20 Şubat 2015 Cuma

Birkaç Not


4 eski Bakan’ın Yüce Divan’a gönderilmesi-gönderilmemesi konusunu (sözde) soruşturan Meclis Araştırma Komisyonu, Bakanları Yüce Divana gönderme eğilimindeymiş. Başbakan bunu öğrendiğinde Bakanlara; “Kendiniz gitmek istediğinizi açıklayın” demiş. Bir Bakan’ın “AK Partiyle ilgili çok sayıda bilginin ortaya saçılacağını” söylemesi üzerine Davutoğlu: “Saçılacaksa saçılsın” demiş.

Bunun üzerine Bakanlar Saraya gitmişler, görüşmeleri sonunda Komisyonun da fikri değişmiş. (Bilgiler Deniz Zeyrek’ten)

****

“Ekrem, 1987’de Üniversiteyi bitirmiş, yüksek eğitiminde ülkücülüğüne dair hiçbir bilgi yok; güya öğretmenlik de yapmış, ama bunu da bilmiyoruz. Fakat 1993’te, tam İslâm’ın siyasallaştığı zamanda, şansı açılmış ve Zaman Gazetesi’nde işe başlamıştır. 3-4 yıl gibi kısa zamanda kendini ispat ederek ABD’ye gitmiş ve burada yüksek lisans yapıp, küresel siyasetle donanınca 2001’de Zaman’ın Genel Yayın Müdürü olarak “Hizmet Hareketi”nin ilk adamı haline gelmiş. Allah herkesin talihini açık etsin!” (Ali Bademci)


Demek ki,

Türkiye’de bir başarıyı yakalamanın ilk şartı, ABD’ye gidip, eğitim almakmış.

Şimdi, oraya kimler gitmiş, ne eğitimi almış, Türkiye’ye dönünce hangi işlere dalmış ve başarılı olmuş! Araştıralım bakalım, evvela kabineden başlayalım. Kimler, kimler ABD (NATO) eğitimli?

Hepsi çıkarsa şaşmam.

****

 “Saray’dan gelen talimat üzerine Bağış’ın kurtarılması için vekiller üzerinde baskı kurulmuş.” (Ahmet Ünal)

Böyle olmak zorunluluğu var. Bağış, ABD’nin (Bush) özel olarak yerleştirdiği baş aktördür. Korunması oraların isteğidir.

****

AKP Balıkesir Milletvekili Tülay Babuşçu, “600 yıllık İmparatorluğun 90 yıllık reklam arası sona erdi" demişti ya,

İki gün sonra yine sosyal medya hesabından uzun bir açıklama yapmıştı, hatırlarsınız.

O açıklamanın kendi kaleminden çıktığını var sayarsak, ilk mesajın kendisinin olmadığı kanaatine varırız. Her iki mesajın üslubu farklı. Ayrı kalemlerden çıkmış gibi. Bir de tahmin yapmak lazım: ilk mesajın yazarı hakkında iki kişiyi söylemek ihtimalimiz vardır: 1. Yalçın Akdoğan, 2. Mehmet Metiner: çünkü her ikisinin de İslamcılık damarı kuvvetlidir, yani her ikisi de Cumhuriyet karşıtıdır, PKK yanlısı olduklarını da tespit etmelidir.

Kendini kullandırmaya hazır milyonların bulunduğu topraklarda, biraz kıvırmalarla yapamayacağınız yoktur. (Kıvırma burada menfaat temini anlamındadır.)

****

“Çatışma ise kırsaldan çok şehirlerde gelişerek, yaygınlaşabilir.” (Nejat Eslen)

Kırsaldaki çatışmalardan kamuoyunun haberi olmuyor, medya baskı altında. Şehirlere yayılma istidadındaki terör eylemleri, başka bir örgüte üstlendirilerek kapatılmaya çalışılıyor. Ne hikmetse, hemen de o örgüt üstüne alıveriyor! Renkli medyamız da büyük harflerle o örgütün adını aralıksız tekrarlıyor.

İşte son halimiz budur.

****

Canlı bomba Ramazanova’nın üzerinde bir belge çıkıyor. Bu belgeye göre terörist IŞİD militanı. Hatta Ahmet Takan şöyle yazmıştı, “Sağlam ve de güvenilir MİT kaynaklarından aldığım bilgilere göre Sultanahmet’teki canlı bomba eylemi kesinlikle IŞİD saldırısı.”

Garip bir durum var: yetkililer IŞİD üzerinde hiç durmuyorlar, onların adını bile anmıyorlar. Şimdilerde (DEAŞ) diye sesleniyorlar. Sanki yeni bir örgüt ve Allahuekber diyerek kelle kesenler onlar değil. Bu çarpıtmaya neden gidiliyor öyleyse? İlk kafa karışıklığını mutlak surette en tepede oturan yapabilir. Kural budur.

Ve kabul edilmeli ki, yobaz sürüsü sadece memleketimiz ve milletimiz için değil, tüm dünyanın başındaki en büyük beladır. Lakin bizimkiler kabul etmiyorlar.

****

Ömer Sağlam, milletvekili hayalleri kuranların, rüyaları görenlerin Ankara otellerini doldurduğunu yazdı. Ne çok milletvekili olmak isteyen varmış öğreniyoruz.

Problem de burada değil mi zaten? Adam memleketinden kalkıp genel merkezlerin bulunduğu ilde çadır kuruyor ve genel başkan ile görüşme programları hazırlıyor. Belli ki, parasını, çevresini, ticaretini, sanatını anlatacak.

Bırak kardeşim, bırak. Sen kendini anlatmayı bırak. Seni, halkın anlatsın, onlar kuracakları bir komite ile gelsinler, partilerin kapılarını aşındırsınlar ve seni milletvekili olarak görmek istediklerini söylesinler. Biz buna tabii seçim diyoruz. Bu fikrimi söylediğim de Sayın Sağlam şunları söyledi: “Şimdi devir değişti, eskiden görev istenmez verilir ilkesi geçerliydi, şimdi ise, ağlamayan çocuğa mama verilmez bile değil, süt vermeyen ineğe saman verilmez ilkesi geçerlidir. Bilgi, beceri, kabiliyet, liyakat ise sütten sayılmıyor günümüzde.”

Ne denir, böyleyse (ki, böyle) bu milletin kurtuluş ümidi yok demektir. Buna ümitlerin kediye yüklenilmesi denebilir.

Kural şu olmalı: milletvekili aday-adaylarını halk seçerek partilere bildirmeli ve partiler de aralarından seçim yaparak, ön seçime götürmelidir. Bunun başarılmaması halinde siyaseten istenen yerlere gelinebilmesi mümkün görülmemektedir.

****

Notlarımız bu kadar.

Karşılıksız hizmet niyetiyle göreve soyunanların, Allah yardımcısı olsun.


2 yorum:

  1. İlhan Yalçın :
    'Olmaz' diyemediğim bir not da ben ilave edeceğim Hocam: Başta Ekrem, olmak üzere 'paralel yapının şimdi mağdur olarak sunulan has elemanları MHP'den milletvekili (hem de seçilecek noktalarda) gösterilecekmiş.
    İnanamıyorum ama, "olmaz" da diyemiyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Olmaz'ın yanındayım, olmaması gerekenin. Olursa, doğrusu ne yapacağımıza o zaman karar veririz. Bu doğrudan intihar olur. Bekleyelim, görelim.

      Sil

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...