14 Ağustos 2013 Çarşamba

‘Korku imparatorluğu’, Korkularından Kurulur

3 Ağustos tarihli Milliyet Gazetesi’nin arka sayfasına sıkıştırılmış bir haberdir:

“ABD’de satın almak istediği bir düdüklü tencere için internet araması yapan ***’nın evine FBI yetkilileri sorgu için geldi.***’nın eşinin de bir sırt çantası araması yapması, oğlunun ise Boston Maratonu bombacısına dair haberler okuması ailenin bir anda şüpheli olarak görülmesine neden oldu. Ailenin evine gelen FBI müfettişlerinin, 45 dakika süren sorgu esnasında ‘bombanız var mı?’ ve ‘bunlarla bir bomba yapabilir misiniz?’ gibi sorular sordukları ve evi aradıkları belirtildi.”

Haber bu.

Ah devir!..

Hastalıklı tabiatlı kişilerin devlet idarelerine yerleştirilip, yükseltildiği zamanlara denk gelir bu tür olaylar. Bize çokta yabancı değildir. Sultan II. Abdülhamit Han’ın vehimler içinde yaşadığı ve ülkeyi koyu bir istibdat ile ajanlarını şehirlerin içine, halkın yaşadığı bölgelere salarak yönettiği bilinmektedir. Osmanlı’dan sonra Sovyetlere kayar bu hastalık. Uzun yıllar KGB’nin, herkesi birbirinin ajanı yapmış olduğu hikâyelerini okuyup durduk. Korku içinde yaşamak gerçekten zordur. Ama elektronik izlemeyle, varılacak sonuçta budur. ABD’li ajanlar, düdüklü tencere, sırt çantası ve bombacı haberlerinin okunması ile nasıl bir ilişki kurmuş olabilir? İlişkinin başlangıcının ‘korku’ olması muhtemeldir. Demek, şimdilerde korku ABD’ye yerleşmiş vaziyette.

Garabete bakınız ki, ilmini, medeniyetini, kitaplarını, üniversitelerini alıp örnek yapmamız gereken gelişmiş (her yönüyle) ülkelerin kötü, hastalıklı taraflarını alıp baş tacı etmekte üzerimize yok. Devletin en tepe noktasını işgal eden muhterem zat “komşunuzu Savcılığa şikâyet edin” diyor bağırarak ve sıkça tekrar ediyor. Söylediğinde gerçekten ciddi, dil sürçmesi değil, düşünülmüş ve uygulanmasını istediği bir karar.

Sonra, Emniyetten bir bomba haber aldık: “Polisin uygun gördüğü sokak ve mahallelere yazılı ve sesli ‘ihbar kutuları’ yerleştirilecek. Kimliğinin deşifre olmasını istemeyen vatandaşlar, mahallelere kurulacak sistemle, ister sözlü olarak isimsiz bir şekilde ihbarlarda bulunabilecek.” (29 Temmuz tarihli gazeteler). Daha sonra, futbol oynan statlarda alınacak tedbirler açıklandı, kanları durduran, öne sürülen sebep makul gibi görünse de, eğlencesi, maç seyretme zevki sıfırlanmış insanların ne hallere geldiğini anlamak yürek ister: Statlara kameralar yerleştiriliyor, sesli çekim yapılacak, kombine biletleri satın alanlardan imzalı taahhütname alınıyor, seyircilerin içinde polisler yerleştiriliyor.. falan filan. Korku dağları sarmış…

Derken, Ergenekon ismi verilen mahkemenin kararlarının açıklanacağı güne denk gelen demokrasilerde görülmesi hayal bile edilemez dikta kararları. Mahkeme kararlarını açıklarken dinleyici almadılar. Mahkemenin etrafını esir kamplarına çeviren düzenlemeler yaptılar. Polis yeterli gelmedi, jandarmadan takviye getirdiler. Gaz bombaları, tomaların su sıkma faaliyetleri, biber gazı saldırıları… Sebep? Mahkemenin rahat çalışması!..

Bu yasaklamaların, ajan yaratmaların, gaz bombardımanına tutmanın altında ‘korku’ yatıyor. Peki, neden korkuyorlar?

Söylediklerine, yaptıklarına kendileri bile inanmıyorlar da ondan.

Bir gün yaptıklarının hesabının sorulacağını biliyorlar da ondan.

PKK ile ortaklaşa, Türkiye Cumhuriyeti Devletini idareye talip oldukları ifşa edildi de ondan.

