5 Aralık 2013 Perşembe

Dinci Profesör’e Devlet Tarifi

“Türkçe dahil hiçbir dille duygusal ilişkim yok”. Bendeniz bu cümleden hiçbir şey anlamadım. Yoksa yok, bana ne, okuyucuya ne? Niye böyle bir cümle yazılır? Anlayamadım geri zekâlılığıma verin.

Hatta şu cümle, “hiçbir dile ideolojik anlam yüklemem”. Allah Allah, dillere ideolojik anlam yükleyenler varmış demek ki!

Bir dakika, bir dakika, senin geleceğin yer belli: Kürtçe’nin, bu ülkede gelişmesi, ilerlemesi, araştırılması, enstitülerin kurulup gereken neyse onun yapılmasının sağlanması Türklerin teminatı altındadır. Yanılmıyorsam, bugüne kadar da böyle gelmiş ve böyle gidiyordu. Şu cümle nedir: “Hiç bir dil olgusunun yok olup gitmesine gönlüm ve akademik ahlakım razı olamaz.” Bu tehlikeyi nasıl gördünüz Sayın Profesör? Cevabınız siyasi değil, ilmi olsun. Bekliyoruz.

Türkçe ana dilim namusumdur. Nasılsa, arkadaşımın, kardeşimin anadili Kürtçe’de benim namusumdur. Kürtçe’yi korumak, geliştirmek, edebiyatını desteklemek, tarihini yazmak benim namusuma terk edilmiş olmalıdır ve ben böyle görüyorum.. bu anlamda kurulması gereken, enstitüler, akademiler ne ise kurulur ve desteklenir. Bugüne kadar kurulmaması ve desteklenmemesi benim suçum değil. Kaldı ki, Kürtçe’nin konuşulması ve geliştirilmesi ile ilgili konulan yasaklamalarla benim bir ilgim yok.. Tam da senin ve senin gibilerin yoktan yarattıkları yasaklamalar var. Bu durum, hiç tartışmaya gerek yok, tam da sizin şu anda istediğiniz sosyolojik olması gerekenlerin, bir zamanlar yasaklamalarıdır bilesiniz. Yani aynı, onlarla aynı noktadasınız bilesiniz. Neyse konumuz bu değil şimdilik, devam edelim.

80 öncesi kargaşa durumunu hatırlıyoruz. Muhakkak surette dış güçler ve ajanları vasıtasıyla gruplar yaratılıp, iki grubu biri birinin üstüne silahlı olarak saldılar. Burada, durup düşünmek lazım. Gruplar oluşurken kullanılan sosyolojik tetikler ne idi? Bir taraf komünist idelojinin gönüllü askerleri, diğer taraf ise komünizme yol vermemeye and içmiş bir avuç Türk gönüllüleri. Ne olduysa, nasıl olduysa her iki grubun silahlanması aynı kaynağa dayandırılmıştır. Böyle söyleyip de geçemeyiz. Çünkü emperyalist eller, komünist düşünceyi ortaya saldıklarında değil, taa 44’lerden beridir vatanını savunmaya söz verenler, Türklük çatısı altında birleşmişlerdir. Sadece komünist idelojinin dayatmaları değil, tehlike nereden gelirse gelsin, emperyal olan ve vatanımızda gözü olan tüm düşüncelere karşı savaşa durmuşlardır. Kimi kalemi ile, kimi sözü ile, kimi bulabildiği silahı ile.

Devlet, yok edilmeye, bitirilmeye ramak kalmıştı. Basın-yayın, üniversiteler, polis gücü, adalet, eğitim kurumları… tamamı parçalanmadan payını almıştı. Sokağa çıkmak, bir kahvede çay içmek gibi gündelik ve sıradan işler bile yapılamaz olmuştu. Bir dostunuzun evinde gece sohbetleri biraz uzasa kapınız çalınır ve ne yaptığınız sorulur olmuştu (yaşanmıştır). Kurtarılmış mahalleler kimin adına ve hangi amaca hizmetle kurtarılmıştı?

Bu arada bir talihsizlik olarak, meclisteki siyasi partiler uzlaşma imkânlarını yakalayamadılar. Hiçbir konuda anlaşma sağlayamadılar. Anlaşmayı bırakın, birlikte küçük bir sohbeti bile yapamadılar. Meclisin halini gören vatandaşlar handiyse ‘devlet’ten ümidi kesmişlerdi. Vatandaş, kendi işlerini, kendi ihtiyaçlarını kendileri karşılar olmuşlardı. Bu arada can güvenliklerini de kendileri sağlıyorlardı. Ne polise, ne askere, ne de devletin diğer yetkililerine güveniyorlardı. Müracaat ettikleri devlet dairelerinde azarlanarak çıkanlar çook olmuştu. İşleri bir türlü halledilmiyor, fabrikalar çalışmıyor, baraj inşaatları bombalanıyor, grevler, boykotlar gırla gidiyordu.

‘Derin devlet’ tanımlamasıyla izah edilemeyecek kadar ince ve derin oyunlar oynanıyordu. Ki, bu oyunun içinde devlet görevlileri (asker, polis, bürokrat) olabileceği gibi, sivil vatandaşlardan ve medya camiasından da devşirilmiş tiplerin bulunduğu gerçektir.

Burada bir ‘derin devlet’ten değil, ‘devlet’in düzensizliği, basiretsizliği ve beceriksizliğinden, akıl karışıklığından bahsetmek daha doğru olur. Tam da şunu söylemek istiyoruz. Aslında ‘derin devlet’in yokluğu söz konusudur. ‘derin devlet’in bulunduğu ve görünür olduğu zamanlarda ne anarşi, ne düzensizlik, ne halk hareketleri, ne rüşvet, ne kara para, ne stokçuluk… hiç birisi olmaz. Zamanında gerekli tedbirler alınır ve uygulanır. Nitekim Kürtçe’nin yasaklanması da devletimizin böyle bir anına denk gelmiş olmalıdır. Kürt komşularımızla, Kürt arkadaşlarımızla hiçbir vakit, Kürt olmalarından dolayı bir çekişmemiz olmamış, kendimizden ayrı bir vatandaş olarak görülmemiş, birlikte gül gibi geçinip gitmişizdir. Onların da bizden rahatsızlığı olmamıştır. Bu insicamı sağlayan bizim devletimiz idi. Ne oldu da 84’den sonra değişti? İşte biz buna ‘derin devleti’in hastalanmasının sebep olduğu şeklinde cevap veriyoruz.

Kimdir ‘derin devlet’? sen, ben, biz, o ve onlar kim olacak. Sıradan bir kahvehane sohbetinde edilen laflarda bile bir çözüm varsa, bu söz derin devletin kulağına gider ve onaylanırsa hemen uygulamaya konulur. Hep birlikte derin devleti oluşturuyoruz. Derin devlet akıldır. Hep birlikte ortak olarak kullanılan akıl. Bir kişinin aklı kimseden daha fazla olamaz, ancak birlikte, el ele verilir ve ortak bir toplam akıl üzerinde anlaşılırsa o akıl üstün akıl olur ve o akıl ile dünya devleti hedefine varılır. Biri oradan, biri buradan çekiştirirse ilerleme değil, geriye gidiş başlar. 18 Mayıs şartlarını dikkate alarak, 19 Mayıs’ta gemiyi Samsun’a çıkartan güçtür derin devlet.

Küçük bir örnek vererek noktalayalım bu yazıyı.

Son günlerde yapılan savunma füzeleri ihalesinin Çin firmasına verilmesi kararının alınması ve görüşmelerinin başlaması hususu içinde ‘derin devleti’ arayınız.

Unutulmaz bir deyiştir:

Ya devlet başa, ya kuzgun leşe.

2 yorum:

  1. Türüdüzade Abdurrahman Biçer :

    Şimdi 0-45 yaş arasında bulunanların çoğunlukta bulunduğu bir ortamda zurnanın ZIRT diyen son deliğini anlatabilmek mümkün mü?...

    1970 doğumluların net algılama yılları 1983 ve sonrası...

    YanıtlaSil
  2. Tuncay Altunezen :

    Hocam, bu adamsı sadece ikbal peşinde olan biri. Jöle kafanın akademisyen olanı.

    Asıl:"Burada bir ‘derin devlet’ten değil, ‘devlet’in düzensizliği, basiretsizliği ve beceriksizliğinden, akıl karışıklığından bahsetmek daha doğru olur. Tam da şunu söylemek istiyoruz. Aslında ‘derin devlet’in yokluğu söz konusudur." bu tespitiniz ve akabinde de "Derin Devlet kim?" sorusuna verdiğiniz cevap bence kıymetli.


    Derin Devlet: (Özetle) Sen, ben o.... "18 Mayıs şartlarını dikkate alarak, 19 Mayıs’ta gemiyi Samsun’a çıkartan güçtür derin devlet."
    Kaleminize sağlık.

    YanıtlaSil

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...