Masonik bir ritüel, judaik
dayatma, ayırımcılık, küstahlık…
Yaş gününü kutlayan, çocuk
eğlencesi gibi. Arkadaşlarının dışındakilere kapalı bir eğlence. Ayrıca, hediye
ile gelmeyenlere de kapalı. Eli boş ise, kapı dışarı edilir.
Mukallitin, hayata bağlanma
becerisi taklit ettiklerinin gücüyle sınırlı.
Yalan, yaşama tarzı olunca,
ayaküstü kırk yalan söylense, yalanı duymayı bekleyenlere göre ne var?
Neymiş, ayırımcılık
yapmayacaklarmış. Baştan yaptığın ayırım neyin nesi?
Dikensiz gül bahçesi mi
istemiştiniz?
Avucunuzu yalarsınız.
Muhalefetsiz bir siyaset,
okulların kapatıldığı Eğitim Bakanı kolaylığı. Muhalif seslenen gazetelerin
içeri alınmaması, ayırımcılık değilse nedir? Baştan yalan, baştan ayağa her
şeyleri yalan.
Bu bir balkon konuşması
filan değil, sultanlığın ilanı, halifeliğin deklarasyonu.
Çocukluktan başlayarak
hayat hikâyesinin filimleştirilmesi, dinleyicilerin sessizce, fikir
dolaştırmadan izlemesi, siyaset hikâyesinin sonunun başlangıcı olsa gerek.
Tıpkı, ölümü ile geçmişi yâd edilen masonik-judaik ritüeller sonunda toprağa
gömülen, taklit ettikleri gibi.
Bir var ki, mensubu olduğu
toplulukta yaşayanları kandırmayı becerebiliyor. Kullandığı silah ise, dini
kavramlar, dini kelimeler, dini ritüeller. Öteden beri böyle. Kameralar
eşliğinde Cuma selamlıkları, gazeteciler eşliğinde mezarlık ziyaretleri, cami
önlerinde siyasi propaganda meclisleri… Günaha bulaşan ne varsa hayatlarının
vazgeçilmezi.
Kur’an’ı Kerim ayetlerinin,
peygamber hadislerinin propaganda vesilesi kılınması, insanların beyinlerinin
allak-bullak edilmesi, düşünme yetilerinin ellerinden alınması…
Bunun adı siyaset olamaz.
Devlet imkânlarının en üst
seviyede kullanılmasını söylemeye bile gerek yok. Rakibinden bir-kaç kilometre
önden başlamak koşuya, nasıl bir ahlakın mahsulüdür sormak lazım.
Peki, bütün bu üstünlüklere
rağmen, kaybetme korkusunun nasıl da yaşandığını fark edebildiniz mi? Hem de
iliklerine kadar o korkunun esiri olmuşlar. Onları kendi korkuları alt edecek,
yenecek.
Mukallit demiştik. Tarzı,
davranışı, konuşma ahengi tamamıyla birisine benzetilmiş. ‘Logo’ seçimi bile
özendiği kişinin bir zamanlar kullandığı ‘logo’nun aynısı. İzleyicileri de,
birilerinin taklidi peşinde. En azından yanındakinin. Alkışları da, gülücükleri
de, sırasında kızgınlığı da yanındakine, çevresindekilere ayarlı, onların
taklidinde yani. Kimler toplanmış koca salona? Eski milletvekilleri, eski parti
yöneticileri, eski bürokratlar, eski belediye başkanları… Diz kırıp oturma
eğitiminden geçmiş bir kısım dalkavuklar. Birisi, kendisini BOP eş başkanı
yapan en yüksektekini taklit ederken, diğerleri de kendisini taklit ediyor.
Konuşma vurguları bile aynı, yürüyüşlerini benzetmeye çalışıyorlar, bir de şu ‘noktasında’ kelimesi
var. Aman Allah’ım o kelimeyi kullanmak için özel cümleler kurmaya zorluyorlar
kendilerini. Baş mukallitte en üsttekinin sık kullandığı (ama
İngilizce’den mütercimin anında tercümesinden alınan) ‘çok çok’ kelimesini kullanmaya nasıl da özen
gösteriyor. Böylece, kendilerini kabul ettirebilmeleri için ellerinden geleni
yapıyorlar. Burada bir zevk vardır. Doğal nesneleri taklit ederek dans eden,
şarkı söyleyen insanların (ziyadesiyle çocukluk çağındaki) aldığı zevktir
duydukları. Beğendirme dürtüleri ön planda olan heyecanlı bir zevk.
Niye taklit etme ihtiyacındadır?
Korkuyu dikkate almalıdır
derim. Burada açıkgözlü davranış, kurnazlık, rakibi açığa düşürme gayretleri
gibi ahlak noksanlıklarının belki de tamamı mevcuttur. Korkuları, kendini
saklamayı da gerektiriyor. Bu itibarla ‘göründüğü gibi olamamak, olduğu gibi
görünememek’ zayıflığından, gerçeklerini karşıdan (milletten) saklamak
kastıyla, kendisine görev verenlerin (BOP eş başkanlığına atayanların) tavır ve
davranışlarını taklit ederek, geleceğini garanti alma tecrübeleridir seyrettiklerimiz.
Yarın işbaşına geldin, ne yapacaksın? 12 yıl boyunca ne yaptıklarını biliyoruz,
cevap vermeye bilirisiniz, biliyoruz çünkü.
İçine girdiğin çıkmazdan
kurtulmanın yolunu, kendi ellerinle yaptığın uyduruk dünyada yaşayarak bulmaya
çalışacaksın.
Amerikalılar’ın bir
inançları şöyledir: “ABD’de
yaratılan yaşam tarzı, dünyanın her yerinde, gücü yeten herkes tarafından
taklit edilmektedir.”
12 yıl boyunca ülkede
yapılan yatırımlar, yabancı paranın bol keseden akıtılması, üniversitelerin her
ilde açılması, köprüler, yollar, barajlar, rakam, rakam açıklanan iyi olan her
şey bir kişi tarafından yapılmıştır ve alkışlar, alkışlar, sonsuz alkışlar. Fakat
taklit ettiğiniz yoldaşlarınızın böyle huyları yok. İşi yapanın, başarıyı
gösterenin hakkının verilmesi, onun övülmesi tam da onların hali, bunu niye
taklit etmiyorsunuz da, diktatörlerin iyi olan her şeyi sahiplenmeleri gibi bir
halin içinde bocalıyorsunuz anlamak zor.
Zor ve ulaşmanızın
neredeyse imkânsız olduğu bir yola giriyorsunuz.
Ortadoğu’nun sefaletinden
bizzat sorumlusunuz. Türkiye’nin sahip olduğu ekonomik değerlerin dünyanın
küresel çetelerine peş-keş çekilmesinden bizzat sorumlusunuz. 17 Aralık
soruşturmalarından kaçmaktan, yargının, polisin tarumar edilmesinden, devlet
kademelerine yeteneksiz yandaşlarınızın doldurulmasından bizzat sorumlusunuz.
Bütün bunlar dururken, bir de en üst yetkilerle donatılmış göreve talip olmak
haddini bilmemektir.
Edeb Yâ Hû…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder