Ne menem bir şey olduğu
hakkında fikri olmayan, yeteneksiz, beceriksiz için sıkıcıdır. Aşiret ağalarına
bağlı kalan marabaların hali, diktatörlerin iktidarlarını sürdürmesini sağlayan
halkın vaziyeti, cahil ve düşünme yetisi olmayan, ezberlediği üç-beş cümle
bilgisi ile kendisini şeyh olarak satanların bağlılarının durumu hep böyledir.
Özgürlük nedir bilmemelerine karşılık, ellerinden alınan düşünebilme
özelliklerini ellerinde toplayanlara gönüllü olarak verilmesi yoluyla,
beceriksizliklerini böylece saklamışlardır. Bir gruba dâhil olmanın gerekçesi,
koskoca kalabalıklar içinde kendini yitirerek, tanımadığı kişiler içinde
kendine yeni bir kimlik arayışıdır. Bu arama bilinçli de olabilir, bilinçsiz
de.
Beyin üzerinde oynanan ve
telafisi imkânsız değilse de zor olan çok büyük bir ihanet vesikasıdır söz
konusu olan. Bir milleti mankurtlaştırmanın kısa yolu. Özgürlüğü unutturup,
köleleştirmek. Becerilerini unutturup, yeni alanlarda birisine bağlı olarak
bırakmak, ne büyük kölelik!. Karnı doydukça mutluluk katsayısı artan güruh,
yapabilecekleri ancak kendine verilenlerle sınırlı olan, garip bir kesim. Esasında
bu kesim, katıldığı grup içine, şahsen sorumlu oldukları, çocukları,
hısım-akrabası, komşuları, çevresi, milleti ve devleti üzerinde olan
görevlerinden kaçmak ve bu işleri başkalarına yüklemek için girmektedir. İçinde
yaşadığı korkuları, öğretilen gelecek ve cehennem korkularından kaynaklansa da,
grup, taraftarlar, lobiler, dernekler, partiler içinde duyabileceği bir-kaç
cümle kendisini rahatlatarak, kolayca oylarını, emeklerini, paralarını,
çocuklarının ve yakınlarının güçlerini oralara aktarabilmektedir. Başlarındaki
liderin arzuları emir olduktan sonra ki, verilen emirleri yerine getirmenin
kendileri için bir sorumluluğunun olmayacağı da ayrıca öğretilmiştir. (Polis
soruşturmalarını dikkatle izleyiniz, biz görevimizi yaptık diyorlar.)
Bir önceki yazımızda Durmuş
Hocaoğlu’nun bu durumu, adeta ‘katalepsi
formuna girmek’ olarak yorumladığını yazmıştık. Bir
iradesizlik durumu, dış etkilere karşı duyumun ortadan kalkması, ancak
iradesini başkalarına devretmişlere dışarıdan verilecek
(lider kabul ettiği kişiden) bir etki ile kişinin halini
sürdürmesi olarak açıklanmaktadır bu kavram. Etkisine girdiği kişinin emri,
ricası, yapılmasını istedikleri üzerinde tartışılmadan kabul edilecek ve yerine
getirilecek olanlardır. Sorgu, eleştiri, acabaları devreye sokmak gibi şeyler
asla söz konusu olamaz. Çünkü ilgilisi onun yerine gerekli düşünmeleri yapmış,
ölçmüş tartmış ve kararını vermiştir, o halde grup elemanının bunun üzerinde
düşünmesine gerek yoktur. Zaten o gruba katılmasının sebebi de bu değil miydi?
Düşünmeden, emek harcamadan, yorulmadan kısaca sorumluluğa girmeden, ucuz bir
hayat yaşamak.
Özgürlük sıkıcıdır
demiştik. Bedel ister çünkü ve bu bedel çok ağırdır. Bedelin toplamı; Zihinde
kurulan ve var olduğu sanılan kişisel dünyasının tamamı. Nasıl verilir? Bir
ömür boyu biriktirdiği koskoca dünyasından nasıl vazgeçer? Kendisini mutlu eden
tüm olgulara sahip olduğu dünyasını!. Gözlere perde indikten sonra, olmayanı
var, sahteyi gerçek, fluyu parlak görür kişi. Asıl o perdeyi çekip atmak
zordur. Zira mutluluk zannedilenlerin tamamı, o perdenin beyinde bıraktığı (oluşturduğu)
renkli
resimlerdir. Kişi, özgürlüğü tatmamış ham kişi, o resimlerin verdiği sarhoşluk
içinde mutlu bir şekilde hayatını devam ettirir. Özgürlüğün hiçbir anlamı
yoktur onun için.
Tuncay Altunezen:
YanıtlaSilHocam, kaleminize sağlık. "Özgürlükten Kaçış"ın akibeti, mankurtlaşma...
İşin acı yanı, direniş göstermesi gereken aydınların da bu sürüklenişe köstek olmak yerine destek olmaları, diye düşünüyorum.