Adil düşünebilme yetisini
kaybetmiş kafalar, daima geçmişin ıvır zıvır hatalarını hatırlar. Hatta bu
hataları, kendisinin ürettiği de vakidir. Suç var mı? Şüpheliyse,
cezalandıramazsın. Vicdan, küllidir. Tamamının, topyekûn hepsinin görülemediği
durumlarda kanaat belirtmek zayıflık işaretidir. Peşin hükümlerin, zanların
bir-iki edebi cümlelerle açıklanması hakikati ortaya koymaz. Açıklanan senin
‘korku’, ‘endişe’, ‘acelecilik’, ‘kandırılmışlık’, ‘vehim’ gibi kuvvetlerin zihninde
yarattığı zanlardan başka bir şey değildir.
Ne olursa olsun adalet ile
hükmetmek, insan olmanın da bir zaruretidir.
İftiralarla, kara
çalmalarla suç isnat edip mahkûm etmek, ortaçağ karanlığının, kilise baskısının
hala yürürlükte olduğunun bir kanıtıdır.
İnandığını söylediklerin,
senin zanlarından ibaret olan deli saçmalıkları. İman, insanı arşa çıkartan
mücevherlerden yapılı nadide merdiven. Karşıyı koruyan, sakınan, zulmetmeyen,
basamaklarının her çıkışta bir mana ve bir kademe yaşatan muazzam ilahi yapı.
“Aslı olmayana” iman ise, ataların yadigârı. Hamur
teknesine doldurulmuş küflü karışımın taze hamur olduğunu iddia ile geçen beyhude
bir ömür. Biliyorum şimdi sen bu ‘ataların yadigârı’ sözünü de yanlış
anlayacaksın. Varsın olsun. Zaten bizi böyle, böyle birbirimize düşürdüler.
Düşünme yetimizi elimizden alıp, şeytan tuzaklarına bastırıp şeytanlaştırdılar.
Yazık ki, bizde de buna uygun fıtrat varmış…
İslam adına kavgaya
çıkanların, amaçlarından bihaber yaşadığı, zavallı, geri kalmış koca bir yığın.
Haydi, buyur. Savaş ortada.
Düşman içine yerleşmiş. Çıkar çıkarabilirsen. İman safsatasıyla sarıldığın
hurafeler nasıl yardım edecek görelim bakalım.
Yanı başımızda patlayan
bombalar bile uyandıramadıktan sonra. Bir yerden gelirdi patlama sesleri
önceleri, şimdi sıkıştırıldık iki-üç taraftan üst üste gelmekte. Uykular
bölünmekte lakin uyanmak, uyandırabilmek hayal. Ne isterler? Aynı patlamaların
bizde de olmasını. Ve hatta aynı dava arkadaşlarının birbirleriyle kavga edip,
ellerini kana bulamasını. Arkadaşlardan bir taraf ise, koşar adımlarla düşmanın
hedefine yardım etmekte.
Heyhat!
Buyurun size adalet: mahkûm
ettiğin insana “son söz” Hakk’ı bile vermiyorsun! Nerede görülmüş, hangi
divanda var böyle bir durum? Son söz Hakk’ı, kim bilir, davayı baştan
yenileyecek muazzam bir sözün edileceği Hakk’tır, kim bilir? Ve sen, adaletin,
üstelik ilahi Adaletin tahakkuk ettiğini yüksek sesle savunacaksın, kuşları
güldürme bari.
Adalet’i bir gün sana da
lazım olacağı için değil, adil olmaya mecbur olduğun için uygulayacak ve
isteyeceksin. Dağ başlarındaki, yaylalardaki otlar niye kurur biliyor musun?
Adalet ile o otun dibine bir bardak su veren olmadığı için. Bari sen, kendi
bahçendeki otları, ağaçları sulamayı ihmal etme.
Gazali, “adil olmayan bir iktidarı değil, dinsiz
bir iktidarı yeğlerim” sözünü niçin söylemiş olabilir?
Düşünülmeye değer.
Şu satırları Prof. Hasan
Onat’tan okuyalım: “İnsanoğlu,
kendi yarattığı dünyaya kendisini zincirleyebilen; kendisini mahkûm edebilen
bir varlıktır. Bunun adı, bazen kendi kendini kandırmadır; bazen akla uygun
hale getirmedir; Kur’an dilinde ise, kalbin mühürlenmesidir. Kendi tercihleri,
yapıp ettikleri yüzünden kalbi mühürlenen insan çelişkileri göremez, doğrudan
yana tavır alamaz ve insan ilişkilerinde adaletli davranamaz.”
***
Konuyla ilgili Ayet-i
Kerimeler:
“Ey iman edenler, adaleti uygulamaya aziymli olun! Ana-baba veya
akrabanız aleyhinde de olsa, zengin veya fakir fark etmeksizin Allâh için
şahitlik edin; Zira Allâh hakkı, ikisinin de önündedir! O halde adaleti
sağlamada geçersiz kabullerinize tâbi olmayın! Eğer gerçeği çarpıtırsanız,
muhakkak Allâh yaptıklarınızın yaratanı olarak Habiyr’dir”
(Nisa/135)
“Ey iman edenler… Allâh için dosdoğru durun, âdil şahitler olun… Bir
topluluğa olan nefretiniz sizi adaletsizliğe sevk etmesin! Adil olun, bu
anlayış korunmaya daha yakındır… Allâh’tan korunun! Muhakkak ki Allâh tüm
fiilerinizi (onların yaratanı olarak) Habiyr’dir.
(Maide/8)
“Değerlendirmeyi (Uluhiyet hükümlerine göre) adaletle yaşayın ve mizanı dengelemede yanlış
yaparak hüsranı yaşamayın!” (Rahman/9)
“Sen körlere doğru yolu gösteremezsin, saptıkları yanlış yoldan
çıkarmak için! Sen sadece teslim olmuşlar olmaları dolayısıyla, varlıklarındaki
işaretlerimize iman eden kimselere işittirirsin”
(Neml/81)
***
Değerli ilim adamı ve
düşünür Zekeriya Kökrek’in “S. Ahmet Arvasî’yi anlamaya çalışmak başlıklı
makalesinden bir cümleyle bitirelim yazımızı, (haberakademi):
“Bizim açımızdan önemli olan, kapitalizmin ve komünizmin iddialarının
ve birbirlerini tenkitlerinin bütün olarak değerlendirilmesi, önemli ve değerli
verilerin kendi düşünce sistemimiz içerisinde yorumlanmasıdır. Bunun yanında,
modern dönemde onlarla ortak yanlarımız olması kadar doğal bir durum yoktur,
ancak farklılıklarımızın onlardan eksiklik olarak görülmemesi, bunların bizim
asıl gücümüz olduğunun bilinmesi gerekir. İnsanlığın aradığı hakikat,
hakkaniyet, adalet arayışına cevap verebilecek bir hayat tarzının, yönetim
anlayışının ve dünya tasavvurunun ortaya konması ülküsü yolunda çabalar devam
etmelidir.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder