Mayanın verilmesiyle hamur
kabarıp, etrafa ekşimsi, mayalanmış hamur kokusunu verir. Mayalı hava,
ciğerlerin yaşama gücünü tazelerken, burundan girip vücudu kaplayan mayanın
tadı, safları sıklaştırıp, dayanma azmini de güçlendirirdi.
Şimdi onlar Ülkücü’yü
demlemek ve saflarında sağlam kaleler yapmak niyetindedirler. Oysa küçük ve
samimi toplantılarımızda çaylarımızı yudumlarken, Ülkücü’yü değil, Ülkümüzü
demlerdik geceler ve aylar boyu.
Ülkücü demlemenin yollarını
nasıl da buluyorlar? Tamamı aynı renkte olan kanın tahlil edilerek, sınıflara
ayrıştırılması ve hepsine ayrı bir isim verilmesi yöntemiyle, karakter tahlili
yapıp, zafiyetlerine göre yeniden isimlendirdiler. Ak-Kurt dediler mesela.
Ak-Ülkücü dediler mesela. Bağımsız Ülkücüler dediler mesela. AKP’li bozkurtlar
dediler mesela. Araya Menziller’i koyup inançları öne çıkartarak, Müslümanlığı
önceleyen Ülkücüler dediler mesela. Türkçü ağırlığı içselleştirmiş kardeşlere
yanaşarak, koca gövdeden ayırmanın yolunu, siz onlardan değilsiniz, onlar
Arapçı dediler mesela. Paralel kenarın bir tarafında güya koşanları kastederek
ki, aslı yok cemaat Ülkücüsü dediler mesela. Ayırmanın ayrıştırmanın milyon
yolunu bulmak onların harcıdır, onların mesleğidir. Bunu başarırlar, nitekim
başardıklarını görüyor, duyuyor ve bizatihi yaşıyoruz. Bütün bu örnekler,
Ülkücü Demlemeyi anlatır. Başka bir tarifle, insanların beyinlerine girip,
kendi istedikleri (dizayn edicilerin) gibi
düşünmelerini ve bu düşünce doğrultusunda işlem yapmalarını sağlar. Sosyal bilimciler
bu tiplere ve yaptıkları işlere ‘toplum mühendisliği’ diyorlar.
Balık oltaya niye vurur?
Açgözlü olduğu için. Hiç ihtiyacı yokken, oltanın ucundaki yeme vurulur ve
zokayı yutar. Bütün kandırılmaların altında balığa atılan zoka yatar. Aklını
başından alır insanın. Ömrü boyunca hayallerini süsleyen, zenginlik, makam,
şöhret bir anda ayaklarına serilince, ne dava kalır, ne de iman. Şeytanın türlü
tuzaklarındandır bu durum. Ancak, dikkat edilirse yine kullandığı bir insan
türüdür. Bir iyilik mi, bir kötülük mü meydana geldi? Ucunda bir insana benzer
birisinin eli vardır muhakkak.
“Başınıza iyi bir iş gelse onlar üzülürler; size bir kötülük isabet
etse, mutlu olurlar. Eğer dayanır ve korunursanız, onların hilesi size hiçbir
zaman zarar veremez. Muhakkak ki Allâh onların yaptıklarını ihâta eder (mekân
kavramı olmaksızın)”
(Âl-u İmran/120)
Tanımak zordur, neresine
bakacağız, nasıl anlayacağız ki? Hani bir laf vardır,
‘kavun mu ki koklayayım’ onun gibi. İyi işlerle
karşılaştığımızda üzülenler kim, kötü şeylerle karşılaştığımızda sevinenler
kim? İşte ölçü. Ama yapılması, olunması gereken, ‘dayanmak’ ve ‘korunmak’.
Hileden kurtulmanın yolu budur. Allâh’ın onların yaptıklarını ihata edeceğine,
iman ve korkusuzca verilen vazifeyi yapmak. İşte sonuç burada, kesin başarı.
Esasında, kötülük ve iyilik algılaması da farklılıklar arz edebilir. Kişiye
milyar verirsin, iyilik gibi görünür, bir süre sonra, ailesi dağılır, silah
sahibi olur ve pavyonda birisini öldürür. Al sana kötülük!. Dünyevi makam
sahibi de olmak böyledir. Sanır ki, o koltuk kendisinindir, oradan hiç
kalkmayacaktır. Sanır ki, selam verenler, hatır soranlar dost olduklarından,
arkadaş olduklarından.. hiç düşünemez ki, sadece oturduğu koltuk için,
yaptırmak istedikleri işleri için dost görünüyorlar. Hayatı allak-bullak olur.
Daima suç işlemeye teşvik edilir, düşünceleri değişir, ense kalınlaştıkça imanı
zayıflar. Al sana kötülük. Allah bes baki heves. Bize Allah yeter.
Fareye demişler ki, şu
deliğe gir sana bir dilim peynir vereyim. İyi ama demiş fare, bu peynir
yapacağım işe göre çok büyük.
Öyleyse fare kadar bile
düşünülürse, verilecek ödül karşılığı yapılması istenen işin kesafetini,
cesametini, zorluğunu, kalınlığını ölçüp biçip karar vermeliyiz ki, doğru
sonuçlara varalım. Doğru hedeflere ancak doğru kararlarla, doğru kararlara
ancak ortak (toplam) akıl ve
düşüncelerin analiziyle ulaşılır.
Doğru doğurgandır, lakin
ürünü hüzündür, eziyettir, çiledir, yorgunluktur. Hedef ebed çizgisi, Kızılelma’dır
hâsılı. Umut kesintisiz, bir an bile umutsuzluğa kapılmak yasaklanmıştır.
Dayanak sağlam, yer kavi, dost cömert…
Başarı mutlak.
Dünyayı verirler, ebediyeti
alırlar elinden, öyleyse;
Şeytandan yüz çevir.
Tuncay Altunezen :
YanıtlaSilHocam, Ülkücüleri ayrıştarmada MHP idaresinin zaafları en önemli husustur. Partinin başarısızlığı, demokratik iç yapının ve haliyle tahammülün olmaması, ideolojik duruşunu değiştirmesi bence esas sebepler.
Partisi ve toplumca dışlanan, mağlubiyetten yorulmuş, ayakta kalmak için güce boyun eğme mecburiyeti doğmuş kişilerin, "Nallı, Ballı, Ak Kurtçuk" olarak ortalarda gezinmeleri de, kendi zaaflarını, kirlerini diğer arkadaşlarına bulaştırıp suçta ortak olma gayretidir, diye düşünüyorum.
İnsan bu... Kendini maddi ve manevi olarak beslemeyenden uzaklaşır.
Ülkücüleri bile partide tutamayan MHP idaresi utansın.