Yazımızı yazarken, müebbet hapis cezasına çarptırıldığı açıklanan eski Genel Kurmay Başkanı İlker Başbuğ, bir gün önce şunları söylemiş: “Sıkıyönetim dönemlerinde bile görülmemiş, ailelerin dahi gelmesi yasaklanmış bir ortamda mahkeme kararını açıklayacak. Peki niye? Çünkü aklıselim kimsenin itibar etmeyeceği bir mütalaa üzerinden karar verecekler. Çünkü kamu vicdanını rahatsız edeceklerini, masum insanların cezalandırılmasını kamunun kabul etmeyeceğini biliyorlar. Çünkü Türk Devleti ve Ordusunun şanlı tarihine bugüne kadar görülmemiş bir kara leke süreceklerini biliyorlar.” (4 ağustos tarihli gazeteler)

Bundan korkuyorlar. Demokrasi lafını ağızlarından düşürmezler, özgürlükleri genişletmekten bahsederler lakin ne özgürlük, ne özgürlük! Evlere şenlik… Galiba onların özgürlük dedikleri bizim bilmediğimiz, farklı bir şey. Sandıktan aldıkları güçle başları daima yukarıda, asla yanlış yapmazlar inancına sahipler, en iyisi kendileridir, bu arada korkularını da gizlemeye çalışsalar da, aldıkları bazı tedbirlerde korku (vehim) kendini açıkça belli ediyor. Mehmet Birgül, Nurettin Topçu’da Felsefe-Din Problemi adını verdiği çalışmasında bakın neler söylüyor: Kendi irade ve özgürlüğünü gerçek anlamda idrak eden insan, kendisini insanlıktan sorumlu hissetmeye başlamaktadır. İnsanın, kendisini aşması anlamına gelen bu yoğun kavrayış,-kuşkusuz dünyevi yaşamın maddiliği nedeniyle- tahammül edilemez bir konuma ulaştığında, sonsuzluğun vecdine ulaşmış olmaktayız. Metafizik alanı imleyen böyle bir mistik vecd olmaksızın özgürlük, bir vehim, bir kibir, bir benlik ifadesinden başka bir şey değildir.”

Hükümetin yaptıklarını-ettiklerini protesto etmek ve muhalefet güçlerini göstermek için sokaklara çıkan gençlerin (vatandaşların) “müebbetle yargılanmasını” istedi iktidar partisinin bir yöneticisi. Hukukçu olduğunu bildiğimiz bu zatın nasıl böylesi bir demeci verdiğini düşünürken, bir de baktık, polis işaret almış gibi, gezi parkı eylemlerine katılanları evlerinden topladı. Akıl alacak gibi değil. Yargıtay Onursal Başsavcısı Sabih Kanadoğlu; “Türkiye de zulüm dönemi yaşanıyor. Her olay hukukun bittiğini çok net ortaya koyuyor.. Yargının bağımsızlığı da hukuk da kalmadı” (5 Ağustos, Yeniçağ) derken Hakk’sız mı?

“Her yönüyle iflas bayrağını çeken ABD’nin” (Kerem Doksat) yaptıklarını taklit etmek, maymunun ağaçtan düşmesine yarayacaktır.


Bizden hatırlatması.

3 yorum:

  1. İrfan Purtaş •
    İnsanların illa seçimle sandıktan çıkması gerekir adalet için , adalet mülkün temelidir derken Hz Ömer adaletin herşeyden daha üstün ve herşeyden daha kutsal olduğunu savunmuştur yoksa zalimlier için rejim fark etmez ...Güzel olmuş Üstad...

    YanıtlaSil
  2. Ömer İlyasoğulları
    Korku, en insan dışı yönetim araçlarından biridir. Her diktaör gibi, bizim(!) diktatörümüz de bunu kullanıyor. İnsanlıktan, İslamlıktan uzakmış, ne gam...

    YanıtlaSil
  3. Erkin Urku Elginertem
    KORKAKLAR VATAN HAİNLERİ HER YERDE RAHAT GEZEMEZLER KORUMAYLA GEZERLER HALKLARINI YANLIŞ YÖNETİMLERLE DALETSİZLİKLERLE YÖNETTİKLERİ İÇİN DAİMA DÜŞMANDIRLAR HALKLARINA HALKDA ONLARA DÜŞMANDIR:FIRSATINI BULDUĞU ANDA HALK İSYAN EDER BU KORKAK FAŞİSTLERİ KENDİNİ EZENLERİN BAŞINI EZER MUTLU GEZER.

    YanıtlaSil

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...