15 Nisan 2013 Pazartesi

Aynı Dili Konuşmak



Aynı dilden konuşup da birbirini anlayamamak ne büyük ıstıraptır?

Sevgiden ırak yaşamak temel sebep. Hakk’a saygı, riayet eksikliği en baş sebep. Kabul edememek, itiraz etmek, reddetmek temel arızalar. Bu hasletlerini öne çıkartanların aynı dili konuştukları da muhaldir. Dilden çıkan değil, taşıdığı manalar önemlidir. O manayı anlayıp, anladığına cevap vermek esas olmalıdır.

İlkel bir hayattır anlatılan. Bu âlemde, ilkel, ilk çağ, orta çağ, modern çağ aynı anda yaşanılır. Zamanlara göre lisanda, giyim-kuşamda, okuma seviyelerinde farklılıklar olmuşsa da, bunların bir önemi yoktur. Yaşanılan çağ, içinde bulunulan zaman değil, an’dır. An’ın manasını kavrayamayan, hikmeti anlamak istemeyen, her oluşun idrakine varamayanların aynı lisanı kullanmaları veya başka lisanlardan konuşmalarının bir farkı olmayacaktır.

Sohbet, zevktir. Zevk alamıyorsan uzaklaş oradan. Kavgaya mehel olma. Aynı lisanı konuşmak demek, kavramlara aynı manaların verilmesi demektir. Zihni berrak, aklı durgun, istekleri Hakk olanlarla sohbet doyumsuzdur.

İlerleme, ilkellikten asra doğrudur. Asır yaşanır. Asır idrak edilerek benimsenir. Dolayısıyla ilkellikten kurtulunur.

İşte, ilkellikten kurtulan ve İnsan olma yolunda adımlayanlarla sohbet büyük zevktir.

İşte, bu vakit aynı dili konuşurlar.

Leb demeden, leblebinin anlaşıldığı An’lar bu An’lardır.

Daima konuşan Hakk, dinleyenin de duyması lazım olanı Hakk’tır. Rabb’ın mürebbiliği böylece tahakkuk eder. Her dilden söyler, her eşyadan görünür, her yaratık onun tasavvurudur. Âleme bu gözle bakanın sohbeti nasıl olur acep?

Şu sözü okudum bir yerde, Epiktetos şunları söylemiş: “Eğer sığırlarla domuzlar konuşabilselerdi, saman ve yemden başka şey konuşanlarla alay ederlerdi.” Yaradılış esrarı hakkında bu kadar açık sözü hiç duymamıştım. “sığırlar ve domuzların sohbeti ne zevklidir” aynı şeyi söylüyor ve aynı şeyi duyuyorlar. Saman ve yemden başka manalar duymak isteyenlere ise, o sohbetler cendere olur. Değişim, gelişim budur. Hz. Mevlâna buyurur: “Konuşan, söz söyleyen iki kişi bile birbirinin halinden haberdar olmazsa duvarla kapı, nasıl birbirini anlar, duyar? Ben, söz söyleyen adamın bile tespihinden gafil olursam gönlüm, sessiz sedasız bir şeyin tespihini nasıl duyar?” Öyleyse, aynı dili konuşmak kâfi olmamakta, manaya nüfuz, mananın askeri olmakla mümkün olacaktır. Konuşan Hakk, duymaya çalışan da Hakk. Boşa mı söyledi Hoca Nasreddin; “Hanım, sen de Hakk’lısın”.

İnsan olma yolu, kıldan ince, kılıçtan keskin derler ya, işte tam burası.

Bir sanatçımızın (galiba Kayahan’dı) sözünü hatırlıyorum:

“Yolu sevgiden geçenlerle bir gün bir yerde buluşuruz.”

Ne söylediğine değil, kimi söylediğine odaklanıp, manayı anlamaya çalışmalıyız.

“Ben onu sevince duyan kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı, düşünen aklı ve konuşan dili olurum…”

Vesselam.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...