Şimdi, sorulması gereken
bir soru da şudur; ikinci cumhuriyetçilerimiz, liberallerimiz,
neo-liberallerimiz, sosyalistlerimiz, dönme eski komünistlerimiz (bu
noktada, adlarına bağımsız, eski, yusufiyeli, muhalif gibi sıfatlar ekleyen
Ülkücüleri de katabiliriz) neden neden, düşüncelerini,
emeklerini, mesailerini İslamcı (dinci) gayr-ı milli bir
iktidarın güçlenmesine ve onların iktidarları süresinin uzatılmasının mümkün
kılınmasına yönelik olarak harcamışlardır? Ne istiyorlardı, ne ile
karşılaştılar? Peki, desteklerini neden çektiler, gerçekten çektiler mi?
Aslında bu soruların hiç
birinin cevabını bilmiyorum. Sıfatları geçenlerden de hiçbir tanıdığım yok. Haa,
komünist, sosyalist, liberal… Tanıdıklarım var. Fakat adı geçenlerden değil
onlar. Sorduğum sorulara, ‘sen ne biliyorsan, bizim bilgilerimiz de
farklı değil’ diyorlar. Çünkü onlardan değiller. Milli
güçlere dâhiller. Bizim düşüncelerimizi paylaşmasalar, problemlere farklı
çözümler getirseler bile, birleştiğimiz bir husus var, vatanın birliği,
bütünlüğü, vatanseverlik kısaca. Ekonomik ve sosyal konularda farklı görüşler
bildirsek bile, birleşebileceğimiz bir konu birlikte hareket etmemize ve o konu
üzerindeki sohbetlerimizde aynı zevki, aynı heyecanı duymamıza neden oluyor. Öyleyse,
bu ortak duyguya önem verip, onun üzerinde çalışmalar yapmalıyız.
Göğsünüzü gere gere bu
bizim komünistimiz, bu bizim sosyalistimiz, bu bizim liberalimiz, bu bizim
dindarımız diyebileceğiniz kaç kişi tanıyorsunuz? Türk komünisti, Türk
Sosyalisti, Türk liberali!. Kendini Türk gören ‘gibi’ değil, sahici Türk!. Mış
gibi yapan değil.
Dikkat buyurunuz lütfen,
düşük yoğunluklu savaş halindeyiz. 1945 yılında bitti dedikleri II. Savaş hiç
bitmemişti ki!. Şimdi evrilerek, yoğunluğu düşürüldü o kadar. Düşen yoğunluk ne
getirdi derseniz? Mantar gibi çoğalan ve hemen her konuyu kapsayan ‘sivil toplum kuruluşları’.
Maşallah, bilmedikleri akıl yürütemeyecekleri bir konu yok. Efendilerinin
emirlerini gerçekleştirmek üzere, aldıkları paraları helal ettirmenin telaşı
içindeler. Sahi yakın geçmişte birden bire ortaya çıkan, orada burada eylemler,
gösteriler düzenleyen ‘Genç Siviller’e
ne oldu dersiniz? Tam bu sırada birinci paragrafa dönerek, sorulan soruyu
cevaplayabilirsiniz. Görünürde farklı ideolojilere sahip olduğunu sanan
kişilerin toplandığı, farklı sivil toplum kuruluşları, kelimeleri, cümleleri,
hayalleri farklı farklı olsa da hep aynı türküyü söylüyorlardı. O türkü,
efendilerinin ezberlettiği ve hiçte farkına varamadıkları kahrolası, yıkıcılık
ve birilerini yerleştirme türküsü.
Burada bir şeyi daha
söylemeliyiz. Düşük yoğunluklu savaş bir noktada bitmez, süreklidir ve biteceği
tarih efendilerin gelip yerleşmesini işaret eder. Nitekim hatırlatılan sivil
örgütler hala işbaşındırlar ve hala gazetelerin, televizyonların başköşelerini
işgal etmektedirler. Güya, -mesela- kanarya severlere hitap ettiklerini sanan
bu gafiller, aslında ABD’ye hizmet ettiklerinin farkında bile değiller. Zaten,
farkındaysalar buna ancak ihanet denilebilir!.
Her ne kadar düşük
yoğunluklu demişsek de, silahlandırıp eğittikleri terör örgütleriyle sıcak
savaşında alasını göstermekte tereddüt etmemektedirler. Tehditlerle,
şantajlarla istedikleri kararları aldırtıp, istedikleri kanunları rahatlıkla
çıkartabilmektedirler. Özelleştirme kandırmacasıyla yaptırdıkları işler hep bu
kabildendir. Zaten iktidar koltuklarını da, yıllar önce sözleşip anlaştıkları
kişilerle doldurmuşlardır. Partisi önemli değildir, her siyasi partiye
istedikleri kişileri rahatlıkla sızdırabilmektedirler. Adalet teşkilatına,
yüksek yargıya, yargının yükseklerde iş tutan kurumlarına, yasa çıkartan
meclise, çıkartılan yasaları uygulayan hükumete direkt olarak etki edip,
istedikleri yönde at koşturabilmektedirler.
Mesela, kulağımıza
fısıldanan şu konu dikkate değerdir: çıkartmak istedikleri kanunları evvela,
Anayasa Mahkemesi’nde oluşturdukları gayrı yasal bir kuruma, anayasaya uygun
olup olmadığını onaylattırıp, sonra Meclis’e indirtmekteler. Ne olur ne olmaz
kabilinden. Bu işleme çanak tutanlar kimlerdir? Nasıl yaparlar? Hukuk bu
faaliyetin neresindedir?
“Akıllı insan taklidi yapan insanlarla dolu
dünyamız.” Kendilerini böylece sakladıklarını sanıyorlar.
Akıllılar ya! Kendilerinin dışındakiler kandırılmaya layık kişiler. Kandıran o
olunca, her şey mubahlaşıyor.
Destekleyerek iktidar
süresini uzattıkları siyasi yapıdan uzaklaşmış görünümündeler. Hiçte inandırıcı
değil. Zayıflığını durmaksızın tekrar ettikleri muhalefetin yerine kendilerini
konumlandırma isteklerindendir. Muhalefeti de içlerinden çıkartmak çabası.
Bakarsanız yine medyada onlar, büyük gazetelerin köşelerinde onlar. Sormayın
hem de muhalefete ait olduğu bilinen medya dahil!..
Hıh…
Hiçte komik değil!...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder