Tek ayrıcalıklı tarafları
var, yandaşlık. Siyasi idare ve idarenin başının ölümüne destekçileri o kadar. İdarenin
başındakinin ağzından çıkan bir sözün, anında makaleler, yazılar, incelemeler
halinde, delicesine savunulduğu bir tek seslilik ortamı. Misyonlarının
gereğidir yapılanlar, yazılanlar. Fakat, deli gibi okunuyorlar,
yorumlanıyorlar. Oysa söyledikleri, güncel siyasetteki bir tarafa
desteklerinden başka bir şey değil. Ne derin ufukların, ne de bir medeniyetin
dillendirilmesi yok metinlerinde. Kuru, kara siyasi destek o kadar.
Çok seslilik, her kafadan
bir sesin çıktığı ortam değildir. Gürültü deriz buna. Çoğu zaman zırıltı diye
de adlandırırız. Anlamın bulunmadığı, sohbetin derinleşmediği, doğuşun
muhabbete dönüşmediği ortamlar lüzumsuz, manasız bağır-çağırların insanı
boğduğu, düşüncesini geliştirmediği ortamlardır. Çok seslilik, belli bir
imtizaç içinde, sevgi ve saygının unutulmadığı, sırası geldikçe öz olarak
seslendirilen düşünceler toplamıdır. Cevapsız bırakılıp, değersiz duruma
düşürülüp, varlığı unutturulan fikirler ise söz konusu olan, yine bir
gürültüden bahsedilebilir. Karşılık bulmayan, üzerinde fikir talimleri yapılmayan
her düşünce, söylenmemiş sırlar gibidir. Kitap sayfaları arasında kalan ve
üzerinde çalışılmayan fikirler için de aynı yargıyı belirtebiliriz. Ha,
yakmışsın kitabı, ha da üzerinde hiç çalışılmayan ve kütüphane tereklerini
süsleyen okunmayan kitap fark etmez, aynıdır.
“Yaratıcılık, yalnızca, geleneksel değerleri bulunup çıkarılmasıyla,
köklerimizin ortaya konulmasıyla gerçekleşiveren bir çaba değil. Sürekli
yaratıcılık, alternatifler arayan, eleştiren, öğrenen, değişen, değiştiren bir
güce erişebilmek demek” (Ahmet İnam, 21.10.2012, Akşam)
Sürekli yaratıcılık macerasını yaşamak, bedel ödemeyi gerektirir. Ödemeyi göze
alabilenler öğrenerek, değişebilmeyi becerebildiklerinden, entelektüel namus
olan eleştiriyi ve eleştirmeyi de hak etmektedirler. Yoksa terekten bir kitap
indirerek karıştırmak, hatta okumak entelektüel yolda bir mana ifade
etmemektedir.
Eleştirmek, bilgiyi
paylaşmak demektir. Paylaşabilmek için, cömert olmak lazımdır. Karşıdan bilgiyi
esirgememek ve rahmet olup tamamını açmak demektir. Fikir aktarımı, eksik,
hatalı olursa, karşıya faydadan ziyade zarar verme ihtimalini de göz önünde
bulundurmak lazımdır. Yanlışları, çuvaldız batırmak kabalığında haykırmak
değildir eleştiri, bilakis incitmeden, kırmadan, karşıya hakaret etmeden, söylenen
fikir üzerinde teatide bulunmak yerine, fikri söyleyenin şahsiyeti üzerinde
dedikoduya varan sözler istenmeyen bir durumdur. Rencide etmeden, kendi fikrini öz olarak, dolandırmadan, açık
olarak aktarmaktır.
Kızgın güneşin altında
kavrulan toprağa düşen rahmettir eleştiri. Çünkü beyinler aynı maksat için
ortak hareket eder, birlik-beraberlikle varılamayacak menzil bulunmaz.
Bulunacak ortak fikir ortak hedef olacaktır. Ve bu hal mukaddestir, ezilemez,
çiğnenemez. Çünkü orda insan vardır.
Fikirleri eleştirilen
kişinin, yapılan eleştirilere kulak tıkamaması, görmezden gelmesi, ikazlara
uymaması durumları da söz konusu olabilir. Bu durumda, aynen eleştiri
yapılmayan durumlar gibi ilerleyememe sebeplerindendir. Sunulan bir bilgiden
istifade etmek, sunana teşekkür etmek insanlık mecburiyeti olsa gerektir. Eğer
kulak tıkamaya devam edilirse ki, bu hal kişinin kendisiyle çatışma içinde
olduğunun göstergesidir. Yol gösterici bulunmuşken elinin tersi ile itmek
akıllıca bir hal olmasa gerektir.
“Okuma, yorumlama,
eleştirme” dünyası yalnızlıktan da kurtulmanın yoludur. Karşılıklılık ilkesi
içinde, daima, tevazuuyla, birbirimizi anlamaya, fikirlerimizi geliştirmeye,
‘Türk Medeniyeti’ ufkuna yeni eserler vermeye…
İnsan olarak, İnsan ile,
İnsanca…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder