Tamam, hepimiz söyleriz;
İnsan fânidir.
Gerçekten fâni midir?
Sorusunu sorunca hangi manalarla karşılaşacağız acaba.
Bismillahirrahiym.
20 Ağustos 2014 tarihli
yazımızı, “Dünyayı verirler, ebediyeti
alırlar elinden, öyleyse; Şeytandan yüz çevir” cümlesiyle
bitirmiştik.
Fâni için TDK ne diyor bakalım:
“Sıfat
Ölümlü, gelip geçici, kalımsız”
Dünya hayatı, her kişiye
verilen bedeni içinde, geçecek olan sınırlı bir ömrü muhtevidir. Kısa
süreliğine dünyaya gelen kişi, bir takım tedris, tahsil aşamalarından sonra,
verilen görevleri yapar ve görevi bitince de, (tıpkı emekli olmak gibi)
gider bu dünyadan (aslında gelinen veya gidilen bir yer
yoktur, anlamayı kolaylaştırmak üzere, söz gelimi böyle söylenmektedir).
Bu anlamda fânilik söz konusudur. Eğer, fâni kavramı ile bir sonu
anlatıyorsanız, hayır kabul etmiyorum. Yunus’un muhteşem mısraında belirttiği
kelam, bize sonsuzluk gösteriyor: “Ölen
hayvan imiş Âşıklar ölmez!”
“Arzda (bedensel yaşamda) kim varsa hepsi fânidir (her bedendeki nefs – bilinç ölümü tadar)” (Rahman/26)
Burada bir incelik var gibi
görünüyor. Arzda yaşamanın şartı, bedenli olmaktır. Arz sonludur. Arzda
yaşayanlar sonludur. Arzda yaşarken, kendini beden olarak algılayanlar da
sonludur. Fânidir yani. Çünkü “her
nefs ölümü tadacaktır”. Bu ikilemden kurtulmak lazımdır.
İkilem dediğimiz, hem Allâh’a iman ettiğini söylemek, hem de kendini bedenden
ibaret sanmak. Başka bir Allah yok ki. Var sandığın, beyninde yarattığın
tanrıdan (put) ibaret. Önyargın yani. “Allah’tan başka tanrı yok”
kelamı, birliği ve tekliği işaret etmiyor mu? Peki, Tek’liğin sonsuzluğa
işareti yok mu?
Nasıl oluyor öyleyse?
Ayna yüzündeki görüntünün
hakikatte durumu nedir? Hiç. Yokluk. Hayal perdesi üzerindeki hareketlerin
varlığı, hayal edebildiğin, perdedekilere ait olduğunu sandığın sesler, senin
mana verebildiğin kadardır. Aynaya düşen ışığı kırarsan, görüntünün olmadığını (kaybolduğunu)
ve
kendi hayalinde canlandırdığın beyinsel bir kandırmaca olduğunu anlarsın.
Yoktur öyle birisi. Sen varsan, o da var. Öyleyse, ruhundan nefh eyleyerek
varlık âleminde görünmeni sağlayan, aslında senin var zannettiğindir. Benlik
dağındaki kalın kar yığınları temizlendiği vakit, dağın dayanamayıp eriyerek,
yok olduğunu da fark etmek mümkün olacaktır. Ki, o dağ, bizim var olarak
algıladığımız benliğimizden (ego) başkası değil.
Benlik aradan çıktığı vakit, yalnızca O kalacaktır ki, varlık ona aittir, var
olan O’dur. Kısaca, fâni yoktur zaten ki, fâni olsun. Asıl olan ilminden,
egondan, şüphelerinden kurtulmak ve onları fâniye tebdil etmek. Doğrusu fâni
olanlar da son saydıklarımızdır. O halde, fâni tanımına girenler yok olunca,
Baki kalır diyebiliriz. Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus, Baki, fânin
yok oluşuyla değil, zaten Bakidir ve daimidir. Fâniyi de yok olması şeklinde
tanıma hacet yoktur, fâni zaten yoktur.
Rahman/26. Ayeti yeniden
okuyup düşünelim. Bedenli bu dünya hayatında bir gün ölüm gelecektir. Kimisi
ölümle her şeyin sonlanacağını düşünebilir. Kimisi de, kıyamete kadar kabir
azabını ve bekleyişin olacağını ve bir zaman gelip kabirdeki ölülerin dirileceğini,
sonra hesaba çekileceğini düşünebilir. Bunlar, öteden beri anlatılan yanlış
veya eksik malumatlardır. Kendini bedenden ibaret zanneden kişi için ölüm
sondur. Oysa beden bu dünyada insanı taşıyan bir araçtan başka şey değildir.
Beden için ölüm, İnsan için ebediyete intikal olmalıdır. Dünya ve dünyaya dair
ne varsa insan için fânidir.
Baki olan, tahtını İnsan (Adem)
gönlüne kurar ve ebediyet olur.
Her günkü, her gittiğim il
ve ilçelerdeki duam odur ki, Velilerinle karşılaştır, onlarla tanıştır, onların
sevgilerinden, muhabbetlerinden mahrum bırakma.
Doğruyu en iyi bilen
Allah’tır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder