3 Ocak 2015 Cumartesi

‘Köpekleştirerek’ Entegrizm


“Hazreti Mevlana’yı anlamak” konulu bir konferansta konuşmuş hazret. Para edecek konuyu yıllarca evvel tespit etmiş ve kendisini bu konu üzerinde yetiştirmiş. Yo, yanlış oldu. ‘Yetiştirmiş’ değil, çünkü maneviyat ehli ‘yetişme’ kelimesinin karşılığını çok iyi bilirler. İnsan-ı Kâmil’i ifade eder. Onun kâmil bir insan olduğuna hiç mi hiç şahit olmadık. Şeb-i Arus törenlerinde davudi sesiyle, sanırım Mevlana ve Mevlevilik uzmanı sıfatıyla ezberindeki, Mevlana’dan şiiriler, beyitler, hikâyeler, Kur’an’ı Kerim’den ayetler, Farsça ve Arapça dörtlükler eşliğinde, semazenlerin dönüşlerini ve sahnede yaptıkları işi seyirciye tarif eder. Bunları öğrenmiş. Biraz da, ondan bundan aşırdığı ‘manevi kelamları’ yerli-yersiz kullanarak, muhafazakâr iktidarın hoşuna gidecek cümleleri kurmakta oldukça mahir. Merasimleri coşkulu bir anlatımla açıklaması da iktidara oy verenleri mest ediyor doğrusu. Ramazan ayında da iktidarın destekçisi televizyon kanalları tarafından, iftar ve sahur programlarına davet edildiğini de gördük. İstanbul Tasavvuf Müziği grubundan müdürlüğünü de almışken oh, iş var, aş var, şöhret var… Daha ne olsun.

İktidar sahipleri, ‘muktedir’ olabilmek, iktidar sürelerini uzatabilmek amacıyla, ahaliyi kendileri gibi yapmak yolunda dönüştürme çalışmaları yapıyorlar. Bir nevi entegrizm yani. Durmaksızın muhafazakâr halka, beğenecekleri dini kelime ve kavramların bolca bulunduğu cümleleri kurarak, hatalı, eksik ve eskimiş ve içinde, bulunduğumuz asra göre hiçbir işe yaramayan dini bilgileri bulunan ve yalan-yanlış tarih bilgisini aktarmaktadırlar. Halk bu bilgileri hemen her gün ve her televizyonu açtığında duyarak, beyinleri yıkanmakta ve onlar gibi olmaya çaba harcamaktadır. Çünkü cehennem korkusu geri planlarda, sakallı sakallı hoca kılıklı kişiler tarafından sıkça hatırlatılmaktadır.

Bilmem ki neden ve nasıl korkuyorlar, korkularından beslenerek, kendi korkularıyla halkı kandırmaktadırlar. Bu korkuyla da halkın kendi fikir, düşünce ve hal ve hareketlerine uyum sağladıklarını düşünmekteler. Doğrusu, her yönden yapılan siyasi propaganda saldırılarıyla da başarılı da olduklarını söylemek kalemin namusudur. “Peki, nedir entegrizm? Dini veya siyasi inancı, tarihin bir önceki döneminde sahip olduğu kültür yapısı veya müesseseleriyle özdeşleştirmektir. Böylece mutlak bir doğruya malik olduğuna inanmak ve onun kabullenilmesini dayatmaktır.” (‘Entegrizm üzerine, Roger Garaudy’den aktaran Ayhan Karaçam, Değirmen Dergisi, sayı 73) Garaduy’nin tanımı tam da ülkemizdeki olanları anlatıyor. ‘mutlak doğruya inanmak ve onun kabullenilmesini dayatmak’. Bunu her taraftan yüksek sesle anlatarak, konferanslarda, TV tartışmalarında, siyasi mitinglerde, devletin yaptırdığı ve açılışı yapılan yatırımlarda her fırsatta ‘dayatıyorlar’. Özellikle Cuma günleri kameralar eşliğinde camilere giderek ve namaz çıkışlarında alayı vala ile demeçler vererek halkın beyinleri istedikleri yönde oluşturulmaktadır.

Kendilerinin doğrularını anlatırken de, devletin kurucusu ve milletçe kahraman olarak bilinen isimlere çamur atmalar ve yaptıklarını küçümsemek gibi işlere de girişiliyor. Kimi, kurutuluş savaşı yapılmadığını, kimi Çanakkale’de Mustafa Kemal’in herhangi bir başarısının olmadığını, kimi Çankaya’ya yapılan Cumhurbaşkanlığı köşkünün arsasının zorla sahiplerinin elinden alındığını, kimi Atatürk’ün dünyanın en zengin devlet başkanı olduğunu… Anlatıp duruyorlar. Hakaret ederek itibarsızlaştırılmaya çalışılarak, yaptıklarının ve düşüncelerinin yanlışlığını vurgulamaya uğraşıyorlar ki, Türk Milletini Atatürk’ten uzaklaştırmak ve unutturmak. Böylece kendi emperyalist, küreselci, adeta bölücü fikirlerinin uygulamalarında zorluklarla ve itirazlarla karşılaşmayacaklar.

Benzer bir çalışmayı da yukarıda anlatılan hazret yapmış. Konferansında şunları söylemiş: “İnkılap mı? İnkılap ne demek biliyor musunuz ‘köpekleştirme’ demektir. ‘Kalp (kelp) etme’ diye bakacaksınız. Dünyanın en büyük kütüphane cinayeti 1828’de Türkiye’de işlenmiştir. Bir gecede Türkiye’nin kitapları okunmaz hale gelmiş, kütüphaneleri kapatılmıştır. Eğer yazı Latinize edilmekle adam olunsaydı Japonlar o kargacık burgacık yazılarıyla bugüne gelemezdi.” (6.12.14, Hürriyet)

Sosyal medyada gerekli cevaplar verildi bu densize. Burada tekrarı gerekmez. Söylenilenlerde tek amaç var. Atatürk düşmanlığını yüksek sesle söylemek ve istikbal beklentisi. Çünkü iktidara hükmedenler de böyle düşünüyor. Hele şu zekâya bakın ki, inkılap kelimesini, ‘kelp’ kelimesine benzeterek, köpekleşmek manasına ulaşmak! Alkışlanacak bir zekâ (esasen inkilap! Kelimesi üzerinden gidiyor). Ancak, köpekleşerek ağasının kapısından kovalanmamayı garanti etmeye çalışan bir zekâ.

Köpek, yaradılış fıtratı gereği davranışlarda bulunur ve asla köpekleşmez. Köpekleşmek değişik bir mananın ifadesidir. Esasında fıtratında olmaması gereken bir davranışın, yapmacık ve taklit ederek sergilenmesidir köpekleşmek ve bu durum köpeklerden daha aşağılık bir makama işaret eder. Köpek sahibine sadıktır ve fakat köpekleşen sahibine sadakat gösterisi yapar ve daha büyük bir parça verenin peşinden kuyruk sallayarak gider. Sahibinde verebilecek bir şey kalmayınca bile köpekler sahibine sadakatini sürdürürken, köpekleşenler derhal terk ederler. Ayrıca kibir ve haset köpekleşenin en belirgin özelliğidir. İsterseniz, bundan böyle gördüğünüz yerde gözlerine bakınız, ne büyük kibir ve haset içinde olduğunu fark edeceksiniz. İçinde kibir ve haset barındıran kalpte de imanın bulunmayacağını onlar bilmezler. Bilmezler ama çok dindarmış gibi geçinmeyi sürdürürler, maalesef çoğunluk insanları kandırmakta da başarılıdırlar.

Mutasavvıf, maneviyat ilmini öğrenmiş ve hayatına tatbik eden insan demektir. Bu zat-ı muhterem de mutasavvıf sıfatıyla ünlenmiştir. Yani, manevi ilimleri tedris etmiş ve yaşayan birisi olması lazımdır. Hz. Mevlana, “Köpek bile, ilim öğrenince azgınlıktan kurtulur. Köpek bile arif olunca Eshab-ı Kehif’ten olur.” Diyor. Dikkatlice bakınız, resmi tanıtılan bu kişi ve benzerleri azgınlıktan kurtulmuşlar mıdır? Yoksa sahibinin elindeki metadan daha fazla sahipliğine geçirebilmek için köpekleşmekte beis görmemekte midirler?


1 yorum:

  1. Ömer Sağlam :

    OSMANLICA PEŞİNDE KOŞAN FİNOLAR İŞTE GÖRÜN TRAJİKOMİK HALİNİZİ!

    Evet; "k" harfini ince okumak suretiyle "İnkilâb=İnkilâp" derseniz Arapçada köpek anlamına gelen "kelb-kelp" sözünden mütevellit "köpekleşmek" olur. Ancak eğer "k" harfini kalın okumak suretiyle "İnkılâb-inkılâp" derseniz, o zaman da yine Arapçada "değişmek, bir halden öbür hale geçmek" anlamında "inkılâb-inkılâp" olur.

    Hatta bu kelime Türkçemizde değişmek ve dönüşmek anlamına bir deyim olarak "kalbolmak" şeklinde de kullanılmaktadır.

    İnkılâp: (k kalın okunur) Arapça İnkilâb. Bir durumdan başka bir duruma geçiş, dönüşüm (Türkçe Sözlük, c, 1, s, 1087, TDK Yayını, Ankara-1998)

    Anlaşılan İktidara finoluk ve tazılık peşinde koşan itler, Atatürk'e ve Cumhuriyete saldırmak için her türlü kahpeliği ve ucuz orospuluğu yapıyorlar.

    Not: Hz. Peygamber'e vahyin geliş yollarından birisi de Vahiy Meleği Cebrail'in insan suretinde gelip Hz. Peygamber ile karşılıklı sohbet etmesi biçimindedir. Cebrail daha çok ashabtan Dihye El-Kelbî suretinde gelmiştir. Yüce Allah, başka hiç bir adam bulamadı da köpek sülalesinden Dihye Efendi'yi mi tercih etti bu iş için? Demek ki; "Kelbî" kelimesi de "köpekgiller" anlamına bir kelime değildi. En azından o devirde. Gerçi Arap kültüründe bu tür sülale adları da var olabilir. mesela müfessirler "Çokluk" anlamına gelen "Tekâsür" suresinin tefsirini yaparlarken "Beni Kelb" kabilesinden de bahsederler.

    YanıtlaSil

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...