Beşar Esad düşmanlığının
başlatılmasıyla, kimsenin haberinin bile olmadığı, kesilen (kesilecek)
ağaçların korunması adına, faaliyete geçen ‘Gezi’ protestocularına, sabaha
karşı, o insanlar mahmur bir haldeyken polis saldırısının yapılması,
çadırlarının yakılması arasında aynı telaş ve acelecilik etkisi görülmektedir.
Mursi’ye yapılan darbe ile Gezi eylemlerinin kendisine yapılacak muhtemel bir
darbenin aynısı olduğunun düşünülmesinde de aynı telaş ve aceleciliğinin
varlığını düşünmekteyiz. Telaş ve acelecilik iyi ifade etmiyor. ‘Stratejik
derinliği’, yüzeysel bir analiz sonucu verilen karar ve o kararın aceleyle
uygulanmasından başka bir şey değildir. Telaşla yapılan saldırının sonucu ise
Şefik Kantar üstadımızın belirttiği üzere “Tüm dünyayı ilgilendiren büyük bir hadise haline geldi”.
Kendilerini korumak ve
yerlerini sağlamlaştırmak adımlarından başka bir şey değildir.
Mursi üzerinde ısrarla
durulmasının sebebini de, AKP’nin iktidara gelmesi hikâyesi ile Mursi’nin
iktidara gelmesinin benzeşmesinden anlıyoruz. Bir farkla, Mursi’yi askeri darbe
yardımıyla, AKP’yi sandık darbesiyle getirdiler.
Bir de şunu anlayamıyorum.
Mursi’nin geliş hikâyesinin darbe yardımıyla olduğunu hiç konuşmuyorlar.
Kendileri (veya yandaşları)
iktidar olursa darbe iyidir, ellerinden iktidar alınınca darbe öcüdür.
Mursi’nin seçimle
geldiğini, demokratik yollardan geldiğini söylüyorlar ya, oy kullanabilir
toplam seçmenin %38’nin seçime katıldığı ve bunların %52’sinin oyunu aldığını
biliyoruz. Demokrasi dedikleri de bu! Seçime katılmayanların, oy
kullanmayanların veya geçersiz oy kullananların oylarının okunması diye bir şey
yok, o oylara bir mana yüklenmesi diye bir şey yok, sandık her şeydir
diyenlerin eksik yorumlamalarıdır. Demokrasilerde, seçimler sırasında her
hareketin, her davranışın bir manası vardır ve ilgililer tarafından
değerlendirilir ve hakkı verilir.
Diktatörleşme eğilimlerinin
görüldüğü, bizdeki gibi durumlarda ise, hep ‘ben’ vardır. Maşallah ondan başka
kimse bir şey bilmez. O ne derse o olacaktır. Gazete manşetlerini o süsler,
televizyonların ilk dört-beş haberi onunla ilgilidir. Aksini düşünmek bile
suçtur. Gazete kapatılır, televizyon baskı altına alınır, gerekirse el konulur.
Soros, Mısır’da toplum
mühendisliğine soyunduğunda bir dergi çıkarır. Wasla! Bundan sonrasını Selcan
Taşçı’nın 9 Temmuz tarihli yazısından okuyalım: “Haftalık haber dergisi olarak planlanan Wasla’nın, Nisan 2010’da
yayınlanan ilk sayısının kapağında tahmin edin kim var?
Muhammed el Baradey!
Tam da ‘Arap Baharı’nın liderini aradığı günlerde başlatılan bu
kampanya hiç rahatsızlık yaratmıyor”, Türk medyasında da hiç
dikkatleri çekmiyor ve üzerinde durulmuyor!. “Tam tersi Baradey’i Türk kamuoyuna sevimli göstermek”
için ne lazımsa o yapılıyor.
12 Şubat 2011 tarihinde
Foreign Policy’de bir makale yayınlanır, başlığı: “El Baradey: ‘Soros’un Kahire’deki adamı’ Soros’un Washington Post’ta
yayınlanan ‘Başkan Obama’dan süratle Mısır halkının onurlu demokrasi
mücadelesine destek umuyoruz. Vakıflarımızla elimizden gelen katkıya hazırız”…
Dış basın, Balkanlar ve Kafkaslar’dan sonra Ortadoğu’daki muhalif
görünümlü sivil darbe hareketlerini finanse eden George Soros, onun Mısır’ı
emanet etmek istediği Muhammed el Baradey ve
ABD yönetimlerinde etkili olan isimlerle “arasındaki bağın şifrelerini çözmeye çalışırken:
‘Devrim’ manşetlerini atıyordu Türkiye’de!, Demokrasi destanı
yazılıyordu,
Hâlbuki bugün ordu ile aynı karede diye, Batılıların Mursi’yi devirmeye
ikna etti diye esefle kınadıkları Baradey, o gün de aynı tavrı Mübarek’i
devirmek için sergilemişti. Mısırlılar’ın hayatı tehlikede diyerek Mübarek’e
karşı da orduyu göreve çağırmıştı.
Mısır’da ‘vatan haini’ yaftalı Baradey’in Soros’dan sonraki ikinci
müttefiki kimdi? Müslüman Kardeşler değil mi?”
İşte bizimkilerin
demokratlığı. Mursi, Baradey, İhvan, ABD, İsrail ve Soros’u yan yana okursanız birilerinin
yüzündeki peçe açılıveriyor. Mümtaz’er Türköne “Baradey, ABD’li dostlarını ikna etmek için çok uğraştığını
açıkladığına göre, bu işler sanıldığı gibi kapalı kapılar arkasında yürümüyor.”
Deyiveriyor. Tabii bu cümleden bir Baradey karşıtlığı üretmek mümkün, acaba bu
söz, Mübarek’in gönderilmesi zamanlarından kalma bir söz olmasın, ayrıca o
günlerdeki Baradey ile bizim Siyasal İslamcılarımızın ilişkilerini
hatırladığımızda ayılır insan.
Ha Mursi, ha Baradey fark
eden bir şey yok. İhvan-ı Müslimin (Müslüman Kardeşler) örgütü, Mısır, Sudan,
Kuzey Afrika ülkelerinde olduğu gibi Suriye’de etkili olamadı, çevresini
genişletemedi, bu sefer Suriye’de, Soros ve taifesi farklı bir senaryo üzerinde
oynuyorlar, bizimkiler de uzaktan tef çalıyorlar hepsi bu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder