Geçenlerde bir haber vardı
basında. “Avrupa Uzay Ajansı
tarafından, hayatın oluşumuna dair bilgi toplamak için 67P numarasıyla
adlandırılan kuyruklu yıldıza 10 yıl evvel gönderilen uzay aracı hedefine
varmış ve kuyruklu yıldıza inişini gerçekleştirmiş.” Biz
sorgulamanın yasaklanmasını tartışırken, elin oğlu uzayı fethediyor, iğne ile
kuyu kazar gibi, 10 yıldır gönderdikleri aracı izliyorlar ve hedefine sorunsuz
oturması için geceli gündüzlü çalışıyorlar. Şu bilgiyi de verelim. Daha düne
kadar sömürge hayatı yaşayan Hindistan, Mars’ın yörüngesine uydu yerleştiriyor
ve bütün dünyada saygıyla anılıyor. Biz soru sormanın yasak olduğu zamanların
garip çocuklarıyız. İrili ufaklı dünya devletleri ve milletler durmaksızın ilmi
ilerlemelere yetişmek amacıyla çalışmakta ve büyük başarılar elde etmektedirler.
İşte bugünlerde bizim bir televizyonumuzda yapılan din içerikli programa bir
seyircinin sorusu: “Hocam
tavuklarım 15 gündür yumurtlamıyorlar, hangi duaları okumalıyım!”.
İnsanımızı bu duruma düşürenler utansın!
Siyaseten de soru sormak,
yapılanları sorgulamak adeta yasaklanmıştır, bu kafaya sahip toplum içinde.
İleride tartışmalara neden olabilecek işlere girişilmezden evvel, küçük küçük
topluluklarda o işe atıflar yapılarak, hakkında hikâyeler yaratılarak
insanların beyinleri uyuşturulmakta, böylece o alan için özel bir ‘inanç’ sistemi
geliştirilmektedir. Öyle ki, yapılacak işlerdeki çelişkiler veya yanlışlıklar
üzerinde sorgulama ve hatta üzerinde düşünme bile yasaklanmakla adeta yeni bir
dogma yaratılmaktadır. Mesela, Erdoğan hakkında ‘ne yaparsa bir hikmeti vardır’ dogması
gibi. Söz konusu dogmaların iğdiş ettiği taraftar beyinlerin birlikteliğinde,
muhafazakâr tek parti rejiminde “İslamcılığın
marjinal radikalizminin bulaştığı kir, havsalanın alamayacağı boyuttadır” (Kenan
Çamurcu, tiwit mesajı-21.06.2012) ki, bu mesajdan yaklaşık
bir buçuk yıl sonra kirli çamaşırlar halk oyuna sunuldu. Sonrasındaki, polis ve
savcılar hakkındaki gelişmeler ise, kirliliğin kabulü gibiydi. Aslında,
sorgulamanın yasaklanması tek parti rejiminin sorgulanmasının önüne geçmek
içindir. Hepimizin robot olmasını sağlamaya çalışmaktır. Bizler inanırız ki,
Müslüman sorgulamaktan asla vazgeçmez ve hiçbir güç onu robotlaştıramaz.
Robotlaştıramaz, çünkü
Müslüman aklını kullanır, akıllıdır ve aklı başındadır. Midesinde değildir ki,
yalnızca işi yemek-içmek olsun, cinsel organında değildir ki, yalnızca işi seks
olsun, kalbinde, bağırsağında değildir ki, hülyalara dalsın aklı başındadır ve
beynindeki verileri işlemeye, ayıklamaya, olgunlaştırmaya meyletmiş ve imanı
ile aklı, olagelen oluşumları anlamaya koyulmuştur. Verileri değerlendirme de
ancak sorgulama ve çözümlemeyle mümkün olacaktır.
Hz. Muhammed (sav)’in
bildirdiklerine, ya hiç düşünmeden iman edilecektir, ya da bildirdiklerini
anlamak için derin tefekküre girip anlamaya çalışılacaktır. Sormak-sorgulamak
yolu asıl ibadeti anlatır. Ki, tahkiki imanın doğumu böylece olacaktır.
Anlayarak. Anlamadan, atalarının bildirdiği kadarıyla dini vecibeleri devam
ettirmek, İstanbul’a seyahat ederken, Bolu’da mola vermeye ve orada kalakalmaya
benzer, otobüsü kaçıranın hali gibi. Resulullah’ın bildirdiği manaları anlamaya
çalışmamanın yolu olarak, ‘bu mana bizi aşar’, ‘bu manayı olduğu gibi kabul
edelim’, ‘bu mana müteşabih’ diyerek anlama yoluna girmemenin nasıl bir
mazereti olacaktır? Akıl ve gönül birlikteliğinin çözemeyeceği, kavrayamayacağı
hangi mana vardır? ki, “tefekkür
ibadetlerin en büyüğü” olarak uluların kelamlarında ve
kitaplarındaki saygın yerini, ilmin gelişmişliğine nazaran hala korumaktadır.
“Tefekkür”
ise, sorgulamanın en derinidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder