29 Ağustos 2013 Perşembe

Mehmet Ali Öztürk'ün Sorusu


Mehmet Ali Öztürk, düşünen ve düşüncelerini açıkça yazan ve yayan bir kardeşimiz. Soru da sorar, cevap da verir. Yalnızca düşünce de kalmaz, aynı zamanda eyleme de geçirir yani.

Pek bir isabetle sormuş gecenin bir yarısı: “Düşünüyorum, öyleyse varım: Descartes, Hissediyorum, öyleyse varım: Gide, isyan ediyorum, öyleyse varım: Camus. Ben neyim?”. Sorusunu bizatihi adımızı da zikrederek yönlendirdiği için biraz fikir antrenmanı yaptık soru doğrultusunda. Ve aşağıdaki kısa metin çıktı ortaya. Belki sorularına cevap olmayacak ama az da olsa düşünce semalarında dolaşmaya yardım edebilir ümidiyle…

Dikkatli göz şunu görür:

Yukarıdaki tanımlamaların tamamında ‘var’ olduğunu ispata çalışanlar mevcut. Hatta, ‘inanıyorsam varım’ diyenler bile bir ‘var’lık iddiasında. Ve hatta Sait Bey bile hep ‘var’lık iddiasının çeşitli tanımlamalarını yapmış. Herkes, ama herkes ‘var’ olduğunun ispatı derdinde.

Koca bir yılı bin bir zahmet içinde ve kozasının sınırlarında geçiren böceğin, bir günlüğüne ama sadece bir günlüğüne kanatlanarak dünyayı teşrifi ve bu zaman içinde yapması gereken hizmetlerini bilfiil ve tamam olarak yapması ve gitmesi, hiçte varlık iddiasında bile bulunmadan.

Kozasında yaşayan insanların, kozasını delerek dışarıyı görmesi ve oradaki hayata intibak etmesi pekte mümkün görülmüyor. Öncelikle, kozayı fark edip kendisinin kim olduğuna karar vermelidir.

Mehmet Ali Öztürk sorusunu şöyle sormuştur: “Ben neyim?”

Ben, kimim? Şeklinde sorsaydı daha anlamlı olurdu. Kim, insanı tarif eden sorudur. ‘neyim’ ise maddeyi tarifler ve amaca eksik hizmet eder.

Erenler şöyle sormuştu bir makalesinde: “Dünya da mı yaşıyorsun, dünyan da mı?”

Kendi hayallerimizde kurduğumuz bir dünyadır bizimkisi. Kelebek böceğinin kozası kadar. Fakat o kozasını delip çıkar da, biz kendimizin sınırladığı küçücük dünyaya razı olup gideriz.

“Kim”, ‘kimlik’ iddiasından evvel, ‘Kim’den olduğunu fark edip, ‘Kim’e doğru yollandığını anlar ve yolunu bilinçli olarak yönlendirirse, artık onun ne var olduğunu ispata, ne de kendisinde bir varlık olduğunu düşünmeye ihtiyacı kalmaz. Öyleyse ‘Sonsuzluğun’ bile artık sınır kabul edildiği düşünce dünyasında ilerleyebilmek, ancak ‘Kim’ ve ‘kim’den olduğunu bilmekten geçiyor.

Bunun yolu da daima söylenildiği gibi:

“Türk, titre ve kendine dön’

Manasında gizlidir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...