10 Nisan 2014 Perşembe

Yorgun Ülkücü


Aslında aç ve yorgun diyebilirdik. Açlık, yorgunluk verir, yorgunluk uyku. Sanki birbiriyle ilintili gibi. Ya da ikisini birlikte kullanmak, manayı istenen yönde pekiştiriyor.

Düşünce gelişmeden, bilim ve teknolojide gelişmeler olamaz. Yani bir bakıma talep olmadan, arz büyüyemez. Tıpkı, bir çocuğun büyümesi gibi. Çocuk sadece gördükleriyle ilgilidir, görünenin ardı arkası onu pek ilgilendirmez. Hayatı somutlarla örülüdür. Derinliğe ne hacet duyar, ne de bir arzusu vardır. Gördükleri, görülmesi gerekenler değildir. Öylesi bir hayat işte. Bu sebepledir ki, çocukların akıl baliğ olmalarına kadar nefisleriyle yaşamaları şart görülmüştür. Nefis mücadelesi yoktur (beklenmez, böyle bir vazife de verilmemiştir, sorumsuzdur, günahsızdır), nefsi ile birlikte büyüme çağını bitirecektir, bu aşama aynı zamanda nefsin de büyüme, güçlenme dönemi olsa gerektir.

Şöyle bir sual akla gelebilir. Madem çocukluk çağında nefsi de kendisiyle büyümektedir, o halde çocuğu bir mağaraya (okul da diyebilirdik) alıp, nefsin gelişimine mani olacak eğitim, terbiye, tedrisat sistemine sokalım.

Cevabı hayırdır. Bırakılır ve çocukluk çağı nefsiyle birlikte geçer. Böyledir. Aksi durumlarda, düşünemeyen, her şeyi kabul eden, sorgulamayan, ebleh insanlar olur çıkarlar, bu anlamda iki önemli örnek önümüzde duruyor. Birincisi, PKK korkusuyla dağa çıkan veya kaçırılan çocuklar, ikincisi çeşitli cemaatler tarafından, ailesinin maddi imkânlarının yetersizliğinden veya diğer bazı sebeplerle cemaat evlerinde, yurtlarında adeta mahpus hayatı yaşayan çocuklar. Yazık ki, söz edilen çocuklarımız asosyal bir sınıf oluşturmuşlardır. Mizan koyucunun sorumsuzluk, günahsızlık verdiği çocuğa, hangi yetkiyle, neyin eğitimini vereceksin, sırası gelmeden? Nasıl da güzel bir sözdür: “her şey zamanında güzel.”

Zaman zaman pozitif düşünceleri aralamakta yarar var diye düşünüyorum. Şöyle ki, durmaksızın ‘Turan’, ‘Kızıl Elma’, ‘vatanın bölünmesi’, ‘hainlerin sayısının artması’ gibi düşünceleri kısa süreliğine bir yana bırakıp, farklı alanlarda düşünme egzersizleri yapılmalıdır. Bir nevi dinlenme süreci. Farklı konuya odaklanarak (negatif de olabilir), bir öncekilerin teferruatından uzaklaşmak. Aslında, onları daha kuvvetle düşünebilme ve çözüm bulma yolunda istirahat dönemi diyebiliriz. Kısa bir uykuya yatırma dönemi. Meraklanmayınız fikirler; durmaz, uyumaz, farkına varmadan biz, onlar gelişmeye devam eder. Burada dinlendireceğimiz, vücudumuzdur. Yeni bir konuya geçerek dinlenme denemesi o kadar. Alışkanlık yapmaması şartıyla, tıpkı, çocukluk çağındakinin yetişkinlik dönemine geçene kadarki dinlenme, serbest dönemi gibi.

Hayatı bir düzen ve nizam içinde yaşamak, manevi yükselme talim ve terbiyesini ihmal etmeden yürütmek aynı zamanda, çağın vebası gibi adlandırılan depresyon gibi illetlerin de önüne geçecektir. Böyle bir hayatın, ilavesi bir de deha varsa kişide, işte o zaman insanlığa hizmet verecek büyük insanın, medeniyeti uçuracak ulu zatın doğumu vücuda gelecektir.

Git gide yıllar geçer ve yaşlandıkça, tazelenir. Yorgunluk bir sonuç olsa da, tecrübe ve bilgelik barındırır. Yetişkinlik yolunda atılan her adım hem dinlenme hem de gençleşme adımı olur.  Vücuda alınan gıdalarla, eskiyen hastalıklı hücrelerin imha edilip atılması, onların yerine yeni hücrelerin oluşturulması hali bir gençleşmeye işaret eder. Esasen yorgunluk, görev süresi bitmiş ve ölen hücrelerin atılmasıyla, zindelik ise yeni hücrelerin ilavesiyle hissedilmektedir.

“Bir aksaklık bulmak için gözünü tekrar çevir, bak, ama göz umduğunu bulamayıp bitkin ve yorgun düşer” (Mülk/4)… Gerçekten de öyle… Cenab-ı Hak, insana sunduğu bu âleme, pozitif ve negatif unsurları ezel yaratışında, ‘Ol’ emri gereğince, insan yapısına yerleştirmiştir. “.. iyilik ve kötülük veririz..”

Böyledir. Negatif unsurları ve kötülükleri bilmek gerekliliktir. Hem kimileri de, negatif alanda hizmettedir. Plana uygun, amaca uygun… Darvin bu konuya en önemli örnektir.

Demek ki, ‘yorgunluk’ aradığını bulamamaktan kaynaklanıyor. Tam da istediğin gibi olamamaktan kaynaklanıyor. Olsun. Denize atılan, nasılsa yüzmeyi öğrenecektir, umutsuzluk yoktur. Negatiflik, emir gereği yerleşmiştir. Şikâyete yer yok.

Fakire, bazı okuyucularımız soruyorlar: memlekette yolsuzluklar diz boyu, ülkenin Güney Doğu’sunda bir devlet kurulması çalışmaları yapılıyor, hükümeti oluşturan taraflar birbirleriyle kavga ediyorlar, gençler hiç yüzünden hayatını kaybediyor, niçin bu konulara temas etmiyorsunuz? Diye. Cevabım şudur: yanılıyorsunuz. Takip eden okurlarımız, bahsettiğiniz konular üzerine düşüncelerimizi açıkladığımızı hatırlayacaklardır. Arşivlenmiş yazılar bir tık ötenizde. Ayrıca, sitede diğer yazarlarımız da bahsedilen konuları çokta etkili yazmaktadırlar.

Ve,

Ara sıra, dinlenmek üzere konu değiştirmekte fayda umulur. Ne demişler, “tebdili mekânda ferahlık vardır.”


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...