IŞİD, Büyük İsrail
Projesinde ara durak olan Kürdistan’ın kurulması için kullanılan bir alettir.
Hedef neresiydi?
Musul, Kerkük, Telafer,
Tuzhurmatı!...
Buralar nereler?
Türk şehirleri.
Ne diyorlar bize?
Sen Kürdistan’ı kurar,
kurdurtur, bekçiliğini yaparsan Irak topraklarında Türkmenlerin yaşama hakkı
vardır. Aksi halde buralardan sürülürsünüz.
Tehdit bu.
Bizim cevabımız nedir?
Ne yaparsanız yapın, yeter
ki, benim Cumhurbaşkanlığımın önünü kapatmayın.
Durum budur.
Pompalanan İslamofobi
yalanlarının kabul ettirilmesi IŞİD’in, Taliban’ın, El-Kaide’nin başarılarına
bağlı. Doğrusu işlerini de iyi yapıyorlar. Dünya İslam adına bunların
resimlerini görüyor her gün. Bombaladıkları şehirler, katlettikleri masumlar,
kan deryasına dönmüş Ortadoğu.
BOP eş başkanının uykuları
bölünüyor mudur diye çok düşünmüşümdür. Ne diye bölünsün ki, verilen görevleri
yapıyor. Bir yandan da, islamfobi’nin kışkırtılmasına karşı gibi bazı laflar
ediyor. Bu ne perhiz, bu ne lahana çorbası derler. Lahana çorbası demişken, BOP
eş bakanlığının görevlerinden birisi, Irak’ın Kuzey’inde bir Kürt devletinin
kurulmasıdır. Devletin ekonomik kaynakları, Kerkük işgal ettirilerek sağlandı.
Kerkük Petrolleri onları ihya edecektir. Ayrıca, İsrail’in petrol ihtiyacı da
böylece karşılanmış oldu.
IŞİD’in Musul’u işgali bir
faciadır. Türk Konsolosluğu’nun korumaları ve çalışanlarının teslimi bir
felakettir. Barzani efendi, güya Işid’e karşı birleşmeyi ve seferberliği
öneriyor. Laf olsun, torba dolsun. IŞİD sayesinde Kerkük taraflarınca işgal
edilmedi mi? Onlarla birlikte, BOP’un planladığı ve paylaştırdığı gibi,
şehirler pay edilmedi mi?
Doç. Dr. Mehmet Seyfettin
Erol, Milli Gazete’deki köşesinde 16 ve 19 Haziran tarihli yazılarında, IŞİD’in
sadece bir terör örgütü olmadığını, BOP politikalarının uygulanması için
oralara sürüldüğünü, Irak’ın yeni bir kargaşaya sürüklenerek, istenilen
politikaların uygulamasına geçileceğini vurguladıktan sonra şu satırlarla
bitirir yazısını: “Dolayısıyla
IŞİD tehdidi, aslında görünenin ve tahmin edilenin çok daha ötesinde yıkıcı bir
etkiye sahip. Bu gördüklerimiz, sadece aysbergin görünen yüzü. O yüzden hem
‘uyanık’ hem de fazlasıyla ‘soukkanlı’ ve ‘temkinli’ olmak zorundayız. Aksi
halde ‘İslam’ın son kalesi’ ve ‘umudu’ da düşer!”.
Namuslu ilim adamları ve
düşünürler tehlikeyi görüyorlar ve gerekli önerileri yapıyorlar. Bize göre
yapılacak neler var? Dış İşleri neler planlıyor, Türk Genel Kurmayı gelişmelere
nasıl bakıyor? Haberimiz yok.
Hocanın yazısına yorum
gönderdim.
1. Öncelikle Musul yolu
görünmüştür. Musul’a girilmeli ve şehir tahkim edilerek Türk idaresine tevdi
edilmelidir.
2. IŞİD ve benzeri radikal
kuvvetlerin, Irak-Suriye bağlantıları kesilmelidir.
3. Musul’a girilmesi ile
PKK’nın da hareket kabiliyeti daralacaktır. Çözüm denen saçmalık yeni bir boyut
kazanarak, millet ve devletimiz yararına gelişmeler olacaktır.
4. Suriye beklenilmeden
huzura kavuşturulmalıdır. Bu da Türkiye politikalarında radikal değişimleri
zorunlu kılıyor.
5. Irak’ın üniter yapısının
parçalatılmadan ayakta tutulması şimdilik zor gibi görünse de, Türk Silahlı
Kuvvetleri bunu başaracak yetenektedir.
6. İran kadar pragmatik
olamamak, özellikle Ortadoğu’da oyun kuruculuğu üstlendiğini propaganda eden
Türk Dış İşlerinin zaafıdır. Oyun kuruculuk, korkusuzluğu da gerektirir.
7. ‘Son kale’nin
kurtarılması, Türklere tarihi bir görev yüklemiştir.
8. Ucuz Fatihanlık değil,
akıllı ‘huzur getiriciliği’ düşüncesi ve hedefleri ile başarılamayacak bir
politika olamaz.
9. Huzur arayan dünya,
Türklerden bunu beklemektedir.
Bunları yazmışız.
Bendeniz hala buradayım.
Musul’a girilerek, hem Irak, hem Suriye karmaşası önlenebilir ve ayrıca, PKK
belasının sonu getirilebilir.
Hükumet yetkililerine
duyururuz, ‘oyun kuruculuğu’ böyle olur.
Cumhurbaşkanı seçilebilmek
için, PKK’ya, IŞİD’e, Kuzey Irak’a taviz vermekle, sen kendini, oyun dışına
atarsın.
Allah akıl-fikir versin.
(İlk yayınlanış
haberiniz.com.tr 11.07.2014)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder