21 Ağustos 2013 Çarşamba

Önyargı


Bilgisizlik, bilememezlik, kuru kuruya inanmışlık var kelimenin derinliklerinde. Eksik bilgiyle varılan yer, umutsuzluk olmalıdır. Hayal kırıklığı.

Hayallerin yıkıldığı an ise, ellerimizle yaptığımız sahte tanrıların aşikâr olarak sana göründüğü, eyvahların başladığı an. O halde sus. Öğrenmeye, anlamaya çalış. Anlayamıyorsan da oranın zevkine varmaya alıştır kendini. Fikir beyanından evvel, araştırma, düşünme safhasını atlama. Hatta beyan öncesinde, düzgün cümlelerin kurulup kurulamadığını da kontrol et. Sonrası kolay. Hayat ezberlenmiş üç-beş cümleye sıkıştırılabilecek kadar küçücük değil. Daimi olarak değişen, gelişen, “her an bir şen”de olan’ı sınırlayıp, küçültmek, O’nu değil, kendini sınırlayıp, küçültmekten başka bir işe yaramaz. Söylenildiği gibi, susmak ve seyretmek en iyisi ki, ariflerin mesleğidir bu.

Her fikir beyanı, her iddialı tutum, nizama müdahale olarak adlandırılır. Nizamı içselleştirememiş bir beynin müdahalesi acemi duvarcı ustasının örgülerine benzer, eğri büğrü bir sonuçtur. Şakül kullanmak, hayatın en değerli bilgisidir. Uzunluk metre ile ağırlık kilo ile ölçülür. En, boy, yükseklikten bihaber kafa küp hakkında konuşsa sonuç nedir?

Maymunun taklit yeteneği, önyargılı kişinin akıl vermesinden evladır. Çünkü maymun taklidini, önyargısından değil, fıtratının gereği sergiler. Önyargısıyla taklit eden kişinin ise tabiatındaki maymunluk bile noksandır. Ne anlatabilir, ne de güldürebilir!

Dolayısıyla, önyargılı taklit sonucu üretilen kötü -tehlikeli- enerji, başlangıçta yayılım alanı kısıtlı da olsa, etrafına zarar vermeye, yakınlarını yıkmaya müsait konumda olacaktır. İyilik yapmak üzere davranan önyargılı da, o andaki niyeti kötü olmasa bile istemeden de olsa kötülük etrafına yayılacaktır. Yayınladığı olumsuz enerji, en yakınlarından başlamak üzere dalga dalga yayılacaktır. Allah Muhafaza, tarihten silinmiş devlet ve milletlerin siliniş temelinde eksik bilgi iktidarı yatar. Firavun’un eksik bilgiyle Tanrılık iddiası gibi.

Prof. Nurullah Aydın Hoca ne güzel ifade eder: (haberiniz.com.tr 29 Ocak 2013) “Düşünen İnsan; Daima gerçek arayan ve onu buldukça, bulduğuna inandıkça ifadeye cüret gösteren insandır. Bu bakımdan düşünen insan akla değer verir, olaylara bilim gözüyle bakar, gerçeği kavramaya çalışır. Hayal gücü ile sorunlara yaklaşmak, ön yargılarıyla hareket etmek, bilimsel düşünce ile bağdaşmaz. İnsanlık temel sorunlarını akıl ve mantıkla çözerek ilerlemiştir.” Böyle midir? Evet.

Kimi zaman önyargılar, ilerlemenin de başlangıcı durumunda olmaktadır. Araştırma ve düşünme faaliyetleri ne de olsa bir önyargının tetiklemesiyle başlar. İlle de ilk düşüncelere kapılıp, onun değişemez, gelişemez olduğunu kabul etmemek kaydıyla. Böyleyse eğer, ne diye düşünüp, araştırıp zahmete katlanıyorsun, kendine eziyet ediyorsun?

İçteki sıkıntı, önyargıların eseridir. Gücün ve kuvvetinin yetmeyeceğini bile bile ağırlığının altından kalkamayacağın işlere girişmek, önyargılarının esiri olduğunu anlatır. Ki, bu esaretten kurtulmadıkça ne planlanan işi yapabilir, ne de başka işlerde başarıya ulaşabilirsin. Testiyi boşaltmadan, taze suyu dolduramayacağın gibi…

“Bedenle ruhu bir arada işleten nedir?” sorusunu hem sorar hem de şöyle cevaplar Hacı Ahmet Kayhan: “Akl-ı selim, kalb-i selimdir. İnsanda beş duyu vardır: Görmek, işitmek, tatmak, koklamak, dokunmak.

Bu beş duyuyu insan, gene ancak akl-ı selimle anlar. Ruh ile beraber bu duygular, bir hayvanda da mevcuttur. İnsan, hayvan ve bitki âleminin üstüne, akl-ı selimle çıkar.

Cenab-ı Allah, insanı akıl ile bütün varlıklara üstün kılmıştır. Allah’ın verdiği akıl olmasa Âdemoğlu bitkiler gibi yaşar.

İnsanlar, ulvi akl-ı selimle, kalb-i selimle yeryüzüne hâkim kılınmıştır. Bununla beraber, Kur’an’ı Azimüşşan’a ayet-i kerime ile hadis-i şerif ile uyması gerekmektedir ki, bu akl-ı selime ve kalb-i selime ulaşabilsin.”

O halde, hayvanat ve nebatat âleminin üstüne çıkabilmek İnsan olmaktan geçiyor. İnsan hürdür. Bütün önyargılarından arınmış ve sadece Allah’ı ve kendisi olan, kitabı Kur’an’ı Kerim ve yol göstericisi Hz. Muhammed yolunda ilerleyen ulvi bir yapıdır.

Bu yapının temel taşı: Akl-ı selim (Sağduyu, sağlıklı ve dengeli düşünme) ve kalb-i selim (temiz gönüllü) dir.

Son söz: Hz. Mevlâna Mesnevisinden iki beyit açıklaması ile…

“Can ayağından ten bukağısını çıkar da meclis etrafında dönüp dolaşsın. Hasislik zincirini elinden boynundan at eski felekte yeni bir baht bul. Lütuf Kâbe’sine uçmaya kanadın yoksa çare bulana arz et. Ağlayıp inleme kuvvetli bir sermayedir, külli rahmet pek güçlü bir dadıdır. Dadı ve ana çocuk ne vakit ağlayacak diye bahaneler ararlar.


“Hakk’ın cebrinden agâh isen feryadın nerede? Cebbarlık zincirini görürsün hani? Zincire bağlanan nasıl olur da neşelenir? Hapiste esir olan nasıl hürlük eder? Eğer ayağını bağladıklarını, başına padişah çavuşlarının dikildiğini görüyorsan… Gayri sende acizlere çavuşluk etme. Çünkü bu vazife acizlerin huyu ve tabiatı değildir. Mademki görmüyorsun; Tanrı’nın cebrinden bahsetme! Görüyorsan hangi gördüğünün nişanesi?”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...