5 Eylül 2013 Perşembe

Kendilerine Müslümanlar; Hodkâm


İmdi, hata şurada:

“Bunlar o bizim bildiğimiz aynı mahalle sokaklarını adımladığımız, mazbut, saf ama samimi ve iyi niyetli çocuklar değil.” (Prof. Dr. Recai Coşkun, Şarkın Helvadan Putları, turansesi.com)

Bu sözü ben de, siz de, o da söyledi. Ben, siz, o tarifleri hep seni, beni, onu.. yani bizi anlatır. Yazık ki, aynı cümleyi yıllarca söyledik durduk. Hatta daha çok yakın geçmişte bir dostum (Batı cephesinden) – “Ya.. Nasılsa onlar da Müslüman” diyerek, söyleyeceklerimize set koymuştu.

-“Bizler temiz Müslümanlarız”, söylemince, kişinin kendini tanıttığı konum ve inanç ne ise biz ona inanırız. Kendimiz gibi biliriz. Onları da öyle gördük. Yemedik, yedirdik, giymedik giydirdik. Derslere girmedik, onların rahat ders izlemeleri için, lokantaya gitmedik, onların rahat yemek yemeleri için, kütüphaneye gitmedik, onların rahat ders çalışmalarını temin için, derslere girmedik, onların da rahat derslerini izlemeleri için…. Bunlar hayalen söylenen laflar değil. Hatta onları, fırsatını buldukları anda ‘karşının’ içinde gördüğümüzde, nasılsa bizdendir diye, ertesi günü kardeşim demekten imtina etmedik. Bunlar yaşanan (ve hatta bizatihi yaşanan) geçmiş hatıralardır.

İmdi, tekrar ettiğim, yazar hocamıza ait sözler bizler tarafından da çok sık tekrar edilmiş olsa bile hatalar cümlenin tamamında vardır. Hiçbir zaman ‘mazbut’, ‘saf’, ‘samimi’ değillerdi (miş). Biz öyle yorumluyormuşuz.

Bir sır vereyim size. Aslında bendeniz onların saf, temiz olmadıklarını o günlerde görmüş ve bazı arkadaşlarımla kavgaya (ağız) varan durumlar da yaşamıştık. Ama anlatamamıştım. Nitekim daha 2010 oylamalarından evvel, ‘onlar Müslüman’ karşılığı ile karşılaşmış ve sözü bitirmiş ve o mekânı hemen terk etmiştim. Sonra o can arkadaşımla bir daha görüşme fırsatımız olmadı. Sosyal medya sayfalarında uzaktan uzağa takip ediyorum. Ama oralarda bile arkadaş değiliz!...

Ciğeri beş para etmezler yüzünden arkadaşlarımızla aramız açılıyor! Enften-püften sebepler yüzünden kavgalara varan ayrılıklar yaşanıyor! Sözü edilen grup öylesine yetiştirilmişler ki, baştan itibaren tamamen bir projenin ve mühendislik kurgusunun sonucu.

Bir kere, taa çocukluk çağlarında gönderildikleri mahalle (köy) hocasının kafalara sardığı yanlış, lüzumsuz korkularla doldurulan beyinler var. Sonra okul çağlarında gidilen derneklerde devam eden beyin yıkamalar, aynı zamanda ev toplantılarıyla da bütün hızıyla devam eder. Yüksek okul sıralarında ise, grup kemikleşmiştir. Planlar, projeler, sistemli bir şekilde uygulanır. Toplu halde oldukları halde, kimseyi (güya) rahatsız etmeden hareket ederler, ne sağın, ne de solun işine karışmazlar, ders çalışırlar, sınavlara girerler, ne sohbet halinde ne de grupların hareketlerinde asla fikirlerini söylemezler, aslında söyleyecek bir fikirleri de yoktur. İçlerinden çıkan düşünen adamları da kendileri dışlarlar. Düşünmeyi sevmezler. Ne de olsa kendilerine lazım olacak fikirler daha önceden cilt cilt yazılmıştır, o kitapları okumalarını kâfi görürler. Bütün fikri birikimleri, Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlığı üzerine oturmuştur. Hilafetin kaldırılması, tekkelerin kapatılmasını bir türlü hazmedememişlerdir. Atatürk düşmanlığının temel kaynağı da burasıdır. Hükümetin en tepe noktasına kadar yükselebilmiş taraftarlarından birisi hemen her konuşmasında “camileri meyhane yaptılar” demesi bundandır. Beyinlerinin gerisinde bu saçma inançlar ve yalanlar durdukça, bu çaresizlerin değişmeleri, gelişmeleri, yeniliklere açık olmaları, asrı idrak etmeleri mümkün görülmemektedir. Demokrasinin ‘ileri’sine sarılmaları da kar etmeyecektir.

Kafalarında hayali bir İslam Medeniyeti projesi vardır. Oysa yolda rahat yürümeyi bile beceremezler. Sınavları sevmezler, çalışmayı istemezler, devlet kademelerinde ve üniversitelerde ulaştıkları makamların tamamı kendilerine verilmiştir.

Hakk, hukuk Hak getire. Kendilerine verilsin, kendilerinden olsun zarar gelmesin yeter. Nitekim birkaç haftadır, devlet kademelerine getirilenlerden bir-kaçının görevden alınması üzerine taparcasına bağlı oldukları hükümet aleyhinde söylenmelere başladılar. Menfaatlerine halel gelmeye görsün farenin karşısındaki kedi kesilirler.

Ne mazbut, ne saf, ne iyi niyetli değillermiş. Anladık ama geç oldu.

Hala anlamayanlarımız olduğunu biliyorum. Elimden bir şey gelmiyor.

Not: yazımız yazıldıktan sonra Nurullah Aydın Hoca’nın sosyal paylaşım ağında 18 Ağustos tarihinde yayınlanan bir yazısını okudum. Şu cümle oradan alınmıştır.

“İslamcılar; geçmişin kalıpları ile düşünürken, değişmemektedirler.”


1 yorum:

  1. Ömer İlyasoğulları:

    Ah Hocam, ah! Bana göre;Bu saçma inançları değiştirmek, şimdiki Türkiye'nin marsa gitmesi kadar zor. Gün be gün, iktidarda olmanın verdiği avantajla yayılıyorlar.
    Kur'an kursları, seçmeli Kur'an dersi, İmam Hatiplerin hızla çoğaltılması (bu işleri yapanlar kendileri gibi insanlar olması sebebi ile), bu sakat zihniyeti besliyor. Sevaba girdiğini düşünen ya da iktidara yanaşmanın yolunun bu olduğun gören insanlar, oluk oluk lağım sularına akıyorlar.

    YanıtlaSil

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...