31 Temmuz 2014 Perşembe

Haylaz Hayta’nın Halleri


Her mahallede bulunur, haylaz, hayta çocuk tiplerinden. Diğer çocuklara nazaran biraz da boylu poslu kerata, gücü kuvveti de yerinde. Oyun oynayan çocukların oyunlarını bozar, toplarını kaçırır, alınamayacak yerlere atar topu, kötü huylarından ötürü oyuna almak istemez diğer çocuklar. Ağlar, bağırır, anasını-babasını çağırır, onların yardımıyla oyuna girer. Ama ne mümkün az bir zaman sonra oyunda çıngar çıkartır. Tekrar oyun dışı edilir.

Esasen bu haylaza bir akıl veren vardır. Biraz parası ve çevresi olan birisi. Onun aklıyla hareket eder, belki de oyunu bozmak için biraz menfaat bile sağlamıştır, günahı boynuna. Kendi mahallesinde aralarını bozacağı kimse kalmayınca, öteki mahalleye dadandı. Oradan devşirdiği arkadaş topluluğu ile küçük öbekler oluşturup, hoşça vakit geçiren, gariban mahalle çocuklarının oyunlarını, palanlarını da bozdular. Yağmurdan kaçmak için, büyük çınar ağacının altına yaptıkları, içine beş-on çocuğun sığabilecek büyüklükteki korunağı yıktılar. O yapmıştır, bu yapmıştır iftirası ile kara kedi girdi arkadaşlar arasına. Bir süre sonra aralarında kavgalar çıkarttılar, kafalar yarıldı, gözler patladı.

Bizim haylaz, kendi çöplüğüne geldiği vakitlerde, şöyle bir gerdan kırıp, “- Gördünüz değil mi, gördünüz, benim gücüm kimlere, nerelere kadar geçiyor, gördünüz.” Böbürlenmesini de yapmadan duramazdı. Bu haylazın gücünü kuvvetini, yapabileceklerini kavrayan mahalle sakinleri de bunun etrafında pervane olup, onun yandaşlığında epeyce, vakit harcadılar.

Günler böyle geçerken, çok uzak mahallelerden bizim haylazın şöhretini duyanlar, onunla tanışmak, onunla birlik olmak için arayıp buldular, tanışmak maksadıyla araya torpiller buldular, babalarını, ağabeylerini devreye sokup, haylazla tanışmak şerefine eriştiler.

Artık, kendi çöplüğünden sıklıkla çıkarak, uzak mahallelerin çöplüklerinde kurduğu küçük lobiciklerle insanların, arkadaşlıkların arasını açmaya koyuldu. Kendi mahallesi tatmin etmez olmuştu.

Bir keresinde uzak mahalledeki en iyi arkadaşının evinin camlarını kırdı. Etrafındakilere de; “- sakın söylemeyin ha, yoksa aramız açılır.” Yollu bir tehdit savurdu. İyi arkadaş olmasına rağmen, onun etrafında daha kalabalık oluyordu. Onun sözünü daha dinliyorlar, her kurulan oyunda neredeyse en başta o bulunuyordu. Bizim haylaz içten içe kıskanır olmuştu. Bakkalın camını kırıp, onun yaptığını etrafına anlattı. Bakkal o çocuğu yakalayıp, kulaklarını çekince de, yemin billah kendisinin yapmadığını çünkü dün gece babasıyla birlikte, misafirliğe gittiklerini anlatmış, bakkal da o çocuğun babasına sorarak, doğrulatmıştı. Ama adı çıktı bir kere, ne tür bir olumsuz olay meydana gelse ondan bilir olmuştu mahalleli. Bizim haylaz da durmaksızın onun ne kadar kötü, ne kadar yaramaz bir çocuk olduğunu anlatıyordu. Herkesi inandırmıştı. Sonra, zaman geçtikçe o uzak mahallede o çocuğun hiç arkadaşı kalmamıştı. Aralarına almıyorlar, oyunlarına ortak etmiyorlardı. Tabi, bizim haylaz daima en baştaydı.

En baştaydı ama yavaş yavaş arkadaşlar arasında kaynaşmalar da başlamıştı. Birisinin parası kayboluyordu, birisinin kenara çıkardığı ayakkabısı, metrelerce ötede bulunuyordu, diğerinin Fenerbahçe tişörtü yırtılmıştı, böyle böyle derken çocuklar, hep sen yaptın, sen yapmışsındır gibi zanlarla birbirlerinden soğudular. Sonuçta, arkadaşlıkları tamamen bitti. Tabi bizim haylazın zevkine payan yoktu. Arabozuculuk, karıştırıcılık, yalancılık, fitne salmadan yana üstüne yoktu, onun da tabiatı böyleydi ne yapalım!

Bir gün mahalleye uzak şehirlerin birisinden bir aile taşındı. Bir-kaç gün içinde mahalleli onlarla diyalog kurdu, kimisi hoş geldin ziyaretleri yaptı, kimisi mahalle kahvesinde, sokak arasında, bakkalda, manavda, pazarda karşılaştıkça selam verip hoşsohbetler kurdular. Çocukları da vardı. Maşallah, iri yarı, uzun boylu, yakışıklı mı yakışıklı bir çocuk. Kısa sürede mahalle çocuklarıyla ahbaplık kurdular. Birlikte oyunlar oynamaya başladılar.

Her çocuk onu sevmiş, saygı duymuştu. Onunla oynamak, onunla kaldırımlarda oturup konuşmak her çocuğun arzu ettiği bir şey olmuştu. Geldikleri şehri anlatıyor, onlardan da bu mahalleyi ve şehri anlatmalarını istiyordu. Çocuklar, mahallenin her tarafını, oyun alanlarını, koşu yollarını, bisiklet yollarını, hangi bahçelerden rahatlıkla meyve yenileceğini anlattılar.

Artık, gerçek bir mahalleli gibi tanınmış ve etrafına mahalle çocukları pervane olmuşlardı.

Bizim haylaz bu duruma içeriliyordu. Kendisini sayan da seven de kalmamıştı. Yeni gelen hakkında hangi iftirayı atmışsa kimseyi inandıramadı. Çünkü söylediklerini yapmış olması, yapsa da onun bunları bilebilmesinin mümkün olamayacağını biliyorlardı. Attığı iftiraları yine dönüp kendisini vuruyordu, kendisinin üzerinde yapışılı kalıyordu. Kimin yanına gitse yüzlerini çeviriyorlardı. Artık hiç kimsesi kalmamıştı. Ne oyunlarına girebiliyor, ne de konuşmalarına katılabiliyordu.

Her gün evlerine ağlamaklı bir halde gidiyordu. Anası babası halini soruyorlar, o ise soruya karşılık ağlamaklı bir hal alıyor, aklına yalnızlığı geldikçe hıçkırıklara boğuluyordu. Babası, aslında olanları biliyordu. Haylazlığını, iftiracılığını, arabozuculuğunu hepsini biliyordu. Arkadaşları çocuklarından duyduklarını ona kahvede, bakkalda, küçük sohbetlerinde anlatmışlardı.

Çocuğundaki değişikliği iyice fark eden baba, mahalleyi terk etmeye karar vermişti. Başka mahallelerde çocuğu kendine yeni arkadaşlar bulursa, psikolojisinin düzeleceğini, buralardaki haylazlığı sonunda arkadaşsız kalmasının da ders olduğunu anladığını, gittikleri yerlerde bir daha böyle davranmayacağını düşündüğünden, fikrini akşamüstü evde açtı ev halkına. Bizim haylaz bir sevindi, bir sevindi sormayın. Gülücükler atarak babasına; “- Gidelim baba, gidelim. Hemen gidelim” dedi. “- Söz veriyorum, gittiğimiz yerde bir daha buradaki gibi davranmayacağım, iyi, güzel, doğru bir çocuk olacağım. Söz veriyorum” dedi.

Uzun süredir, rahat uyuyamadığı yatağında o gün kabussuz, derin bir uyku çekti.

Haylaz haytaların taşınmalarından sonra, mahalleye öylesine bir huzur geldi ki, sormayın. Herkes gülüyor artık, kimse kimseyle küs değil, oyunlar, sohbetler gırla gidiyor…


3 yorum:

  1. Baki Tosun :

    Bizim mahalleden de tez zamanda taşını verse inşallah

    YanıtlaSil
  2. Türkiye Cumhuriyeti Candan Nurgül :

    Mecazı mürsel anlatımınızı okudum, çok güzel ... :))

    YanıtlaSil
  3. Mualla Yasdıman :

    Çok güzel, darısı başımıza...

    YanıtlaSil

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...