Aslında aç ve yorgun
diyebilirdik. Açlık, yorgunluk verir, yorgunluk uyku. Sanki birbiriyle ilintili
gibi. Ya da ikisini birlikte kullanmak, manayı istenen yönde pekiştiriyor.
Düşünce gelişmeden, bilim
ve teknolojide gelişmeler olamaz. Yani bir bakıma talep olmadan, arz büyüyemez.
Tıpkı, bir çocuğun büyümesi gibi. Çocuk sadece gördükleriyle ilgilidir,
görünenin ardı arkası onu pek ilgilendirmez. Hayatı somutlarla örülüdür. Derinliğe
ne hacet duyar, ne de bir arzusu vardır. Gördükleri, görülmesi gerekenler
değildir. Öylesi bir hayat işte. Bu sebepledir ki, çocukların akıl baliğ
olmalarına kadar nefisleriyle yaşamaları şart görülmüştür. Nefis mücadelesi
yoktur (beklenmez, böyle bir vazife de verilmemiştir, sorumsuzdur,
günahsızdır), nefsi ile birlikte büyüme çağını
bitirecektir, bu aşama aynı zamanda nefsin de büyüme, güçlenme dönemi olsa
gerektir.
Şöyle bir sual akla
gelebilir. Madem çocukluk çağında nefsi de kendisiyle büyümektedir, o halde
çocuğu bir mağaraya (okul da diyebilirdik)
alıp, nefsin gelişimine mani olacak eğitim, terbiye, tedrisat sistemine
sokalım.
Cevabı hayırdır. Bırakılır
ve çocukluk çağı nefsiyle birlikte geçer. Böyledir. Aksi durumlarda,
düşünemeyen, her şeyi kabul eden, sorgulamayan, ebleh insanlar olur çıkarlar,
bu anlamda iki önemli örnek önümüzde duruyor. Birincisi, PKK korkusuyla dağa
çıkan veya kaçırılan çocuklar, ikincisi çeşitli cemaatler tarafından, ailesinin
maddi imkânlarının yetersizliğinden veya diğer bazı sebeplerle cemaat
evlerinde, yurtlarında adeta mahpus hayatı yaşayan çocuklar. Yazık ki, söz
edilen çocuklarımız asosyal bir sınıf oluşturmuşlardır. Mizan koyucunun
sorumsuzluk, günahsızlık verdiği çocuğa, hangi yetkiyle, neyin eğitimini
vereceksin, sırası gelmeden? Nasıl da güzel bir sözdür: “her şey zamanında güzel.”
Zaman zaman pozitif
düşünceleri aralamakta yarar var diye düşünüyorum. Şöyle ki, durmaksızın
‘Turan’, ‘Kızıl Elma’, ‘vatanın bölünmesi’, ‘hainlerin sayısının artması’ gibi
düşünceleri kısa süreliğine bir yana bırakıp, farklı alanlarda düşünme
egzersizleri yapılmalıdır. Bir nevi dinlenme süreci. Farklı konuya odaklanarak (negatif
de olabilir), bir öncekilerin teferruatından uzaklaşmak.
Aslında, onları daha kuvvetle düşünebilme ve çözüm bulma yolunda istirahat
dönemi diyebiliriz. Kısa bir uykuya yatırma dönemi. Meraklanmayınız fikirler;
durmaz, uyumaz, farkına varmadan biz, onlar gelişmeye devam eder. Burada
dinlendireceğimiz, vücudumuzdur. Yeni bir konuya geçerek dinlenme denemesi o
kadar. Alışkanlık yapmaması şartıyla, tıpkı, çocukluk çağındakinin yetişkinlik
dönemine geçene kadarki dinlenme, serbest dönemi gibi.
Hayatı bir düzen ve nizam
içinde yaşamak, manevi yükselme talim ve terbiyesini ihmal etmeden yürütmek
aynı zamanda, çağın vebası gibi adlandırılan depresyon gibi illetlerin de önüne
geçecektir. Böyle bir hayatın, ilavesi bir de deha varsa kişide, işte o zaman
insanlığa hizmet verecek büyük insanın, medeniyeti uçuracak ulu zatın doğumu
vücuda gelecektir.
Git gide yıllar geçer ve yaşlandıkça,
tazelenir. Yorgunluk bir sonuç olsa da, tecrübe ve bilgelik barındırır.
Yetişkinlik yolunda atılan her adım hem dinlenme hem de gençleşme adımı
olur. Vücuda alınan gıdalarla, eskiyen
hastalıklı hücrelerin imha edilip atılması, onların yerine yeni hücrelerin
oluşturulması hali bir gençleşmeye işaret eder. Esasen yorgunluk, görev süresi
bitmiş ve ölen hücrelerin atılmasıyla, zindelik ise yeni hücrelerin ilavesiyle
hissedilmektedir.
“Bir aksaklık bulmak için gözünü tekrar çevir, bak, ama göz umduğunu
bulamayıp bitkin ve yorgun düşer” (Mülk/4)… Gerçekten de
öyle… Cenab-ı Hak, insana sunduğu bu âleme, pozitif ve negatif unsurları ezel
yaratışında, ‘Ol’ emri gereğince, insan yapısına yerleştirmiştir. “.. iyilik ve kötülük veririz..”
Böyledir. Negatif unsurları
ve kötülükleri bilmek gerekliliktir. Hem kimileri de, negatif alanda
hizmettedir. Plana uygun, amaca uygun… Darvin bu konuya en önemli örnektir.
Demek ki, ‘yorgunluk’ aradığını
bulamamaktan kaynaklanıyor. Tam da istediğin gibi olamamaktan kaynaklanıyor.
Olsun. Denize atılan, nasılsa yüzmeyi öğrenecektir, umutsuzluk yoktur.
Negatiflik, emir gereği yerleşmiştir. Şikâyete yer yok.
Fakire, bazı okuyucularımız
soruyorlar: memlekette yolsuzluklar diz boyu, ülkenin Güney Doğu’sunda bir
devlet kurulması çalışmaları yapılıyor, hükümeti oluşturan taraflar
birbirleriyle kavga ediyorlar, gençler hiç yüzünden hayatını kaybediyor, niçin
bu konulara temas etmiyorsunuz? Diye. Cevabım şudur: yanılıyorsunuz. Takip eden
okurlarımız, bahsettiğiniz konular üzerine düşüncelerimizi açıkladığımızı
hatırlayacaklardır. Arşivlenmiş yazılar bir tık ötenizde. Ayrıca, sitede diğer
yazarlarımız da bahsedilen konuları çokta etkili yazmaktadırlar.
Ve,
Ara sıra, dinlenmek üzere
konu değiştirmekte fayda umulur. Ne demişler, “tebdili mekânda ferahlık vardır.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder