Nefsi ile yaşayabilme özgürlüğü
sadece çocuk içindir. Onun davranışlarına dur-durak, yasak, hayır yapamazsın
gibi sınırlamalar getiremezsin. Özgürlük; hiçbir çaba harcamadan, araştırmadan,
incelemeden, düşünmeden, kabul etmeden, hayır demeden yalnızca çocuklar için
mümkündür. Çocukluk çağını devirip, gençliğe ve ileri çağlara adım attıktan
sonra bu özgürlük, elinden alınır ve özgürce nefsi ile yaşamasının sonuna
varılır. Aslında elinden alınma diye bir şey söz konusu değildir, insan
özgürlüğü sonsuza uzanır, lakin dünya hayatında yapması ve yapılmaması
istenenler devreye girdiğinden ve nefisine (şeytanına)
secde ettirilmesi esası olduğundan, artık çocukluk çağının, nefsi ile yaşaması
özgürlüğünden bahsedilemez. Sınırlamalar insan olma yolunda, esas olarak
Muhammedî özgürlüğü tatması içindir. Bu noktadan itibaren, nefsini tanıma
aşamasına geçilir. Böyledir, ne yapalım ki, böyledir!.
Burası problemlerin de başlangıcıdır.
Bu sonuç bilindiği için,
çocuğun problemsiz yaşamasını teminen, çocukluğu çağlarından itibaren cendereye
alınmak istenir. Sıkıya almak isteyenler ana-baba, akraba, çevre, konu-komşular
ve devlettir. Güya onlar, doğruyu düşünmekte ve doğruyu bilmektedirler. Bu
doğrultuda teşkilatlar (devlet) kurmuşlar, okullar
oluşturmuşlar, töreler geliştirmişlerdir. Ki, çocukları iyi! Adam olsun, büyük!
Adam olsun filan… Sanki kendi büyüdü de büyük adam oldu da!
Zihinlerde inşa edilmiş bir
din algısı ve Allah tasavvuru var. Bu binayı yıkmak ne kadar zor! Tabi, ‘Milli irade’ nutukları
atanların yanlış algıları yıkmak gibi bir işleri olamaz. Çünkü bu yanılgıdan
istifade etmenin yollarını arıyorlar daima. İnsanlara ilk öğretilenlerin
zihinlerden temizlenmesi neredeyse imkânsız derecesindedir. ‘Dindar Nesiller’ nutkunun
iradı da benzer sebepledir. Eksik ve/veya yanlış din bilgileri ile
doldurursanız beyinleri ve onlara dindar derseniz ve de inandırırsanız her şey
yoluna girecektir.
Dindar nesiller yetiştirme
arzusu öteden beri vardır yönetim kademesinde bulunanlarda. Anladıkları dindarlık
nedir? Bu düşünce doğrultusunda yetiştirilecek nesillerden neler
beklenmektedir? Açık açık söylenilmemektedir, bu konudaki izahatları ancak şu
kadardır: “çocuklarla gençlerin,
yarınlarından emin, istikrarlı, mutlu ve huzurlu bir Türkiye’nin habercileri”
olduğunu belirtmiştir (AA, 14 Eylül).
Böylesi soyut ve yüzeysel bir anlatımla da ne demek istedikleri
anlaşılamamaktadır. Dindar nesiller yetiştirmek üzere ortaya koydukları orta
öğretim öğrencilerine Kur’an’ı Kerim ve Siyer-i Nebi derslerinin seçmeli olarak
okutulması ve zorunlu din bilgisi ve ahlak derslerinin, Alevilerin itirazına
rağmen devam ettirmek. İşte bunların din ve dindarlık anlayışı bu kadar. 12 yıl
boyunca iktidarın ortağı durumundaki bir kesim ise memleketin her köşesine
açtığı kurslar vasıtasıyla yetiştirdiği öğrenciler gibi “kesin inançlı, mutlak itaat kültürüyle
yoğrulmuş nesiller yetiştirmek” (Atilla Yayla, 13.09.2014,
Yenişafak) amaçlarında olduğu muhakkaktır, iktidarın en üst
yönetiminin ağızı ile söylenilen dindar nesiller yetiştirme yaklaşımı da
ortaklarının yaptığından başka bir şey olmayacaktır. Amaçları hiçbir zaman,
hakikat ehli, aklı açık, hoşgörülü, sorgulayan, gönlü geniş nesiller değil,
emirlerine tabi olacak nesillerdir. Nitekim bugün gelen haberlere göre, ilkokul
1,2, ve 3. Sınıflara mecburi din dersleri konarak, vatandaşlık ve insan hakları
derslerinin kaldırılması planlanıyormuş.
Yapılmak istenen tamamıyla
çocukların beyinlerini, hayatlarının ilk günlerinde bağlamak ve kendilerine
tabi olarak yaşamalarını sağlamak. Bir nevi asker yetiştirmek.
İşte bu durum, yasaktır. Bu
hükme karşı çıkacaklar var biliyorum. Diyecekler ki, çocuklarımızın dinini
öğrenmesini istemiyor musun? Derler ve tartışmayı bitirirler. Çünkü bu söz
tartışılamaz. Ağızını açtığın zaman tekfir edilmen kesindir.
Daha önce de bir yazımızda
belirtmiştik. İster gönüllü ister zorla PKK kamplarına katılmak üzere dağa
çıkarılmış çocuklar ve cemaatlerin ev, sınıf, dershane gibi adlarla açtıkları
ve çocukları toplayarak onların barınmalarını, yeme-içmelerini temin ederek,
yalan-yanlış dini bilgilerle beyinlerini doldurarak onların adeta ebleh birer
kişiler olmasını sağlamaktadırlar. Şuna kesin olarak inanıyorum ki, benzeri
şekilde yetişen çocuklar bu milletin kayıp çocuklarıdır. İşte yasak olmasının
sebebi de budur. Çocuklar nefisleriyle büyüyerek, ergenlik çağına
ulaşmalıdırlar. Aksi halde beklenilmez felaket sonuçlarıyla karşılaşmak mümkün
olacaktır.
“’HÛ’, odur ki; sizi bir topraktan, sonra bir spermden, sonra bir
alakadan (embiryo) yarattı… Sonra sizi bir çocuk olarak çıkardı; sonra olgunluğa
ulaşmanız, sonra yaşlılığı yaşamanız için ömür verdi… Sizden kimi de daha önce
vefat ettiriliyor… (bunların oluşu)
takdir edilen süreye ulaşmanız ve aklınızı kullanmanız içindir.” (Mümin/67)
Çocukluktan sonra olgunluğa
ulaşmak, sonra yaşlılığı yaşamak için. İstenen ve olunması gereken budur.
Çocukluk yaşanacak ve olgunluğa adım atılacaktır. Düğüm burasıdır. Olgunluk!. “Hamdım, piştim, yandım” (Hz.
Mevlana) sırrı adeta ayet-i kerimeyi tefsir ediyor. Hamlık (çocukluk)
dönemi yaşanacak, pişerek (olgunluk)
olgunluğa adım atılacak, yanarak (adamlık) ihtiyarlık adam
gibi yaşanacaktır. Hamlık dönemini yakarak geçirirseniz, önünüze sadece kül
gelecektir ki, yeniden hayata döndürme imkânı bulunmamaktır. Ayet-i kerime “takdir edilen süreye ulaşmanız ve aklınızı
kullanmanız içindir” cümlesi ile bitiyor ve aklı
kullanmanın farziyetinden bahsediyor. Burada çocuklara dininizi öğretin diye
bir emir yok. Çocukları, çocukluklarına bırakalım. Oyuncaklarını, öğrenmek
istediklerini, arkadaşlarını, okullarını, hocalarını, yapmak istediklerini
bırakalım kendileri seçsin, en azından fikirlerini soralım. Ana-baba olarak,
devletin görevlerinden olarak yol gösterme, tavsiyede bulunma gibi görevler
yapılsın kâfidir.
Eğitim, uzmanlarının karar
verebileceği kadar önem arz eder milletlerin sosyal hayatlarında. Her önüne
gelenin üzerinde laf edemeyeceği kadar millet namusunu barındırır. Hak
namusunu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder