Geçenlerde televizyon
sohbetinde bir Psikiyatr anlatıyordu. Diktatörleşme eğilimindeki yöneticilerin
desteklenme oranı %62’ymiş ve bu oran hiç değişmiyormuş. Fıtratındaki
diktatörlüğü gösterebilmenin yolu da, destekleyenlere menfaatler sunmasıymış
diktatörün. Örnek olarak anlattığı Hitler’in %40’larla iktidara gelmesinden
sonra, fakir halk kesimlerinin üzerindeki vergileri kaldırması, onlara küçük
menfaatler vermesi oldu. Böylece, desteği artarak devam etti diktatörün. Yok
canım, amacımız makarna-kömür dağıtımını filan gündeme taşımak değil,
vurgulamamız, nasıl oluyor da makarna, kömür gibi küçük menfaatler karşılığı,
bir gruba, bir kişiye veya bir fikre ölümüne destek verilir? Sorusuna cevap
aramak ve deşifre etmektir. ‘Boğulacaksan büyük suda boğul’ sözünü
de ekseriya bu destekçiler söylerler.
Özcan Yeniçeri 27 Eylül
2006 tarihindeki makalesinde şunları söylemiş: “Yaşananlar Türk ailesini yıkmak için uygulamaya sokulmuş sinsi küresel
bir planın olduğunu göstermektedir. Böyle planlarla ancak erkek ile kadın,
namuslu ile namussuz, yerli ile yabancı, Sevr ile Lozan, dost ile düşman
arasındaki sınır kaldırılabilir.
Sınırı, siniri, köşesi, değeri, cinsiyeti ve tavrı belli olmayan
yumuşak bir insan türü bu yüzden idealize edilmektedir. Yine bu yüzden birçok
etkili makamda; ‘evet demeye hazır’, yumuşak başlı, güdülmeyi onur meselesi
yapmayan, kimliksiz, kişiliksiz, ünsiyetsiz, cinsiyetsiz ve tavırsız insan
sayısı bu kadar fazladır.”
Diktatörü kabullenmeyi, ona
biat etmeyi hedef edinmiş kişilerin sayısı demek ki, her toplumda fazlacadır.
Yeniçeri Hoca bu tipleri yazmış: güdülmeyi onur meselesi yapmayan, kimliksiz,
kişiliksiz, ünsiyetsiz, cinsiyetsiz ve tavırsız. Ver parayı al namusunu, ver
makamı al şerefini, ver unvanı al haysiyetini, ver tavizleri al vatanını.
Makam ve menfaat düşkünlüğü
dışa vurmuş tipleri bulup, onları kendi milletine karşı kullanmakta ustalaşmış
istihbarat örgütü Siyonistlere aittir. Neo-Conlar unvanıyla faaliyetlerini
yürüten, ABD’de ki kuruluşlarına bakarsanız, nasıl da ince eleyip sık dokumuşlar
ve kafalarına göre kişiyi nasıl da bulmuşlar. Talimatlar direkt olabileceği
gibi, genellikle Avrupa Birliği, NATO, Birleşmiş Milletler, Dünya Bankası gibi
kuruluşlar eliyle verilmektedir. Seçime mi girecek? Sorun yok, ekipler kurulur,
paralar bulunur, adamlar kiralanır, satın alınacaklar alınır, satılacaklar
gönderilir sorun yok. Zaten alt yapı çalışmaları hazırdır. Türk
üniversitelerindeki hocalar ne güne duruyor! Hazırladıkları raporları aylar
evvelinden ulaştırmışlardır. Memleketi avuçlarının içi gibi biliyorlardır.
Parayı ver yeter ki, sayısız sayıda uzmanı kolayca çalıştırırsın hedeflerin
doğrultusunda. Paralarını, makamlarını ver, hedefi oya gibi işlerler evvel
Allah, bakın; Kürdistan’ın durumuna. Daha üç-beş yıl evvel ‘Kürdistan’ lafı
hükumet ve yüksek bürokratlar etrafında derin krizlere sebep olurken, bugün
elbirliği ile ‘Kürdistan’ın kurulmasını sağlıyoruz. Elbette, ‘BOP’ politikaları
doğrultusunda, milim sapma göremezsiniz.
Bizimkiler AB’ye girme
uğruna ne lazımsa yapıyor, hangi tavizler verilmesi gerekiyorsa verirlerken,
Almanya’nın eski Başbakanlarından Helmut Kohl açık yüreklilikle ‘Türkiye’yi kandırdıklarını’
söylüyordu. Bunu bile bizimkiler duymuyorlar, iktidar sarhoşluğu içinde BOP
politikalarını uygulamak için yarışıyorlardı. Nitekim değil Avrupa Birliği’ne
almak, işadamlarımıza, öğrencilerimize, hatta turist gidenlerimize bile
etmediklerini bırakmadılar. Hele şu, işe alımlarda Almanca bilme dayatması,
öğrencilerin teneffüslerde Türkçe konuşma yasağı gibi konuları bizimkiler tınmadılar
bile. Vara vara Sevr’in 2. Versiyonu ile karşılaştık. Buyurun, Kürdistan
kuruluyor. Kimin eliyle? O da soru mu, tabi ki, bizimkilerin eliyle. Kürdistan
deyip geçmeyin, Kürdistan; Büyük İsrail’in, genişleyen emperyalizmin, güçlenen
küresel çetelerin iktidarlarının temelini oluşturacaktır.
Buradan nereye mi
varıyoruz? 1919 da neyi düşünüyorsa Batılılar, bugün de aynı yerdedirler.
Hedeflerinde asla değişme olmamıştır, çünkü Türk’ün bir gün mutlaka dirilip,
silkinip kendine döneceğini görmektedirler, korkuları bundandır. Viyana’ya
dayanan misyonun sonlanmadığını, İlay-ı Kelimetullah hâkimiyetinin Türk için
vazgeçilemez bir hedef olduğunun bilincindedir Batı. Bu sebeple, ne yapıp edip
Türkiye’yi parçalayıp, gücünü eksiltmek, orduyu dağıtmak onların tek amacıdır.
Lozan görüşmeleri sırasında bunu denediler. Kürtler üzerinde oyunlar kurdular,
1000 yıllık birlikteliğimizle Kürtlerin büyük çoğunluğu, Türkiye ve Türklerden
yana olduğunu bütün dünyaya, Lozan’a gönderilen sayısız telgraflarla
anlattılar. İşte bugün Batı bu direnci kırmıştır. 40 yıla yakın destekledikleri
PKK sürüsünün başardığı da budur. Kürtlerin direncini kırdılar ve gerekirse
Türkiye’den ayrılmayı bile düşünmeye başladılar. Yazık ki, Batı bu
çalışmalarını, içeriden devşirilen para, makam, mevki, şöhret tutkularına gem
vuramayanlar (kimliksiz, kişiliksiz, ünsiyetsiz,
cinsiyetsiz ve tavırsız) sayesinde yapmıştır. Başarılarının
altında da, Türkiye’deki mevcut etnik yapıların sık sık hatırlatılması, onların
kimliklerinin vurgulanması, onların Türklerden ayrı bir etnik kimliğe sahip
olmaları hususları, bizzat Türkiye idarecilerinin bu ateşlemeyi yapması
suretiyle başarı kazanmış gibi görünmektedirler. Bizzat Başbakan ağzından sık
tekrarlanması da başarıları için ilk şarttı. Bütün bunlar, ABD’nin talebi ve
AB’nin elinden dayatmalarla yapıldı.
Taleplerin yerine
getirilebilmesi için ilk şart, hükumetin büyük çoğunluk tarafından
desteklenmesini sağlamaktı. Kitle psikolojisini çok iyi bilen Batılılar bunun
yolunun kitleye menfaatler sunarak, hayal kurmasını sağlamak olduğunu
bildiklerinden, (bilimsel bir metottur)
uygulamaya koydular. Lideri diktatörleşmeye sevk ederken, kalabalıkların
uyumasını ve hayal kurmasını sağladılar. An itibariyle başarmış gözükmekteler.
Yeni bir seçime doğru
giderken, yine hayaller ve korkular üzerinden kitleyi avuçları içine almak
istiyorlar, yıllardır yaptıkları gibi.
30 Mart seçimlerinde %45
aldıkları oyların en az %30’u hayallerine kurban edilen, kitleler içinde
kaybolanların oyudur. Yani, AKP’nin gerçek oyu %13-%18 arasındadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder