14 Eylül 2013 Cumartesi

Gerçek Olmayanlar


Bir anlamıyla ‘sanal’ kelimesi anlatır söylemek istediğimizi. Ekranda pek de anlaşılamayan resimlerin bulunduğu, karalanmış çizgilerin birbirleriyle ilişkilerinin bile anlaşılamadığı, görselliğin zenginleştirildiği fakat gerçeğin bir türlü anlatılamadığı, aslında olmayan ve zihinlerde olmayan şeylerin yaratılıp gerçekmiş gibi gösterildiği sanal hayatın gerçeklikleri.

Umberto Eco, “gençler doğayı ve acıyı tanımıyor, sanal bir dünyada yaşıyor. Filozoflar, günlük siyasette fazlasıyla boğulduğundan, değişimi algılayamadı.” Diyor. (tempomag.com.tr) yine aynı yazısında, “Okul, artık öğrenme yeri değil ve bilgisayara alışkın bu çocuklar, yaşamlarının büyük bölümünü sanal âlemde geçiriyor. Sadece işaret parmağıyla yazmak, ‘aynı nöronları veya korteksin aynı bölgelerini uyarmıyor” vurgulamasını yaparken de tehlikenin vahametine parmak basıyordu.

Milleti gerçek problemlerden uzak tutmanın yolu olarak, onları siyasetten uzak tutmak bir tercih olarak benimsendi. Bunun içinde yapılması gereken, bir yandan durmaksızın alış veriş yapmasının yolunu reklamlarla ve sanal anlatımlarla sağlayıp, lazım olup olmadığını bile düşünmeden torbasına doldurduğu ve kolayca taksitlendirerek anlamsız ve sınırsız, ödeme imkânı olamayacak bir şekilde milleti borçlandırmak ve borçlarının derdinde koştururken devlet yönetimine (aslında küresel yönetim) dair eleştirel bakışlarının önünü kesmekti, başardılar. Borç ödeme derdine düşen millet böylece siyasete ilgisiz kaldı ve bu sonuçta “siyaset kültürsüzlüğünü doğurdu.” (*) “Tüketim, AVM’de alışveriş ve gezinti, futbol, tatil, eğlence, cinsellik, yarışma, sanal âlem ve akla gelmeyecek birçok şey gençliği sürekli meşgul eden ve gündeminden düşmeyen oyuncaklar haline geldi. Ülke ve toplumsal olaylara en duyarlı olan orta sınıf, fatura ve taksit ödemesi ile meşgul. Beyler ve ağalar, fırsat ve menfaat peşinde.” (*) Anlatılan tablo ile atom bombası atılan ülke arasında bir fark yoktur. Hatta bu durum daha tehlikelidir.

80 öncesinden kalan sağ – sol ayırımcılığı, özellikle sol kesimin kendilerinden olmayan herkese ve her düşünceye ‘faşist’ yakıştırması günümüzde de olduğu gibi devam etmekte olup, bu kez, dinci – laikçi taraflar belirlenirken, o günlerin hakaret söylemini sahiplenenin başkaları, ziyadesiyle iktidar yanlıları olduğunu belirtmekte yarar var. Etnik yapılar kaşınarak ve her gün üzerine bir yapı daha ilave edilerek, milletin devletini ve vatanını sahiplenme güdüsünü alt-üst etme gayretleri sürüp gitmektedir. Bir taraf rahatlıkla etnik kökenleri tek tek sayarken, diğer tarafın -Türk- olduğunu söylemesine bile katlanılamamakta ve neredeyse -faşistlikle- suçlanmaya vardırmaktadırlar. Yine aynı manadan olmak üzere, bir Ermeni’ye, Ermeni misiniz sorusuna bile ayırımcılık olarak bakabilmekteler ve fakat kendileri bütün etnisiteleri kutsayarak büyük kalabalıklar karşısında sayabilmektedirler. Düşünceleri dağıtılmış, karıştırılmış ve gerçek olmayan, yalan ve hayaller üzerine inşa edilmiş bilgi şırıngalamaları, millet zihninde de ayrışmanın temellerini atmıştır. Millet zihnindeki ‘ver kurtul’ formülü buradan doğmuştur. Sanal dünyanın yarattığı, hayali çözümler…

Var olanı bilmeye yönelik emekler harcanması lazımken, var olandan uzaklaşılarak mış gibi, varmış gibi olmayanlara yöneltmek ve insanları yalancı bir hayatın debdebesi içinde bocalamaya sevk etmek, hem (devleti) yönetenler ve hem de satıcılar (pazarlama) dünyasının gerçeklerindendir. Mümkün olmayan mutluluk satılır, zayıflamış ve yolunu şaşırmış devlet güçlü ve doğru olarak takdim edilir. Bize düşen ise; yersen!.. “Yüzyüze ilişkiler çerçevesinde aynı mekânı ve zamanı paylaşan insan, ilkin teknikle ve artık bilimsel bilginin eşliğinde teknolojiyle birlikte, mekân ve zaman sınırlarını aşarak, adına ‘sanal gerçeklik’ dediğimiz bir ortamda yaşamaya başlamıştır.” (**) olmayan gerçeklik peşindeki insan ise, maksadını unutmuş veya maksadını unutmak için her türlü araç-gereç önüne serilmiştir. Bu haliyle ise daha fazla yiyebilme, daha fazla mal-mülk edinebilme, daha fazla şan-şöhret sahibi olabilme hedeflerine kilitlenerek (kilitletilerek) huzursuzluk, başarısızlık illetleriyle yüz yüze kalmış ve fakat tüm bunların idraki içinde olamayarak, batağa saplanın hali benzeri, daima kendinden uzaklaşmıştır.

Sonuç ise, kendisinde varlık vehmedip sanal tanrılara kapılanarak Allah’ı unutmak olmuştur.

(*) Safter Tanık, Makyavelizm, makyavelist ve idealist siyaset felsefesi, ulkucukadro.com

(**) Prof. Betül Çotuksöken, milliyet 12 Haziran 2013 (röportaj)

1 yorum:

  1. Abdurrahman Biçer ;

    Ama ihanetin bedeli her halde ağır olacak...

    Yapılması gereken tek şey yeniden İNSAN olabilmek...

    Tabii olarak bu; uzun bir süreç...

    Katılıyorum...

    Sanal Gerçeklikten kopuş biraz sancılı olacak...

    YanıtlaSil

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...