29 Kasım 2014 Cumartesi

‘Ölümü Öldürmek’ mi?


Faruk Beşer Hoca’nın muhterem babaları Hakk’a yürümüş, bil vesile başınız sağ olsun, sabırlar dilerim. Babasının vefatı üzerine gazetedeki köşesinde ‘ölüm’ü konu edinen bir yazı kaleme almış. Yazısına şöyle başlar: “Geçenlerde bir tweet atmış ve sizce Allah’ın varlığının en somut delili nedir diye sormuştum”. Demek, İlahiyat Profesörü olsa bile hala Allah’ın varlığını kabul etmek için delil arıyor Hoca! Neyse, birisi bu soruya “Ölümü öldürememiş olmaları” diye cevap vermiş, hocanın yazısı da “ölümü öldürememek” üzerine kurulmuş. Çocuksu bir açıklama cümlesi tebessüm etmemize sebep oldu: “Ölüm hala bilime gülerek adeta meydan okuyor, ölüm öldürülemiyor.” Ne yapacaksınız öldürünce ölümü bilmiyorum. Ama şunu biliyorum, bu cümle devrimci tarafların söylediği bir türkü de geçer, asıl eleştirilen o düşüncedir. İçindeki alayı da görüyoruz tabi.

Sonra Hoca, ilahiyatçılığını konuşturmaya başlar:

“Ölüm yaşı ortalamasının yükseliyor olması, kaderin ‘mahv ve ispat’ yönüyle alakalı bir şey. Bilindiği gibi Allah.. Her ecel için bir yazgı vardır. Allah dilediğini siler ya da sabit bırakır. Ana kitap ise O’nun katındadır 13/39”. Buyurur. ‘Ana kitap’, yani ana hafıza, merkezi disk gibi bir şey mi?”

“Bundan şunu anlarlar: Demek ki, her insanın, kendi yaratıldığı zaman, mekân ve şartlarla belirlenmiş mümkün/potansiyel bir yaşama imkânı vardır. O süreyi hiçbir zaman aşamaz. Ama bir de onun, ya da diğer insanların oluşturacağı sebeplerle mümkün olan o ecelin öne alınması, bir bakıma o sürenin kısaltılması, imkân dairesindeki kalan kısmının silinmesi/mahvı vardır. İşte mahv ve ispat dedikleri şey bu olsa gerek. Ve ortalama insan ömrünün uzayıp ya da kısalması bununla alakalı. Buna insanın kadere müdahale edebileceği alan da diyebiliriz.”

“Her ne olursa olsun, insan ölümü öldüremiyor, öldüremeyecek de. Ama sağlıklı yaşamak imkânlarını ve kalitesini oluşturma, ya da ortalama yaşama süresini uzatma, işte bu ispat dairesinde olmak üzere mümkün.”

Modern bilimin en büyük problemi de ölüm olsa gerek. Acaba ölüme çare bulunabilir mi?”

“O halde ölüm, ruhun geldiği yere gitmesi olmalı. ‘Sonra O’na döndürüleceksiniz’ anlamındaki ayetler de belki bunu anlatıyor.”

Bir ilahiyat profesörünün ölüm hakkında söyleyebilecekleri bunlar mı olmalıydı? Öteden beri anlatılagelen bilgileri aktarmanın ne okuyucuya bir faydası vardır, ne de kendisi için. Ayetlere atıf var fakat ayet manaları yok! Niye böyle oluyor? Cesaretli değil ilahiyatçılarımız. Fikir ettiklerini rahatlıkla ve korkusuzca yazamıyorlar kanaatine varıyorum. Eleştirilmekten korkuyorlar. Kimin eleştirisinden? Tabi ki, hocalarının ve talebelerinin eleştirilerinden.

‘Modern bilimin en büyük problemi’ neden ölüm olsun ki? Tıp ilmi, dünyada yaşıyorken, sağlıklı, sıhhatli bir ömür yaşamak için çalışıyor. Ölümü, öldürmek için değil. Hatta insan ömrünün uzatılması da onların konuları arasına girmez. Ömür uzar mı, uzar, kısalır mı, kısalır. Bunun devri, zamanı, çağı nasıl olacaksa o zaman zuhur eder. Kimse de karışamaz. Karışmak haddi de değildir.

Modern bilimin en büyük problemi, anlamaya çalışmaktır. Bilmeye çalışmaktır. Bilim, insanın kendini bilmesine yardımcı olacak, teorileri, çözümleri geliştirir, inceleyenler, çalışanlar, yorulanlar da ilmin verdiklerini öğrenerek, kendini bulmaya, bilmeye başlarlar. İlim (modern de olsa) bu anlamda vardır ve amacı da budur. Bilimin ölümü problem ettiğine henüz rastlamadım. Tartışılır, fikirler geliştirilir, çözüm bulunur veya bulunamaz, fakat asla ölümün problem olduğu bir bilim dalı veya bilim adamı bilmiyorum. Hatta ölüm üzerine çokça şiir yazan Cahit Sıtkı’nın bile problem edindiğini sanmıyorum. Ölümü anlamaya çalışmak, problem edinmek anlamında anlaşılmamalı.

Serdar Turgut’un 19 Ekim tarihli, “Kaç yaşında ölmeli” başlıklı yazısı ufuk açıcı olmuş. Ölüm üzerine düşünen ilim adamlarından bir-kaç örnek veriyor. Mesela, Ezekiel Emanuel isimli bir ilim adamı, ‘Niye 75 yaşında ölmeliyim’ başlıklı bir makale yazmış, bu yaşta ölmeyi tercih etmesinin sebeplerini anlatmış ve 75 yaşına geldiğinde, mesela kanser filan olduğunda, iyileştirici ilaçlardan ziyade, ağrı kesicilerle idare edip, bir an evvel ölmeyi planlıyormuş. Çünkü 75 yaştan sonrası, sıhhati yerinde bile olsa, bazı melekelerinin zayıflayacağını hesaplıyormuş. Bakın, ölümden filan korktuğu yok, hatta ölümü öldürmeyi filan düşündüğü yok ilim adamının.

Kaldı ki, ölümü öldürenler biliriz bu dünyada, bakın ehli ne diyor:

“Ölümün çaresi ölümsüz olduğunu fark etmektir. Hayvan (beden) ölür; insan/şuur boyut değiştirir.”

“İnsan ilimdir” (Ruh’tur-Esmâ özellikleri bileşimidir)!.. beden/hayvan ise tükenir, dönüşüme girer!.. böylece, İnsan, beden dediğimiz araca veda edip, oluşan ‘bilgi-şuur potansiyeli ile farklı algı boyutunda yaşamına devam eder.”

Dünyada yaşamanın harikulade bir fırsatı vardır. Erenlerin söylediği, en büyük makam olarak bilinen Kulluk Makamında, kulluğun zevkini yaşamaktır. Aslında bu zevk ile ölüm beklenir ve zamanı yetince de Hakk’a yürüyüş… Ancak, ruhun ne geldiği bir yer var ne de gittiği.

Dönelim konumuza ve son cümlemizde şunu hatırlatalım.

Bildiğini sandığın kısır bilgilerle, onu-bunu eleştireceğine, otur adam gibi tefekkür et ve bize de anlat gerçeği. Eksik ve eski bilgilerin, ilmi ilerletmek ve anlamak için başlangıç olabilir ama asrı anlamaya kâfi değildir.

Yolunuz açık olsun.

Doğruyu en doğruyu bilen Allah’tır.


1 yorum:

  1. İlhan Yalçın :

    An gelir

    Ömrünün hırsızıdır
    her ölen pişman ölür
    hep yanlış anlaşılmıştır
    hayalleri yasaklanmış
    an gelir şimşek yalar
    masmavi dehşetiyle siyaset meydanını
    direkler çatırdar yalnızlıktan
    sehpada pir sultan ölür

    son umut kırılmıştır
    kaf dağı'nın ardındaki
    ne selam artık ne sabah
    kimseler bilmez nerdeler
    namlı masal sevdalıları
    evvel zaman içinde
    kalbur saman ölür
    kubbelerde uğuldar bâkî
    çeşmelerden akar sinan
    an gelir
    -lâ ilâhe illallah-
    kanunî süleyman ölür

    görünmez bir mezarlıktır zaman
    şairler dolaşır saf saf
    tenhalarında şiir söyleyerek
    kim duysa / korkudan ölür
    -tahrip gücü yüksek-
    saatli bir bombadır patlar
    an gelir
    Attila ölür

    Atilla İlhan

    YanıtlaSil

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...