17 Mayıs 2013 Cuma

Gürültü Neden Çıkartılır?



Hakk’a saygı, riayet, Hakk’ı kabul gibi hassalarınızı kaybettikten sonra; ne kadar yüksek sesle bağırırsanız kendinizin haklı olduğunu kabul ettireceğinizi sanırısınız. Çıkarılan gürültü oranında eğlendiğinizi, gürültünün şiddeti seviyesinde diğerlerine kendinizi kabul ettirdiğinizi sanırsınız. Gürültüden rahatsızlık duyduğunu bildirenlerin sayısı arttıkça, sizin varlığınızın kabul edildiğini ve sizi saygıyla andıklarını sanırsınız.

Tamamen bir kandırmacadır bu.

Kendi kendinin kandırılması.

Edebinden susan kişinin, korktuğunu düşünmek, çekindiğini kabul etmek aslında kendisinin değersizliğini, lüzumsuzluğunu bildirmekten başka bir şey değil.

Edepsizlik görüntüsü vermek belli ki, hallerinden memnun olanlar içindir. Bu sebeple de gürültüleriyle (*) memnuniyetlerini âleme açıklarlar. Oysa, küçük bir gülümseme de onların mutluluğunu anlatacaktır, onlar gürültüyü tercih ederek büyüklüklerini gürültülerine yüklemek istemişlerdir.. hızlı yürüyenlerin zamanlarının hızla geçtiği zehabına kapılması gibi…

Savaş zamanlarında, ne kadar çok gürültü çıkarabilirsen düşmanına korku salarsın. Düşmanın korkusu, senin gürültün nispetindedir. Özel bir durumdur savaş. Topun, tüfeğin, bombanın gürültüsü, sakin bir geleceğin arzulanmasındandır. Burada mecburiyetler ön plandadır. Gereği yapılacaktır.

Hayat kalabalıklar içinde geçiyor. Ne tarafa baksan-gitsen yığınlar. Herkesin elinde bir telefon, parkta, yolda, toplu taşıma araçlarının içinde ha bire telefonla konuşuyorlar. Gürültülerinden 8 – 10 dakikalık yol bitmek bilmiyor. Kalabalıklar içinde yaşamanın ustası olmaklığımız gerekiyor. Ustalaşmak, onların varlığını hissetmeme talimleri ile olacak. Daima onlarla birlikte ve fakat onlardan uzak bir hayat. Yığınlardan, ‘insan olarak’ kurtulmak mümkün. Onların gürültülerini, zikreden dervişin notaları gibi algılayarak. Bir usul yakalayıp ve onların kuru gürültüsünden kurtulmak.

Yanınızdan geçip giden, kornasını utanmadan uzun uzun çalan araçtaki haşin çocuğu görmeyeceksin bile. Bırak kendi hayatının gürültüsünden kendisi de rahatsız olana dek yaysın semaya gürültüsünü. Kendi gürültüsünden boğulana dek…

“Mareşal Motke: ‘Koskoca Osmanlı ordusunun sabah sessizce toplandığını, uyandığı zaman sadece kendi çadırının kaldığını hayretle ibretle anlatır. Sonra der ki; bizim 50 askerimiz yolda yürüseler neredeyse bir saatlik mesafeden gürültülerini duyarız. Osmanlı ordusu, 100 bin askerini tek ses çıkmadan yürütüyor”. (A. Oktay Güner, 28 Mart 2013, Yeniçağ)

İşte medeniyet, işte Türk.

Günümüzde, ortaya sürülecek siyasi projelerde bir vaveyla, bir gürültü ile kamuoyuna pompalanmakta. Ne kadar çok gürültülü verilirse, ne kadar çok gırtlak patlatılırsa o kadar tesirli olacağı sanılmakta, emir almışlar gibi, hep birden çıkıyorlar TVlere, sanki ezberlenmiş lafları peş peşe ve yüksek sesle anlatıyorlar. Dinlesen bir türlü, dinlemesen bir türlü. Hoş, dinlesen de bir şey anladığın yok ya. Kuru gürültü doluyor odaya, can sıkıntısından başka şeylerle meşgul oluyor beyin. Koca koca Profesörlerin siyasete kendilerini beğendirebilmeleri için, bağırtıları, dalaşları bıkkınlık getirdi. Sükûnet evindeki, dinginlik aranır oldu.

Çığlık vardır;

Derdini, sesini duyurmaya

Nara vardır;

Âlemi korkutmaya, 

Bir de, sessiz konuşanlar var dünyada. Bir taraf sessizce anlatır derdini, diğer taraf leb demeden anlar leblebiyi. Doyumsuzdur bu sohbetler.

Sesini yükseltmeden, bağırmadan anlatabiliyorsan derdini, o kadar medenisin demektir. Davulları kıskandırırcasına yırtınıyorsan anlatabilmek için o kadar ilkel.

Dr. Necmettin Karakuş ‘Sesini yükseltmek’ isimli makalesinde şunları yazar: “Seslerini olabildiğince yükseltenler sözlerinden de emin değildir. Zira sözün etkisi, sesin yüksekliğinden değil onun çok daha etkili ve kalıcı olmasındandır.

Bu yüzden Mevlana;

‘Sesini yükseltme sözünü yükselt. Unutma ki, yapraklar yağmurla büyür, gök gürültüsüyle değil’.

Buyururlar.

***

2005 yılında AB standartlarına uygun olarak yenilenen “Gürültü Kontrol Yönetmeliği”ne göre, yaşanılan evin içinde bile yapılan gürültüye sınırlama getiriliyor. Yatak odası, oturma odası, mutfak ve banyo için ayrı ayrı gürültü sınırları desibel cinsinden tespit edilmiş. Bu sınırlara uymayanlara ceza bile öngörülüyor. Tekrarı ve gürültünün gece yapılması halinde ceza iki katına çıkıyor.

Şehrin gürültüsünü tespit etmek, uyarmak ve cezalandırmak ise belediyelerin görevi…

***

İnsanların beynine zerk edilmiş gürültülerdir asıl olan. Aile, çevre, okullar, medya, devletin uygulamaları ve daha nice etmenlerle gürültüye alıştırılan, dolayısıyla gürültüyle doğruyu, güzeli ayrıştıramayan insan beyni içinde hayatı karartan ve birbirlerine rakip olan nice gürültüler ve işe yaramayan kirli bilgiler…

Devletin asıl üzerinde durması gereken bilgi kirliliği ve tarihine, geçmişine aykırı yetiştirilen gençlik ve beyninde daima vızıldayan kendine ait olmayan gürültülerdir…

***

“Gürültü bu kez Reyhanlı’dan vurdu. 46 can şehit oldu, 100’den fazla yaralı hastaneleri doldurdu. Gidenlerin mekânı cennet olsun. Yaralılara acil şifalar, kalanların başı sağ olsun, milletimize sabırlar diliyorum. Can kayıplarının yanında 120 ev, 750 iş yeri, 63 otomobil kullanılamaz haldedir. Devletimizin gereğini yapacağına hiç şüphemiz yoktur. Deliller Suriye istihbaratını işaret ediyormuş. Biz sabırlıyız. Ne lazımsa yapılsın. Yeter artık.”

 (*) Dücane Cündioğlu, 8 Ocak 2011, Yeni Şafak


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...