31 Aralık 2014 Çarşamba

‘Paralel’ Üzerine Söyleşmeler!


Paralel devlet yapılanması nedir, nasıl olur?

Sorusu üzerinde biraz tartışma, görüş alışverişi, fikir dolaştırma yaptık. Görüşmenin gelişimi ve sonuçlarını ilerleyen satırlarda bulacaksınız.

17/25 Aralık önemli bir tarihidir Türk siyasi hayatının. Cumhuriyet tarihi boyunca böylesi bir fotoğraf seyredilmedi ülkemizde. Neler olduğunu hatırlatmaktan ziyade, unutulmaya yüz tutmuş bazı noktalar üzerinde ısrarla durmak daha tesirli olacaktır. Siyasi hayatı düzenlemek, birisinin istediği gibi olmasını sağlamak üzere; çıkarılmış ve uyulması zorunlu olan kanunları, yönetmelikleri, kuralları uygulamak yerine, yine o kişinin sağlığı ve selameti için hemen o anda uydurulan ve yasalaştırılan kuralları uygulamak, ‘hukuk’a ikame anlamında olmak üzere, yapılagelen eylemleri anlatır. Dikkat edilirse, hukukun yerine geçmek üzere, hukuk değil, bir kişinin, bir beyin, bir ağanın, bir şeyhin… İsteğinin yerine getirilmesi. İsterseniz buna ortaçağ uygulaması bile diyebilirsiniz. Ve hatta diyebilirsiniz ki, ortaçağa kurban olam, ne de olsa sonunda Fatih’i vardır.

Kiminle konuşursanız konuşun, geri kalmışlığın, Hakk’a riayet edilmezliğin, üniversitelerimizin bilim üretemeyişi, aydınlarımızdaki savrulmalar, insanımızın hodkâm oluşu hususlarında diyecekleri ilk şey; eğitimdir. Eğitimin yanlış verildiği, yetersiz verildiği, lüzumsuz bilgilerin çocukların beyinlerine şırınga edildiğini filan söyleyeceklerdir. Bu muhteremler iktidar olup yönetim kademelerine oturduklarında (ki, 13 yıldır test edilmiştir) ilk yapacakları şey inanın, yanlışta olsa, eksikte olsa işleyen eğitim sistemini, tedavisi belki de imkânsız olmak üzere bir kez daha bozmak olacaktır. Çünkü doğruyu, Hakk’ı bilmiyorlar, insanı tanımıyorlar. Bir örnek olmak üzere, İlahiyat Fakültelerinde okutulmakta olan felsefe ve sosyoloji gibi derslerin tedrisattan kaldırılmasını söyleyebiliriz. Devlet içine çöreklenmiş paralel bir yapının yapacağı da bundan farklı olamazdı.

Esasında dünya yüzeyinde paralel çizmek imkânsızdır. Biz varsayıyoruz. Dünyada çizilecek paralel varsaydığımız çizgilerin uzayda birleşeceği bir gerçektir. Çünkü dünya düz değildir. Bu varsayımı unutmayarak devam edelim.

“Herhangi bir alanda ortaya çıkmış olan sorunlara çözüm bulabilmek amacıyla ortaya atılan paradigma; sorunları çözmeye başladıkça dikkatleri üzerinde toplar, daha çok kişi tarafından kullanılır, kullanıldıkça büyür, güçlenir ve büyüdükçe daha çok kullanılır. Bu süreç sonunda alana hakim olan paradigma; alternatif bir paradigmanın olmaması durumunda sağladığı hakimiyet ile gittikçe din gibi bağlılık ortaya çıkarır, her soruna çözüm olduğuna ‘inanılır’ ve sorgulanamaz hale gelir.” (Zuhal Aslan, Pivolka, Başkent Üni. Sos. Ve İdari Bil. Dergisi, sayı 5)

Bilim adamları, bilimsel tartışmalarında bir konu üzerinde eğilmişlerken buldukları çözümlerin sosyal alanlara da uygulanabileceğini belki de düşünmezler. Sonuçlar bize önemli derecede çözümler sunar. Çünkü yeni fikirler üşüşür ve yeni bir sayfada anlam kazanmaya başlar. ‘Din gibi bağlılık’ ortaya çıkışı, çok defalar Türk siyasi hayatında müşahede edilmiştir. Öteden beri din adamı gibi algı yaratılmış kişilerin bile “çalınmışsa bile, bu paranın bir yardım parası olması lazım” gibi sonuçları okuyucularına duyurması ile kitlelerin algılarında yaratılan, ‘yardım’ mefhumu, hırsızlığın bir anda aklanmasına sebep olabilecektir. Geniş kitlelerin “çalıyor ama çalışıyor” algısına düşürülmesi ise, adeta yeni bir dinin doğuşuna işaret ediyor olabilir. Sözlerinin, hareketlerinin bir ‘sünnet’ edasıyla karşılanması ilginç sonuçları da beraberinde getirecektir. Dolayısıyla sorun ‘sorgulanamaz’ hale gelecek, sorunun aslını ve zihinlere yerleştirilmiş olan mefhumun kördüğüm olması sağlanacaktır.

Bütün bu çalışmaları, devlet kuralları, kanunlar, yönetmelikler, teamüller dışında yeni bir sistem yaratmaya çalışan paralelin ikinci çizgisi gibi düşünmemizde pek tabiidir.

Ben şunu bilirim: eğer devlet içerisinde amir kararlara aykırı olarak iş görenler varsa ki, mutlak surette bir yabancı istihbarat kurumunun; a) ya bizatihi işi görmesi b) ya da ajanların kullanacakları muazzam tekniklerle (olay hakkında konuşulmasının yasaklanması, başka bir konunun en çok konuşulan konu olmasının sağlanması, hedef şaşırtama, yanlış bilgilendirme gibi taktiklerle), iş yapanın iradesinin alınması yöntemiyle işlerin gördürülmesidir. Bendeniz bu topraklarda her iki yönteminde rahatlıkla kullanıldığına inananlardanım. Çünkü devletin en mahrem kanunları denilen kanun maddeleri içinde “yabancı uzmanların çalıştırılması”na cevaz veren hükümler vardır. Ayrıca bu ülkenin Bakanları bizatihi söylemiştir ki, Güney ve Güney Doğu bölgelerindeki otellerde pek çok ajan ve casus kol gezmektedir. Niye acaba? Görevleri, paralel işler yapmak veya yaptırmak olmasın! Yine, ABD Büyükelçisi ve Konsoloslarının ve Türkiye’yi ziyaret eden Fransa, İtalya, İngiltere, Vatikan gibi ülkelerden gelen, araştırmacı ve din adamı adı altındaki (casusların) ilk ziyaret yöresinin Güney Doğu Anadolu Bölgesi ve Diyarbakır olması da dikkate alınması gereken bir husustur.

Sayın Başbakan Tunceli’de, Üniversite’deki konuşmasında “Bundan sonra devletin resmi ideolojisi olmayacak” demişti. Nasıl yani dediğinizi duyar gibiyim. Anayasamızın ilk üç maddesi devletimizin resmi ideolojisini ortaya koymaktadır. Devletin ‘Cumhuriyet’ olduğu ve bu cumhuriyetin, “toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan hakkına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal hukuk devletidir. Ve Türkiye devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir”. Hükümleriyle kabul gören ideolojimiz budur. Şimdi bunu yok mu sayacağız? Başbakan’ın söylediği gibi devletimizin anayasal ideolojisi olmayacaksa, bunun yerine ne getirilecektir? Getirilmesi düşünülen her yeni şey (neyse) yeni bir devlet yapılanması ve ideolojisi olmayacak mıdır? Öyleyse bu çalışmaların içinde olanlar da devlete paralel olarak çalışmalar içinde olmak değil midir? Ki, bu çalışmaların sonu yıkıcılığa kadar gider.

Gazetelere ve haber bültenlerine yansıdığı kadarıyla, özellikle Güney Doğu’da eşkıya kılıklı kişilerin yol kontrolleri yaptığı, kendi okullarını açtığı, polis gücünü oluşturduğu hatta ve hatta Vali bile atadığını öğreniyoruz. Üstelik bu eylemler kapalı kapılar ardında değil, bizatihi kendileri tarafından basına verilerek duyuruluyor. Resimleri videoları internet sayfalarında dönüp duruyor. Güvenlik birimlerinin kışlasına ve lojmanına tıkılıp, paralel yapılanmanın hedeflerine yürütüldüğü bu kadar net olarak hiç anlatılmamıştı.

Velhasıl bu ‘paralel’ hamuru çok su kaldırır. En iyisi, kanunlarda ne yazıyorsa, hukuk neyi emrediyorsa onların tamamını uygulamaya koymak ve atılı suçlardan kurtulmak.

Ne diyordu ömür boyu hapse mahkûm bebek katili: “4-5 ay içinde çözüm olmazsa darbe olur”. Gerçek paralel yapılanmanın askeri tarafından yapılan bir meydan okumadır bu. Ancak biliyorlar ki, her ayaklanma gösterisinde, her molotoflu saldırıda, her sokak hareketinde bir talepleri yerine getirilmiştir.

Benim kafam karışık, kim paralel, kim yamuk?


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...