“26 Kasım 2004’te Diyarbakır’a
giden yedi kişilik bir AB Parlamenterler ve Komiserler Heyeti Diyarbakır’da
Baydemir ile görüşürken heyetteki parlamenter, Rsandrof Baydemir’e şöyle
demişti, ‘Türkiye’nin AB’ye girmesi AB’nin Diyarbakır’la buluşması olacaktır.
Bölgenize mücadelenize Kürdistan’a katkı sunmaya çalışıyoruz.” (Taylan
Sorgun, 20.09.2005, Ortadoğu)
“Kürdistan’a katkı
sunmak!”. Bugünün meselesi, bugünün talebi değil özerklik şartı. Öteden beri
bildiğimiz, AB ve ABD küçük otonom bölgeler yaratmak istiyor Türkiye’de. AKP ve
çoğu uygulamalarında ortak olduğu PKK’nın temsilcisi HDP’nin, zaten talepleri
20-25 adet küçük bölgelere ayırarak, yönetimini de özerk hale getirmek. PKK ve
zihniyetini Türkiye’de kullandıkları gibi, PKK uzantısı olan PEJAK’ı da “Kuzey Irak dağlarından İran içlerini
sürekli hedef alıyor. İdelojik eğitimlerinde Öcalan’ın görüşleri öğretiliyor
onlara.. ABD’nin PEJAK’ı İran rejimine karşı kullandığı iddiları yeni değil.
Ohio’lu Demokrat Temsilciler Meclisi üyesi Dennis Kucinich bir süre önce bu
iddiayı açıkça dile getirmişti.
AP muhabiri, 27 Kasım’da New Yorker muhabiri Seymour Hersh’in de
‘Pejak’ın ABD’den ve İsrail’den destek aldığını yazdığını’ hatırlatıyor.” (Ferai
Tınç,04.02.2007, Milliyet)
PKK ve türevlerini silah,
eğitim, lojistik desteklerini sağlayarak, amaçları doğrultusunda rahatça
kullanıyorlar. İçeride ise, ‘Kürdistan’ vaatleri, özerklik yemlerini bolca
sunarak, işlerini rahatça gerçekleştirmek istiyorlar. Doğrusu epeyce yol
aldılar. 30 yıldır, durmaksızın televizyonlarda, Kürt diyorlar, ana dil
diyorlar, demokratik haklar diyorlar, konuşmalarını akademisyenlerle, sakallı
hocalarla destekliyorlar. 30 yıldır şamar oğlanına çevirmek istediler.
Hakaretler gırla gitti, Kürt demek, Kürt haklarından bahsetmek ilericilik,
demokratlık gibi sunulurken, Türküm demenin faşistlik olduğunu söyleme
cür’etini bile gösterdiler. Geldiğimiz noktada, çok önemli ilerlemeler sağlamış
olsalar da başarılı olamadıkları, milletin direnç damarlarının siyasi
seçimlerde, mitinglerde, salon toplantılarında, siyasi partilerin kongrelerinde
delegelerin kullandıkları oylarla ortaya çıktığı görülmektedir. Özellikle,
Ergenekon yargılamalarında gösterilen direnç bu milletin daha ölmediğini açıkça
anlatıyordu. Sanıyorlardı ki, üç-beş general, bir-kaç yazar tutuklarsak bu
millet diz çöker. Avuçlarını yaladılar. Ancak, Türk Ordusunun kurmay heyetine
yıllarca azap çektirdiklerini de söylemek namus borcudur. Bunlar tamamen
milletin direncini kırmaya yönelikti.
Siyasi partilere yaptıkları
kaset, yalan, iftira operasyonları da aynı tür baskıların ve ele geçirme
faaliyetlerinin sonucuydu. AKP ile el ele vermiş küresel çeteler, iki siyasi
partimiz CHP ve MHP üzerinde oynanan kaset oyunları ile sonuca varmak
istediler. Siyasetten ekarte edilenler oldu, olabilir. Ama bu siyasi
kuruluşlarımız dimdik ayakta kalabildiler. Atlatılan badire az-uz değildi.
Bütün dünya birlik olup, dâhilden devşirdikleri aydın kılıklılarla ve medya
gücüyle saldırdılar. Yedi düvel de diyebiliriz. Nitekim Kürt sorunu, sözde Ermeni
sorunu, misyonerler sorunu, Alevi sorunu, ülkedeki tüm etnisitenin kaşınması
sorunu, özelleştirmeler sorunu, enflasyon sorunu, cari açık sorunu… Milyon
sorunla boğuşan tek başına bir devlet ve kurumları.
Atilla İlhan, ‘peki biz ne
zaman ray değiştirdik’ diye sorar ve cevaplar: “ilk ray 1938’de değiştirildi. 1938’de Gazi’yi kaybedince ray değiştirdik.
Çok kısa bir süre sonra o zamana kadar Batıyla hiçbir anlaşma yapmamış Türkiye
Cumhuriyeti Fransa ve İngiltere’yle ittifak anlaşması yapmıştır. 1940’ta
Yunan-Latin tabanına dönülmüştür. Bunun Tanzimat demek olduğu çok güzel
gizlendi, büyük bir ilericilikmiş gibi sunuldu. Ve 1941’den itibarenden de
milli eğitim milli olmaktan çıkarıldı. Aynı zamanda hem dini eğitime fırsat
verildi hem yeniden sömürge okulları memleketin her tarafında pıtrak gibi
bitmeye başladı.”
‘Sömürge okulları’ sömürge aydınlarını
yetiştirdi. Kafası görünüşte Türk, düşünürken İngiliz, Fransız, Alman gibi olan
aydınların üretimleri de, eğitildikleri kültürün gereklerine uygun oldu. O
kadar çoklardı ki, onların konuşmalarından, fikir açıklamalarından, milli görüş
bildirecek münevverlere sıra bile gelmiyordu. Birbirlerini öylesine
desteklediler ki, televizyonlarda karşı fikir söyleyen yalnız bir kişinin
üstüne hepsi birden saldırdı. Parasal destekleri çok kuvvetli olduğundan,
gazetelerin, televizyonların neredeyse tamamına sahip oldular. Tek ses
onlarınkiydi. Toplumun beyni yıkandı, algılar istedikleri yönde yapılandırıldı.
Ali Kemal’e rahmet okutacak türden söylemleri Otuz yıl boyunca her gün
duyurdular hoyratça.
Bütün bu faaliyetler
sonucunda, milli kabuller, ilmi derinlik, manevi zevk kayboldu. Görünüşüne
göre, sathi, basit, ilimden yoksun, basireti eksik değerlendirmeler hâkim oldu.
Öyle ki, mezar ziyaretlerine göre sağcılık-solculuk tartışmaları ana muhalefet
partisinin kongresine kadar girdi. Zevk kaybolunca, alelade dünyalar ve hayatlar
insanımızın aklını, fikrini, kalbini doldurdu. Anlatılan bu tablodan medeniyet
çıkmaz. Bu tablodan huzur ve refah çıkmaz. İster Başbakan ol, ister üniversite
rektörü, ister tarlada çalışan rençper, fark etmez. Derinliğinden habersiz
iken, zahirine göre karar veren ve hayatını tanzim etmeye çalışan garip bir
toplum yapısına bürünürsün o kadar. Bunun da dünya hayatı içinde hiçbir önemi
yoktur, kendinizi dinletebileceğiniz bir akıllı bile bulamazsınız. Yani,
kendiniz çalar, kendiniz oynarsınız.
Derinliğine nüfuz etmeden, ‘Özerklik Şartı’ndan
bahseder, kendinizin ‘Dersimli
Kemal’ olduğunu söylerseniz, düşmanlarınızı güldürürsünüz.
Anlamsız ve hiçte gereği yokken söylerseniz, bu ifadeler bir yerlere mesaj
vermeyi anlatır. Zaten gürültüye vurarak ve konuşmanın devamında da gargaraya
getirerek, konuyu unutturmak da delegenin hafızasıyla oynamaktır ki, en
tehlikelisi de budur. AKP’nin yapmak istediklerine karşılık, ‘ben daha iyi
yaparım’ demek ne derece 6 Ok’un; milliyetçilik, Halkçılık ve Devletçilik
manalarından hangisine uygun düşecektir?
Türk Devleti, Avrupa
Konseyi Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’na çekinceler koymuştur. Bu
çekincelerin kaldırılarak, özerklik Şartının kabul edilmesi, Türkiye’ye, Türk
Milleti’ne neler kazandıracaktır Sayın Kılıçdaroğlu veya neler
kaybettirecektir? Derinlemesine hiç düşündünüz mü, yoksa elinize tutuşturulan
bir metni delege huzurunda söylemek için size iktidar mı vaat edildi, yoksa
iktidara gelmenin tek şartı olarak, ABD ve AB’ye biat etmek olduğunu mu
düşünüyorsunuz?
Artık, rahatlıkla
söyleyebiliriz ki, ana muhalefet partisi de AKP’leştirilmiş ve gayr-ı milli
hale getirilmek üzere hayli yol alınmıştır. Düvel-i muazzama, AKP bloğunun
yanına Ana Muhalefeti de yerleştirmiş ve son atışın zamanını bekleyecektir.
Son söz:
MHP’nin işi iyice zorlaşmış
ve Mecliste tek başına bırakılmıştır.
Basiretiniz sade, keskin ve
Hakk üzere olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder