Bilgisizlik, bilememezlik,
kuru kuruya inanmışlık var kelimenin derinliklerinde. Eksik bilgiyle varılan
yer, umutsuzluk olmalıdır. Hayal kırıklığı.
Hayallerin yıkıldığı an
ise, ellerimizle yaptığımız sahte tanrıların aşikâr olarak sana göründüğü,
eyvahların başladığı an. O halde sus. Öğrenmeye, anlamaya çalış. Anlayamıyorsan
da oranın zevkine varmaya alıştır kendini. Fikir beyanından evvel, araştırma,
düşünme safhasını atlama. Hatta beyan öncesinde, düzgün cümlelerin kurulup
kurulamadığını da kontrol et. Sonrası kolay. Hayat ezberlenmiş üç-beş cümleye
sıkıştırılabilecek kadar küçücük değil. Daimi olarak değişen, gelişen, “her an
bir şen”de olan’ı sınırlayıp, küçültmek, O’nu değil,
kendini sınırlayıp, küçültmekten başka bir işe yaramaz. Söylenildiği gibi,
susmak ve seyretmek en iyisi ki, ariflerin mesleğidir bu.
Her fikir beyanı, her
iddialı tutum, nizama müdahale olarak adlandırılır. Nizamı içselleştirememiş
bir beynin müdahalesi acemi duvarcı ustasının örgülerine benzer, eğri büğrü bir
sonuçtur. Şakül kullanmak, hayatın en değerli bilgisidir. Uzunluk metre ile
ağırlık kilo ile ölçülür. En, boy, yükseklikten bihaber kafa küp hakkında
konuşsa sonuç nedir?
Maymunun taklit yeteneği,
önyargılı kişinin akıl vermesinden evladır. Çünkü maymun taklidini,
önyargısından değil, fıtratının gereği sergiler. Önyargısıyla taklit eden
kişinin ise tabiatındaki maymunluk bile noksandır. Ne anlatabilir, ne de
güldürebilir!
Dolayısıyla, önyargılı
taklit sonucu üretilen kötü -tehlikeli- enerji, başlangıçta yayılım alanı
kısıtlı da olsa, etrafına zarar vermeye, yakınlarını yıkmaya müsait konumda
olacaktır. İyilik yapmak üzere davranan önyargılı da, o andaki niyeti kötü
olmasa bile istemeden de olsa kötülük etrafına yayılacaktır. Yayınladığı
olumsuz enerji, en yakınlarından başlamak üzere dalga dalga yayılacaktır. Allah
Muhafaza, tarihten silinmiş devlet ve milletlerin siliniş temelinde eksik bilgi
iktidarı yatar. Firavun’un eksik bilgiyle Tanrılık iddiası gibi.
Prof. Nurullah Aydın Hoca
ne güzel ifade eder: (haberiniz.com.tr 29 Ocak 2013) “Düşünen İnsan; Daima gerçek arayan ve onu
buldukça, bulduğuna inandıkça ifadeye cüret gösteren insandır. Bu bakımdan
düşünen insan akla değer verir, olaylara bilim gözüyle bakar, gerçeği kavramaya
çalışır. Hayal gücü ile sorunlara yaklaşmak, ön yargılarıyla hareket etmek,
bilimsel düşünce ile bağdaşmaz. İnsanlık temel sorunlarını akıl ve mantıkla
çözerek ilerlemiştir.” Böyle midir? Evet.
Kimi zaman önyargılar,
ilerlemenin de başlangıcı durumunda olmaktadır. Araştırma ve düşünme
faaliyetleri ne de olsa bir önyargının tetiklemesiyle başlar. İlle de ilk
düşüncelere kapılıp, onun değişemez, gelişemez olduğunu kabul etmemek kaydıyla.
Böyleyse eğer, ne diye düşünüp, araştırıp zahmete katlanıyorsun, kendine eziyet
ediyorsun?
İçteki sıkıntı,
önyargıların eseridir. Gücün ve kuvvetinin yetmeyeceğini bile bile ağırlığının
altından kalkamayacağın işlere girişmek, önyargılarının esiri olduğunu anlatır.
Ki, bu esaretten kurtulmadıkça ne planlanan işi yapabilir, ne de başka işlerde
başarıya ulaşabilirsin. Testiyi boşaltmadan, taze suyu dolduramayacağın gibi…
“Bedenle ruhu bir arada işleten nedir?”
sorusunu hem sorar hem de şöyle cevaplar Hacı Ahmet Kayhan: “Akl-ı selim, kalb-i selimdir. İnsanda beş
duyu vardır: Görmek, işitmek, tatmak, koklamak, dokunmak.
Bu beş duyuyu insan, gene ancak akl-ı selimle anlar. Ruh ile beraber bu
duygular, bir hayvanda da mevcuttur. İnsan, hayvan ve bitki âleminin üstüne,
akl-ı selimle çıkar.
Cenab-ı Allah, insanı akıl ile bütün varlıklara üstün kılmıştır.
Allah’ın verdiği akıl olmasa Âdemoğlu bitkiler gibi yaşar.
İnsanlar, ulvi akl-ı selimle, kalb-i selimle yeryüzüne hâkim
kılınmıştır. Bununla beraber, Kur’an’ı Azimüşşan’a ayet-i kerime ile hadis-i
şerif ile uyması gerekmektedir ki, bu akl-ı selime ve kalb-i selime
ulaşabilsin.”
O halde, hayvanat ve
nebatat âleminin üstüne çıkabilmek İnsan olmaktan geçiyor. İnsan hürdür. Bütün
önyargılarından arınmış ve sadece Allah’ı ve kendisi olan, kitabı Kur’an’ı
Kerim ve yol göstericisi Hz. Muhammed yolunda ilerleyen ulvi bir yapıdır.
Bu yapının temel taşı:
Akl-ı selim (Sağduyu, sağlıklı ve dengeli düşünme) ve
kalb-i selim (temiz gönüllü) dir.
Son söz: Hz. Mevlâna
Mesnevisinden iki beyit açıklaması ile…
“Can ayağından ten bukağısını çıkar da meclis etrafında dönüp dolaşsın.
Hasislik zincirini elinden boynundan at eski felekte yeni bir baht bul. Lütuf Kâbe’sine
uçmaya kanadın yoksa çare bulana arz et. Ağlayıp inleme kuvvetli bir
sermayedir, külli rahmet pek güçlü bir dadıdır. Dadı ve ana çocuk ne vakit
ağlayacak diye bahaneler ararlar.
“Hakk’ın cebrinden agâh isen feryadın nerede? Cebbarlık zincirini
görürsün hani? Zincire bağlanan nasıl olur da neşelenir? Hapiste esir olan
nasıl hürlük eder? Eğer ayağını bağladıklarını, başına padişah çavuşlarının
dikildiğini görüyorsan… Gayri sende acizlere çavuşluk etme. Çünkü bu
vazife acizlerin huyu ve tabiatı değildir. Mademki görmüyorsun; Tanrı’nın
cebrinden bahsetme! Görüyorsan hangi gördüğünün nişanesi?”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder