9 Kasım 2014 Pazar

Eğip, Bükmeden; Vefa!.-II


O halde avlanmayacaksın!

Nobran avcıya yem olmayacaksın, hakikat avcısına yem (talebe) olmaya hazır olarak!.

Şeytanın tuzaklarından uzak duracaksın.

Avlanmak için hazır olup, tuzakları seçerek hareket edecek ve değerli toru bulunca da gönüllü atayacaksın. Bu tor İnsan’ın tuzağıdır. Hayırlıdır.

Tuzaklar farklı farklıdır. Kimisi seni düze çıkartır, bilemezsin, nasıl çıktığını. Bahsettiğimiz tuzak da budur. Seni düze çıkartacak olan tuzak. Seni doğru yola sevk edecek olan tuzak.

Niye mi tuzak dedik? Bunu da sen düşün. Vardığın sonucu mutlaka bildir. Bildireceğin adresi merak ediyorsan, ara bulursun. Avcının yakışıklısı, avcısına koşanlarla mücadele eder durur. O seçtiğini avlar ancak. Bütün canların, varmak istedikleri, potasında eriyip, Hak libasını giymek istedikleri yoldaki O Avcıdır. Hedefteki O’dur, varılması gereken O’dur. Yeter ki, onun tuzağına düş.

Hindistan’dan kopup gelen, Üçüncü Yüz Yılın büyük ruhu Beydaba, Kelile ve Dimne adlı eserinde anlattığı masallardan birisinde, verdiği derslerin vefa, vefakâr, sadakat konuları nasıl da ayrıntılanmış ve nasıl da anlaşılması üzerine bina edilmiştir. Anlattığı bir masalın sonunda şu dersleri verir:

“Dostuna ve arkadaşına karşı döneklik ve kalleşlik yaparsan başkalarına karşı daha çok kalleşlik yapacağın şüphesizdir; Şunu da bilmelisin ki, bir insan biriyle dost olur da bu esnada gadrederse beriki dostu onda sevgi ve samimiyet için yer bulunmadığını veya sevgisinin ona göre bir değeri bulunmadığını anlar.

Vefasız olana gösterilen sevgi, teşekkürü olmayan kimseye lütuf, terbiye kabul etmeyen, nasihat dinlemeyen kimseye sarf edilen terbiye gayreti ve sır tutmayana verilen sır kadar boşuna harcanmış bir şey yoktur.

Kuşkusuz, iyilerle yapılan dostluk iyilik getirir, kötülerle yapılan dostluk da kötülük getirir, tıpkı güzel kokulu bir şeyin yanından geçince de fena koku taşıyan rüzgar gibi..”

Mesela, siyasetin yükseklerinde oturanların şöyle söylediklerini duyarsın: “Siyasette vefa önemlidir”!. Neden önemlidir? Kendilerinin iktidarının devamı için. Asıl olan, onların iktidarıdır, koltuklarda onlar oturabiliyorsa, sen vefakârsındır, senden istenen budur, oy verecek, destek olacak, var gücünle çalışacaksın onların oturabilmeleri, onların gelecekleri, onların rahat ve huzuru için. Burnuna kötü kokular gelirse, hayır hayır yanlış düşünme, ters esen ve kötü kokular taşıyan rüzgârların eseridir. Duymak bile istemediğin bazı fenalıkları deşifre olmuşsa, sakın ola ki, fenalığın desteklediklerin tarafından yapıldığına inanmayasın, vefa bunu gerektirir. Sen desteğine devam edeceksin, ne de olsa, sana bazı küçük şeyler! Lütfetmişlerdir.

Lütuf edenden vefa beklenemez, o isteneni yapmıştır kendi zannınca. Vefa beklenen sensin. Zaten günümüzde vefa, İstanbul’da bir semt ismi olarak kalmıştır, bunu da iyice anlamak lazımdır. Bir vefakârı bile Vefa’da bulmak neredeyse mümkün değil derecesinde zordur! Devir o devir artık, ama alıştık!.

Bu noktaya kadar, bir ‘sevgi’sizliğin ağının içinde kıvrandığımızın anlatıldığını fark ettiniz mi? ‘Vefa’ ile ‘Sevgi’ özdeştir. Sevgi yoksa kimden neyin vefasını talep edeceksin. Öyleyse, karşıdan vefa beklemek değil, karşıyı sevmekle başlamak, dünyaya yeniden gelmek gibi bir harikulade hikâye. Vefayı doğuran sevgi, sevgiyi büyüten vefadır. Bu ikileme hayatın özü, hayatın kendisi olduktan sonra dünyaya ve âleme bir mana doğar. Sözünde duranlarla, sevgisine sadıkların hürmetleridir yaşama azmi ve hedefe kilitlenme. Sevgi ile vefa birlikteliği sevgiliye doğru uçuran geniş kanatlara sahip eder kişiyi. Bu yolun artık, ne yarları, ne dağları kalmıştır, dümdüz olmuş ve hatta zanlarda büyütülen her şey ters yüz olmuştur. Putlar kırılmış, secdegâh tertemizdir…

Geldiğimiz nokta zorlukların, sorumlulukların, görevlerin de başladığı nokta. Yapılması muhtemel yanlışların yasaklandığı, yapılması halinde cezalandırma ile tehdit edildiği noktaya geldik. Zor olanı, bu yerde kalabilmektir. Kalış sürekliliğidir. Çarpıtılma, karartma, kandırma, eğri gösterme, olduğundan başka anlatma, riyakârlık, şirk, ezicilik, kin, intikam… Ne varsa bildiğimiz yanlış tamamının bir kalemde yasaklanıp, haram kılındığı nokta. Bu noktada basiret açık, algılayış keskin, olaylar ve olgular fail açısından değerlendirilip, fiillerin de Hakk olduğunun idrak edildiği Müslüman noktasıdır. Ondan sonrasını Allah bilir. Ne olacaksa o olacaktır. Teslimiyet zevki içinde verilecek görevleri hakkıyla yapmak erlerin işidir.

Kalıcılık ve süreklilik, her an bir şen’de olanın daima gelişme içinde olduğunu, her anın bir önceki andan bağımsız olarak var olduğunu, idrak ederek, özümseyerek mümkün olacaktır. Anlaşılamadığı halde geçmişin eksik bilgilerinin putlaştırılarak hayat nizamı halinde iman edilmesi, yoldan alıkoyar ve hakikatin nurunu kapatır.

Yapılması gereken ve istenen;

Hakk tuzağına gönüllü olarak dahil olunarak, sevgiyle ve vefalı olarak adım adım hedefe doğru…



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...