Padişah dizisindeki Hürrem
Sultan’ı oynayan kadın söylemiş. “Film çekim süresi uzadı, bittim, tükendim.
Başka alanlarda kendini yenileyeceğim.”
Hatırıma nedense Erdoğan
geldi.
Göz çukurlarından ok gibi
fırlayıp karşıyı delip geçen bakışlardan eser yok artık.
Tepeden bakan, ağzına
geleni düşünmeden söyleyen, kibrinin budalası kişi gitti, yerine başkası geldi
adeta. Yükselme dönemlerinin sonu mu geldi ne? Düşüş zamanlarının depresif etkisi
öncelikle liderinin gözlerinden okunuyor. Alaylı gülüş ve yürüyüşleri,
muhalefet liderlerine hitap ederken küçümseyici cümleler, artık kendisine doğru
atılan oklar gibi olmuşa benziyor.
Yorgunluktur sebep deyip
geçemeyiz. Yorgunluğa sebepleri bulmalıyız.
Özellikle son aylarda iki
önemli hata yapıl(ıyor)dı. 1. Sonunun nereye varacağı belli olmayan Kürt (PKK) açılımı.
2. Yine sonu belli olmayan Suriye meselesi.
BOP eş başkanlığını
açıkladığı gün düştüğü tuzaktan bir türlü kurtulamadı. Kendisiyle birlikte koca
ülkeyi de sürükledi (adeta) batağın içine.
PKK militanlarının
Türkiye’yi terk etmeleri de BOP uygulamalarıyla alakalıdır. Çünkü çekilmelerini
ilk talep ABD olmuşa benziyor. Çekilme kararlarından evvel ABD dış İşleri
Bakanı’nın bizzat ziyareti dikkat çekicidir. Türkiye ziyaretinden sonra da
Ortadoğu’ya gitmesi üzerinde dikkatle durulmasını gerektiriyor.
Çekilme, bir tarafta
Türkiye, diğer tarafta da ABD, Irak, Kuzey Irak (Barzani) ve PKK elebaşı Öcalan
aralarında anlaşılmış (hatta Türkiye’ye dayatılmış) bir göstermelik güya barışa
adımdır. Türk Hükümetini öylesine zor ve dayanılmaz bir duruma düşürmüşlerdir
ki, Türkiye’nin 82’den beri değiştirilmesi için tartıştığı anayasa çalışmaları
bile, terör örgütü liderinin talepleri, önerileri doğrultusunda düzeltilmekte
veya yazılmakta olduğu anlaşılmaktadır. Sırf bu yüzden kadük olma ihtimali
yüksektir. Irak’ın işgali, Irak Kuzeyinde bir Barzani devletinin kurulması,
İslam Coğrafyasındaki kargaşalıkların çıkartılması, nihayetinde Suriye olayları
ve Türkiye’nin PKK belası.
Denize düşenin yılana
sarılması örneğindeki gibi, PKK belasından kurtulmak, rahata ermek adına ABD
ile orak çalışmalar yapıldı, Irak bu çalışmalara eklendi, daha sonra Irak’ın
kuzeyini idare eden Barzani PKK ve terör çalışmalarına eklemlendi. Derken
Türkiye kendi başına karar alamaz oldu. İstihbarat paylaşımı adı altında
yapılan anlaşmalar tümüyle Türkiye aleyhine sonuç doğurmuştur. Mücadelede
gecikmeler, yanlış hedef seçimi, köylüye terörist, teröriste kaçakçı gibi
yanlış (bile-isteye) verilen istihbaratın neticeleridir. Dolayısıyla, akim
kalan çalışmalar sonucu PKK ile müzakere masası yolu açıldı ve hükümetimizi
mecbur ettiler. İşte PKK teröristlerinin çekilmeye başlamaları da, anayasada
yazılacak maddelerin talepleri doğrultusunda düzeltilmesi, özerk bölgelerin
hayata geçirilmesi, anadilde eğitim… gibi tavizlerin verildiği düşüncesi
Türkiye’de yaşananlar ve basına sızanlardan anlaşılmaktadır.
“İki aya kalmaz gider” diyerek, Suriye
muhalefetinin yanında yer tutan Türk Dış politikası, “sıfır sorun”
uygulamalarından, kardeşlerle kavgaya vardırdı. Ortadoğu’daki Müslüman
insanların hissiyatına seslenerek, direnç oluşturmaya çalıştılarsa da, başarılı
olduklarını söylemek zordur. Bir an önce Suriye’ye askeri harekâtı öngören
idarecilerimiz, ABD’ye yaptıkları seyahatte düşüncelerinde ısrarlı olmuşlarsa
da, kabul ettirememişler ve onların tekliflerine evet demek zorunda
kalmışlardır. Böylece, Cenevre’de yapılacak Suriye taraflarının da (iktidar ve
muhalefet) katılacağı toplantıya evet demek zorunda kalmışlardır. Suriye
Başkanı Esad’ın idareden uzaklaştırılmasını istemek ve o yönde çalışmalar
yapmak başka bir şeydir, emperyalist güçler istediği için bu işe lider olarak
soyunmak ve ölesiye saldırmak başka. ABD – Rusya arasındaki (elbette aralarında
Türkiye de var) görüşmeler sonucu varılan anlaşmaya göre, işlerin usulet ve
suhuletle yapılması kararı, Cenevre görüşmelerinin yolunu açmıştır. Cenevre’nin
Esad’ın iktidarını uzatacağı dillendirilmiş olmakla birlikte, büyüklerin!
Talebinin kabul görmesi de ayrıca psikolojik açıdan etkilemiş olmalıdır.
Çok şeyler söylenebilir.
Fazlasına gerek yok. Tüm bunlar, iktidarı yoran ve “bitmişlik sendromuna” sürükleyen sebepler olarak
not edilmelidir. Bu tür depresyon yaşayanlarda en mühim sonuç ve iz, kendi
söylediklerine kendilerinin bile inanamadığı zamanların oluşudur. Çok tehlikeli
olması, yönetim kademelerinde bulunmalarından kaynaklanmaktadır. Hatalar,
düzeltilmek için alınan kararlarda artık hatalar içerirse gittikçe felakete yol
alınır.
Artık, hükümet edenlerimiz
uzun bir tatili hak etmişlerdir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder