Ergenekon Mahkemesi’nin
açıkladığı kararlar hakkında, CHP genel Başkanı:
“Bu kararlar gayr-ı meşrudur, bu mahkeme gayr-ı meşrudur”
Açıklaması yapmıştı.
Bayram namazı! çıkışında
Başbakan’ın, Kılıçdaroğlu’nun sözlerinin “suç olduğunu” tespit ettiğini gördük.
Yakında Savcıların harekete
geçerek, bir soruşturma açmasını bekliyorum. Ne de olsa Ergenekon
soruşturmalarının Başsavcısı “Suç”u tespit etmiştir.
Şimdi görev dağılımında
hangi Savcıya denk gelecek ona bakacağız.
İktidar partisi bir
yöneticisinin, gezi eylemcilerinin müebbetlik suç işlediğini ifşa etmesinin
üzerine, pek çok gencin bir-kaç gün sonra toplandığını biliyoruz da!
Ne olur ne olmaz not edelim
ve takip edelim.
Gerçi Devlet Bahçeli’nin 7
Ağustos tarihinde yaptığı basın toplantısında; “TSK’nın terör örgütüyle eşdeğer görülmesi, şerefli isminin terörizmle
bir anılması ve bu Peygamber Ocağı’na terörist yetiştiren çete muamelesi
yapılması en nazik ifadeyle müfterilik olarak damgalanacaktır” sözleri
de, ‘gayr-ı meşruluk’ iddiası
kadar ağır, en az onun kadar suçlu sınıfına sokacaktır. O halde Bahçeli
hakkında da bir soruşturma talimatı bekliyoruz… Hele hele “Türk milleti bu rezil tezgâhı inanıyorum
ki bağışlamayacak ve kimsenin de yanına bırakmayacaktır”
sözlerindeki tehditvari anlam irdelendiğinde, idamına bile karar
verilebileceğini düşünüyoruz!..
Artık, farklı bir yönetim
tarzı uygulanıyor Türkiye’de. Hiçbir şey eskisi gibi değil. Yargı, yönetim ve
yasama aynı kişinin dudakları arasına sıkıştırılmış vaziyette. Onun merhametine,
onun yardımseverliğine, onun çalışma azmine kilitlenmiş durumdayız. Lakin ne
merhametinden, ne de yardımseverliğinden hiçbir vakit örnekler göremiyoruz.
İlle de ben, ille de biz… diyor da başka bir şey demiyor. Yardımseverlikten,
çocuklara oyuncak dağıtmak anlıyor, merhametten ise partisine oy verenlerin
pohpohlanması, kayırılması!...
“Rahmet, Kur’an terminolojisinin o esrarlı kavramıdır ki, Yaratıcı
Kudret’in varlık ve oluşa uzanan sınırsız sevgisini bize iletir ve gözlerimizin
önüne, güzelliklerden, şefkatten, sevgiden, vecd ve cezbeden bir evren koyar.
Rahmet, aşk, şefkat ve merhamet gibi üç temel unsuru kucaklayan bir ulûhiyet
(tanrılık) vasfıdır.” (Y. Nuri Öztürk, 14.10.2012, Yurt
Gazetesi)
Cennet mekân Hacı Ahmet
Kayhan’dan şu satırları okuyalım:
“Vicdan, hukukun amiridir; Kalpte yankı yaparak, insanı harekete geçirir.
İnsan, her hali hukuk yönünden gerektiği gibi, her işi hukuk gözeterek yapar;
mutlak olarak doğruluğun inanır; kalben şüphesiz bir biçimde emin ve müsterih
olursa, işte bu vicdandır. Buna, hukukun aslı derler; bir adı da imandır. Bu
hal, insanın kalbinin derinliklerinden gelen bir emrin sesidir. Doğruluğundan
şüphe edilmeyen, saf ve temiz bir duygunun ürünüdür. Merhamet denizinin coşarak
getirdiği bu hali, Allah cümlemize nasip etsin. (Amin)”
“Eğer bir insanda iman yoksa,
vicdan da yoktur. Vicdanı olmayanın insanlığı da yoktur. Eğer bir kimse hukuk
tanıyor ve vicdanen gerçekten müsterih oluyorsa, o kimseye müjdeler olsun,
çünkü Allah onunladır.”
Söze gelince en güzel
nutukları irad ederler, uygulamaya gelince ‘adamına göre’ ilkesince.
Söylediklerine bile inanmadıklarını tespit pek de zor değil.
Bir uyarı ile bitirelim
yazımızı:
“İmdi, hükümeti halka ve Hakka hürmete davet ediyorum, insana hürmete,
ve Cenab-ı Hakk’ın son elçisine, âlemlere rahmet olarak gönderilmiş olan
Efendimize öğrettiği bir ilkeyle, bu ülkenin bütün yöneticilerini uyarmak
istiyorum”. (Dücane Cündioğlu, 16 Haziran 2013,
Hürriyet, Pazar)
Allah’tan bir rahmet ile halkına yumuşak davrandın, eğer sen katı
yürekli bir nobran olsaydın, çevrendekiler elbette senin etrafından dağılıp
giderlerdi. (Alû İmran/159)
Abdullah Alagöz
YanıtlaSilDini değerlerin , insanı vasıfların, olmadığı Makyavelci zihniyetten ulvi vasıfları beklemek ne kadar doğru bilmiyorum. Bu zihniyetin hedefe ulaşmak için insan havsalasının alamayacağı her şeyi yapabileceğine artık insanımız inanmak zorundadır. aksi halde hayal kırıklığı yaşamaya devam edecektir. Diline zihnine, kalemine kuvvet üstadım.