7 Ekim 2013 Pazartesi

Merd-i Kıptî


Bunlarda utanma, arlanma olmadığı gibi, Allah korkusu da yok. Hem hırsızlıklarını rahatlıkla anlatabiliyorlar, hem de anlattıkları hırsızlıklarından övünç duyuyorlar. Bizimkilere mahsus bir haldir bu. Kendilerini aydın kelimesi ile tanımlıyorlar. Kendilerinin dürüstlüğünü anlatmak kendilerinin işi. Bir başkası değil. Oturmuş köşesine, kendisinin namuslu, dürüst, dört dörtlük olduğunu filan anlatıyor (anlatmak istiyor yiyene). Yâ-hû (aslında bu kelimeyi yaff.. Yazmalıydım) bırak, seni başkaları övsün, senin güzel hallerini başkaları anlatsın. Hayır, olmaz. İlle de kendisini kendisi anlatacak. Bu takdirde de, ‘öz eleştiri’ yapıyormuş hali var. Öyle söylüyorlar, ‘öz eleştiri’ demokratlığın şartıymış, ya da geçmişteki yapılan hatalarını açık gönüllükle anlatmak ‘öz eleştiridir’! yok ya!..

Büyük felsefeler, karmaşık fikir dolambaçları yapacak değilim. İhtiyacım da yok. Doğrusu, anladığım kadarıyla üç-beş cümle ile anlatmaya çalışacağım. Bana göre sıradan, olmasa da olur bir kişidir konu. Gazete köşelerine kurulmuş, sol tandaslı, birisi. Aynı gazetenin genel yayın yönetmeliğini bile yapmış bir zengin kişidir. Tandansına bakmayınız, parayı verdiğiniz zaman sizin fikirlerinizi de kendi görüşüymüş gibi rahatlıkla yazar, sizin için olmadık söz savaşlarına girer. Yeter ki, altında koltuğu, yanında şoförü, aylık maaş kazancı, oturduğu villası olsun… Fark etmez, yazacağı ve savaşacağı fikrin önemi yok. İstediği söylediğimiz kadardır. Maaş, villa, gazete köşeleri, yayın yönetmeliği, televizyon ekranları… Falan filan. Verin bunları, aklını, kalemini satın alın. Dünden beri iktidar gücünü arkasına alıp yaptıranlar gibi. Sağı da, solu da… Fark etmez. Kendisi işçidir, işçiye hangi işi verirseniz yapar ya, yeter ki, gündeliğini ödeyin. Her istediğinizi rahatlıkla yapabilir merak etmeyin. Hani derler ya, ‘parayı veren düdüğü çalar’. Verin parayı sonuna bakmayın, köpek gibi sadıktır (lar). Güç kimdeyse, onların düdüğünü öttürmekte üstlerine yoktur.

28 Şubat günlerini birkaç madde de özetledikten sonra şunları söyler: “Maalesef, o dönemin politikalarının yürekten destekçisiydim, çünkü yaşam biçimimin tehdit altında olduğuna yürekten inanıyordum”. Ne zamana kadar dersiniz? “Aradan zaman geçti, muhafazakâr kesimle tanıştım, barıştım.” Kendi lafıdır.

“Sabah’ın prenslerinden biriyken kendimi işsiz bir gazeteci olarak bulmuş, asıl kavganın nerede olduğunu görme şansım olmuştu.”

“2002’de tekrar Sabah’ın başına geçtiğimde yakın geçmişin yanlışlarının farkındaydım. Belki de fazla farkındaydım, çünkü halkın seçtiği iktidara aşırı güvendim.”

Ve bir zaman geçtikten sonra şunları söyleyecektir:

“Çünkü 28 Şubat’a en olmadık eleştirileri yöneltenler daha aşağılık yöntemleri denemekte sakınca görmüyorlar.”

Ve bugün yapılanların 28 Şubat’ta yapılanları fersah fersah geçtiğini anlatır maddeler halinde. Hatta bir yerde şunu sorar: “Ne farkınız var 28 Şubat’ın generallerinden?”.

Ne zaman soruyor bu soruyu? T24 com’da 20 Eylül tarihinde. Peki, 2002 Kasım’ından bugüne kadarki yazıları arşivde duruyor mu? Duruyor. Hangi yüzle bunları söylüyor? Niye bugüne kadar bu lafları söylemedin? İşin garip tarafı nedir? Kendi itirafıyla, 28 Şubat dönemindeki politikalarının destekçisi olan bu zavallı, daha sonra 28 Şubat eleştirisi yapanların değirmenine 12 yıl boyunca sırtında su taşıdı. Neyin karşılığında? Artık okuyucu anlamıştır herhalde!

21.12.2011 tarihinde blog’umuzda yayınladığımız yazıda şu cümleler var:

“28 Şubat’ı arayanlar, bugünleri iyi incelesinler. Bugün olanları o günlere adapte etsinler. Aha size 28 Şubat.

28 Şubat’ın mazlumları, o günlere rahmet okutuyorlar.”

Meğer o günlerin mazlumları, mazlum olduklarının propagandasını yaptıkları kadar da mazlum olmadıkları anlaşılmış olmalı, bilakis 28 Şubat ve benzeri hareketlerin kendilerini güçlendirmek için, proje üzerine üretilmiş, senaryoymuş olanlar. İyi yazılmış senaryo, iyi sahneye konulmuş eser, ancak bazı oyuncularının kötü, çok kötü olduğu bir oyun. Yukarıda bahsedilen yazarımız da, kendi rolünü bile anlayamadan sahneye dalmış o kötü oyunculardan biri. Neymiş, öz eleştiri yapıyormuş, pehh…

Düdük çalmaya pek meraklılar bunlar.  28 Şubat’ta Generallerin, 2002’den sonra da BOP Eş Başkanı’nın düdüklerini çaldılar.

Uzun süredir gündemi ve günceli takip edemiyorum, gazetelerden, internetten uzak bir hayat yaşıyorum. Köşe Yazıcısı Ergun Babahan’a ne oldu, gazetedeki köşesinden kovuldu mu, niye bu eleştirilere girişmiş bilmiyorum. Şundan eminim ki, çalmaya başka bir düdük bulmuştur. Burunları menfaat koklarını iyi alırlar. Bekleyelim görürüz sağ kalırsak.

Yeni bir oyun konmuş olmalı sahneye, Babahan gibilere de bir rol verilmiş onlar gereğini yapıyorlar.

Anlayamadığım.

Kimin düdüğünü, kim adına, ne için çalmaya başladılar?

Özeleştiriymiş…

Pehh…



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...