Saygıdeğer Dost;
Hepimiz cemiyet içinde
yaşıyoruz, yani bir cemaatin mensubuyuz.
Şimdi, durup dururken,
anlamsız bir anda “şahsen
ben cemaatçiliğe karşı değilim” demenin ne manası vardır? Bugün
ülkemizde cemaat denilince akla gelen çağrışım nedir?
Niye böyle bir söz edilir?
Kendisinde bir eksiklik hissetmesi ve o eksikliğini, cemaatçilerden uzak
olmasına mı bağlamalıyız yoksa? Eksikliğinin, yoksa cemaate selam çakma mı
olarak değerlendirmeliyiz? Anlaşılmaz. Sorularımızın, bir cemiyetin içinde
yaşamakla alakası yok, aslında söylenen sözün de içinde yaşanan toplumla ilgisi
yok. Zamanımızda mevki, makam, şöhret, para kazandıran ve konjonktürün
gerektirdiği bir yapıya sahip olmanın, zararının olmadığının belirtilmesi ve de
kendisinin bu yapıya karşı olmadığının belirtilmesi, kim bilir belki de o
yapıya girememenin getirdiği ahlanmadır, kim bilir?
Gerçekten, yaşayabilmek
için bir cemaate mensubiyet gerekmekte midir? Samimi olarak evet diyemiyorum bu
soruya.
Hangi cemaat oluşumu vardır
ki, siyasetten, ticaretten, taraftar çoğaltmak çabalarından uzak dursun. Bunun
örneği yoktur. Hangi cemaat vardır ki, taraftarlarına “-şöyle davranacaksınız, böyle
yapacaksınız, şu partiye oy verecekseniz” talimatlarını, ama
direkt ama birileri aracılığı ile endirekt olarak vermesin. Yok, böyle bir şey.
Cemaat safları tümüyle menfaat bağlarıyla sıklaşır. Bunun dışında bir örneğini
bilmiyorum. Bilenler varsa yardımcı olsunlar. Zaten, cemaat haline gelmelerine
sebep, başlangıçta ‘cennet’,
sonraları ise ‘menfaat’
olduğu pek çok örnekte görülmüştür.
Bir cemaatin lideri ve/ya
onun ağzından birileri, devlet işlerine dair fikir beyan ediyor ve devlet
yetkililerini cemaat liderinin emri (fikri) doğrultusunda iş yapmaya teşvik
ediyorsa, orada maneviyattan bahsedilemez. Oradaki cemaatleşme tamamen siyasidir,
devlet yönetimini ele geçirmeye matuftur, ticareti çoğaltmak ve taraftarlarının
dünyalıklarını temin etmektir. Başka bir mana bulamıyorum.
Mesela, “devletin damarlarına gireceksiniz”
talimatı, nasıl olur da “insanımıza
ters” değildir diyebiliriz? Nasıl olur da, “Kursları
kapatmak” isteyen devlete karşı, adeta ayaklanma başlatılabilir? Nasıl olur da,
millet evlatlarından toplanan (salma) paralarla öncelikle yurt dışında açılan
okullarda ‘İngilizce’
eğitim verilir ve İngilizce baş tacı edilirken, Türkçe’nin yardımcı veya
seçmeli dil okutulması nasıl olur da insanımıza ters gelmez bir türlü
anlayamam. Yine anlayamam ki, “İngilizceye
yapılan hizmetler karşılığı” nişanla ödüllendirilenler
hala Türk okulları adı altında hala bizim gibi saf Türkleri kandırırlar ve biz
kanmaya devam ederiz ve bu faaliyet insanımıza ters gelmez? Papa’ya yazılan
mektup ve biat hakkında söze gerek yok. Vatanımız parçalanmak, devletimiz
bölünmek çalışmaları yapılmak üzereyken, ayrılıkçıların, bölücülerin,
emperyalistlerin ekmeğine yağ sürercesine, oralarda yaşayan Türkmenlere inat,
Kürtçe okullar açıp, Kürt Birliğinin sağlanması için çalışmalar yapanlar nasıl
olur da insanımıza ters gelmez bir türlü anlayamam. Nasıl olur da, “Allah katında din İslam’dır”
ayeti kerimesine karşılık, ikide bir “bütün dinler, hak dinler, İbrahim’i dinler, üç büyük din”
safsatasını ileri sürenler insanımıza ters değil gerçekten anlayamıyorum.
Neo-Conlarla içli dışlı olup ülkemiz siyaseti (dış politika dâhil) üzerinde söz
sahibi olanları nasıl olur da insanımız tarafından ters olarak algılanmaz, tut
ki, algılanmıyor biz nasıl olur da dillendiririz ve doğru olduğunu
vurgularcasına yazar, çizer, söyleriz gerçekten anlayamıyorum.
Arslan Bulut Nisan 2007’de
yazdığı bir yazıda şunu soruyordu: “The
Economist dergisinin 24 Ocak 2004 tarihli sayısında aynen şu ifadeler
kullanılıyordu: ‘ABD’nin Türkiye Büyük Elçisi Eric Edelman’a göre İslam
dünyasında reform ABD’nin en önemli stratejik girişimi ve Türkiye’nin başarısı
da bunda büyük rol oynayabilir’. Buradan herkese soruyorum: ABD’nin İslam’da
reform stratejisini kim ve nasıl uyguluyor?”
Doğrusu bendeniz de merak içindeyim, ‘insanımıza ters gelmeyenler’ olabilir mi?
Örnek çoğaltmanın faydası
yok. Meramımız anlaşılmıştır umarım.
Siyasi manevra olarak
söylenilmiş olabilir diye düşünsem de, bunu da kabullenemiyorum.
Yalan, kandırma, kendini
beğendirme hayatımızın hiçbir yerinde olmayan, olmaması gereken sahteliktir,
söküp atmak ve hayatımızdan çıkartmak ilk yapılması gerekendir.
Bu konuda sizin gibi
düşünmediğimi bildirmek bilmiyorum edepsizlik mi addedilir? Yine de bildirmek
ve fikirlerimi aktarmak zorunda hissettim kendimi.
Edep ötesi olarak görülürse
bağışlanma dileriz.
Saygılarımla.
Abdurrahman Biçer :
YanıtlaSilEvet pek çok "DOST" un bu yazıyı ibretle okumasında sayısız faydalar vardır...
Bahsedilen CEMAAT mensuplarının elden düşürmedikleri ve KURAN TEFSİRİ dile adlandırdıkları RİSALE-İ NUR külliyatı içinde ben bulamadım: Birisi çıkarak bana; mesela ADİYAT SURESİNİN veya KALEM SURESİNİN ya da ISRA SURESİNİN (ve diğerlerinin) tefsirini gösterebilir mi?...
Abdurrahman Biçer •:
YanıtlaSilBernard Lewis;
"Nerede Hata Yaptılar" isimli kitabında çok kritik bir soru soruyor:
"...Mesele İslam'ın Müslümanlara ne yaptığı değil fakat asıl mesele şudur: Müslümanlar İslam'a ne yaptılar?..."
Hülya Şahin:
YanıtlaSil" Zaten, cemaat haline gelmelerine sebep, başlangıçta ‘cennet’, sonraları ise ‘menfaat’ olduğu pek çok örnekte görülmüştür." Mahmut Emin Bey konunun ana fikrini bu cümle ile belirtmiş.
Zaman evet Hocam. Ancak zaman buldum. Söz konusu cemaatleri yakından tanıma fırsatı buldum. Hatta dersanelerinde öğretmenlik teklifi de aldım. Risaleleleri okumadım. Ama Ağlak Hocanın birkaç kitabını okudum. TSK ile ilgili derin hislerini(!) bizzat şahsıma ileten de oldu içlerinde. Ben ciddiye almıyorum bu muhteremleri. Ama keşke zamanında birileri ciddiye alsaymış. Çünkü Türkiye üzerinde; ekonomik, siyasi ve hatta fikri anlamda çok mesafe kaydettiler. Din ve Allah ile aldatanlar diyebiliriz, kısaca kendilerine...
Murat Alparslan Tekoğlu :
YanıtlaSilAdamın birisi mesela ortaya çıksa, bana ilham geldi Allah katından, Kuran tefsirinden daha üst bir mertebeye haiz, Kuran'ı tasdik edici bir risale Allah tarafından yazdırıldı dese. O aynı adam aynı zamanda kendisine Esmadan yani Allah'a ait olan bir isim ve sıfat olması gereken Bedii (eşsiz, benzersiz demek) ismini alıp kendisine Bediiüzzaman dese, ne dersiniz ? Tımarhanelik bu adam dersiniz eminim.
İşte bu adam Saidi Kürdidir ve yukarıda yazdıklarım aynen doğrudur. Yüzbinlerce hatta belki milyonlarca kişi bu adam ve onun talebesi olan FG'nin peşinden gidiyor. Allah akıl, fikir versin, hidayet nasip eylesin. Sapkınlık işte böyle bir şey...
FG efendi ve etrafındaki çete esasen dünyalık peşinde ve kucağa oturmuş gidiyorlar. Çok büyük servetler edindiler ve bunun için dinlerini, imanlarını sattılar. Emperyal güçlerin hamallığına soyundular. Dünyayı ahirete tercih ettikleri gibi bir de peşlerinden gelen saf , cahil mütedeyyin insanları da felakete sürüklüyorlar. Allah ıslah etsin...