yöneticilerinin, bu ürünlerin pazarlanmasında da
gerekli çabayı göstermeleri, reklam, tanıtım, halkla ilişkiler yöntemlerini
kullanmaları ve okuyucu sayılarını artırmaya gayret göstermeleri lazımdır.
Okumama, okunmama problemlerinin başında internet gazetesi yönetimlerinin işi
ağırdan almalarını da söylemek yanlış olmayacaktır.
Kaldı ki, mesela bu
satırları okuduğunuz (haberiniz.com.tr) sitesi, belli bir grubun sahiplenmesi
gereken nitelikte ürünler ortaya koymaktadır. Ülkücü grup, ülkemizde hatırı
sayılır bir ağırlık merkezidir. Türkiye’nin her köşesine ulaşarak
teşkilatlanması tamamlanmıştır. Hal böyleyken, okunma sayıları diğer
rakiplerine göre neredeyse sıfır olan bu sitenin (veya kardeş sitelerin),
pazarlanması, okunması, okutulması, tavsiye edilmesi de bu hareket
mensuplarının üzerlerine atılı bir görevdir.
Her haber, her yazı, her röportaj
için yorum yazarak işe başlayabilir, tartışma ortamı yaratarak kaleye bir taş
da biz koyabiliriz.
İyi okumalar…
Hayati Bice .
YanıtlaSilÇok sağlam bir değerlendirme...
Özellikle ülkücü hareketin "okuma" davranışı hakkındaki değerlendirme dikkat çekici...
Kaleminize bereket...
Sevgi Poyraz Damla:
YanıtlaSilÇok güzel ders çıkarılmalı.
Mehmet Ali Öztürk :
YanıtlaSil41.000 üye olan bu grupda tek bir beğeni ve yorum yok..
Okunduysa tasvip ve tasdîk edilmiş, lâkin 'beğen' butonuna basılmamış demek ki.
Acı..
Abdullah Alagöz :
YanıtlaSilOkumama genelde toplumda özelde bizim camiada büyük bir problem olarak karşımızda durmaktadır. Toplumun algı operasyonlarıyla tavır belirlemesinde okumamanın büyük oranda etkisi vardır. Önemli bir konu ve Mahmut Emin Bey bunu dile getirerek adeta milletimizin resmini çekmiştir. Elimizdeki materyal bu. Var olan bu handikaptan nasıl kurtulabiliriz problemine cevap bulmamız gerekmektedir. İlk aklıma gelen 200 kelimeyi geçmeyen kısa yazılarla acaba dikkati toplayabilir miyiz? Çözümler üretmek zorundayız. Emeğine sağlık dostum.
bırakın 200 kelimeyi, 3 cümlelik yazılar yazdım, hatırlıyorum, başlığı da 3 cümlelik makale idi. Yine okuyucu bulamadık. Abdullah Alagöz Bey. Daha sonra da 'Hamsili Pilav' tarifi yapmıştım!.
SilAybars Fırat :
YanıtlaSilMualla Hanım, Niye okumayalım sorusu, niye okuyalım sorusunun en güzel cevabıdır. İyi kitaplar, makaleler, yazılar insanın beynini çalıştırır, ufkunu açar, ne kadar az şey bildiğini gösterir. İyi kitapların basılması için, iyi yazarlarımızın olması için okumalıyız; okumakla kalmamalı, yazmalı, yazılanları, yazanları eleştirmeliyiz. Öncelikle düzenli olarak okuyan okuyucular olmamız gerekiyor. Sizleri, bu konuyla ilgili çözüm bulmaya çalışan arkadaşlarımızın (facebookta) düzenlediği "AYDA ÜÇ KİTAP ALIRIM" Kampanyasını desteklemeye çağırıyorum:
https://www.facebook.com/groups/898199610212922/
Saygılarımla.
Hayrullah Arslanoğlu:
YanıtlaSil1-Yazarlardan bazıları, kendi yazdıklarına bazı durumlarda katkı kabilinden, bazı durumlarda eleştirme ve bazı durumlarda da düzeltme mahiyetinde yorumlar yazdığınızda, yorum sahibini öyle çok da tanımadığı halde, sanki çok iyi tanıyormuş gibi bir tavır takınarak hemen küçümseyici, bazen da daha ileri gidip itham edici bir tutum içine gidebilmektedir.
2- Bazıları, köşelerinde çok fazla alıntıya yer vermekte ve bununla kendi yazdıklarını doğrulatmış gibi sanmaktadır. Bu davranışlarının bir sebebi de kendilerini, çok derin bir araştırmacı olarak gösterme gayreti olabilmektedir.
3- Bazıları, köşe yazısını şahıslara indirgeyebilmekte ve elde ettiği sonuca göre, aynı şahıs için çok farklı bit söylem içinde olabilmektedir. Bunu da özgür ve tarafgir olmamaya delil olarak gösterme olarak takdim edebilmektedir.
4- Gerçekten üslubu ve nezaketinde, bilgilendirici ve öğreticiliğinde tutarlı şekilde sürekliliği olan, çelebi tabiatlı, belli seviyedeki okuyucuyu cezbeden düşünce adamı sayımız belki yeterinden azdır.
5- Fazla siyasallaşmamış ve Politize olmamış, entellektüel bilgilere doyurucu muhtevada yer veren köşe yazısına çok fazla rastlanamamaktadır. Buna rağmen bazılarında zaman zaman ciddi şekilde kibirli bakış açısı hissedilebilmektedir.
Değerli Mualla Yasdıman hanımefendinin "niye okuyalım" sorusundan sonra aklımıza ilk gelenler? Bu listeyi bir kaç kat daha uzatabiliriz.
Değerli Mehmet Emin beyefendi, sözlerimizin hiç biri şahsınızın köşesi ve kalemi ile ilgili değildir.
Elinize, yüreğinize sağlık.