Dönün bakın 17 Aralık’tan
bugüne kadar,
Gülen Cemaati ile araya
giren kara kediden sonra ki yazılanları, çizilenleri takip edin.
Bugüne kadar ne bir fikir
ortaya koyabildiler, ne şiir, ne de mizah…
Demek, AKP’yi fikren de,
ilmen de taşıyan cemaat yazarları, ilim adamları, fikir adamlarıymış.
Bu tespit önemlidir.
Erinmeyin, dönün ve 17 Aralık’tan bugüne yazılanlara, çizilenlere şöyle bir
bakın. Nasıl da kupkuru, nasıl da savunmaya dönük kabuk yazılar.
Ya, düşünme yetilerini
kaybettiler, ya da öteden beri hep böyleydiler de, cemaatin arkasına iyice
gizlendiklerinden biz anlamıyorduk.
***
Özgürce günah işleme
merkezleri açılsın istiyorum.
Akıllı bir işadamı bu
yatırımı yaparsa, müşteri sıkıntısı çekmez.
Benden hatırlatması…
***
Günlerdir Başbakan Erdoğan,
Paralel Devlet, inlerine gireceğim, vaiz lobisi, âlim müsveddesi, Vatikan
temsilcisi, Papaz Lobisi… gibi suçlamalarla hepimizin bildiği cemaat
mensuplarını özellikle üst yöneticilerini suçlamaktadır. Dinler arası diyalog
temsilcileri de bu suçladıklarıdır. Diyalog vasıtasıyla öteden beri bildiğimiz
ve inandığımız bazı kuralları yıkmak istemişlerdir. Amenna.
Biliyorsunuz, Başbakan
‘Medeniyetler İttifakı’nın eş başkanıdır.
Cemaatin dinler arası
ittifak söylemiyle, Başbakan’ın medeniyetler arası ittifak söylemi aynı kitabın
farklı paragraflarıdır o kadar. Amaç aynı, gidişat aynı, sonuç aynıdır. BOP Eş
Başkanlığı da aynı projenin farklı cephesindeki çalışmalardan ibarettir.
Eee, o halde neden cemaati
suçlamaktadır?
Namlu kendisine döndü de
ondan.
Yani anlaşılıyor olmalı ki,
bütün çalışmaları birlikte yaptılar, ne kadar istenmeyen ve ülkemize,
devletimize, milletimize ne kadar zararlı iş ve işlemler varsa birlikte
yaptılar.
Şimdi, Başbakan’ın
söylediği her suçlama, ileri sürdüğü her kötülük aynı zamanda kendisinin de
yaptığı suçlardır.
Kendisini de onlarla
birlikte ihbar ettiğinin farkında değil.
Gerçekten çok saflarmış…
***
“Çözüm Süreci”nin bir
safsatadan ibaret olduğu artık anlaşılmış olmalı. Bölünmek için, vatan
toprağının bir bölümünde ayrı bir devlet kurmak için, kendi hükümetimiz
tarafından yapılan çalışmalar, nasıl oluyor da ‘Barış’, ‘Demokrasi’.. gibi
kavramlarla yutturulmaya çalışılıyor?
İnsan kendi evini kendisi
yıkabilir mi?
Kendi kardeşini kovabilir
mi?
Besbelli,
İdarecilerimiz şaşırmış
vaziyetteler. Bir yandan Yolsuzluk, bir
yandan bölücülük. Her ikisi de eminim ki, YAPTIRILAN, istemese de YAPTIRILAN
bir sonuç.
Aklınızı başınıza
toplayınız.
Son şansınızı iyi
değerlendiriniz.
Yolsuzluklara itibar
etmeyeceğimiz gibi, bölücülüğe de geçit vermeyeceğimizi anlamış olmalısınız.
Siz, barış dedikçe, onlar
özerklik diyorlar. Siz demokrasi dedikçe, onlar ana dilde eğitim diyorlar. Siz
tek devlet dedikçe onlar gülüyorlar. Sizi yolsuzluğa bulaştırıp, aklınızı
almışlar. Dengeniz kaybolmuş. Çünkü istediklerini ancak böyle bir yönetime
yaptırabileceklerini biliyorlar.
Edeb Yâ Hû,
Basiret Yâ Hû…
NOT: Birkaç gün evvel
ABD’nin Ankara Büyükelçiliği ve Adana Konsolosluğu’ndan iki diplomat (ki,
muhtemelen CIA elemanları), Batman’da, BDP il binasını ziyaret
ederek, PKK kurmaylarıyla basına kapalı saatlerce görüşmüş olduğu haberini Yeni
Mesaj Gazetesi’nden (başka gazetelerde yok) okuduk.
Çok ilginç bir gelişme. İç ve dış saldırılara maruz kalmış bir Türkiye
Cumhuriyeti’nin, Güney Doğu’sundan bölünme, bölme çalışmalarının yapıldığını
tahmin etmek zor değil. Bu bilgiler ışığında, gerçek ‘paralel devlet’’in kim,
kimler olduğu yeniden sorgulanmalıdır deriz.
***
Hukuk öğreniyoruz:
Sanırım, kendinde hukuk
formasyonu gören birisi kandırmış zat-ı alilerini. Yanlış mantık, hatalı cümle,
gereksiz füruat hukuk algısının da karışmasına neden olmuş. Yine de bize
onların mantığını anlama fırsatı veriyor. Önceki bir yazımızda belirtmiştik:
bunlar, yolsuzluk olduğuna inanmıyorlar, yolsuzluğu başka şekilde tanımlıyorlar
diye… İşte ispatı, Başbakan’ın cümlelerinden:
“Yolsuzluk dendiğinde şunu anlarım; devletin kasası soyuluyor mu,
soyulmuyor mu? Hiç birisinin devletin kasasından alınan ve çalınan herhangi bir
şey olmadığına kesinlikle inancım var. Bizi şu ana kadar başarılı bir şekilde
getiren süreç de budur.”
“Mesela ben bir örnek vereceğim: üçüncü havalimanı 42 Milyar Dolar’a
mal olacak bir havalimanı. Burada biz devlet olarak para ödemiyoruz. Yolsuzluk
neresinde bunu göreceğiz. Bu havalimanı 20 yıl bunlar tarafından işletilecek.
20 sene sonra bu havalimanı, devlete teslim edilecek.”
“Şu anda bir yargı süreci var. Bu yargı süreci içerisinde her şeyi
açık, net görme imkânımız olacak.”
“Bugün Türkiye, AB üyesi ülkelerin hemen hemen tamamına yakınından çok
daha özgürdür.”
“Rüşvet nedir biliyor musunuz? Bir memurla sivilin iş tutması demektir.
Onların arasındaki muamelenin adıdır. Yolsuzluğa gelince, yolsuzluk karşısında
en büyük güç biz olduk bugüne kadar.”
İşte böyle saptırılır,
böyle çarpıtılır. Cümlelerin tamamı yanlış, mantığı hatalı. Fakat Başbakan’ı
kandırmışlar, zaten kendileri de sık sık –Safmışız! Diyorlar.
***
Allah sonumuzu hayır etsin,
âmin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder