26 Mart 2013 Salı

Mankurt, Mankurtlaşma, Mankurtlaştırma



Mankurt ve Mankurtlaşma ya da mankurtlaştırma nasıl, nerede ve hangi milletten çıkmıştır? Sorunun cevabı can yakıcıdır. Nur içinde yatsın, hikâyeleştiren ustaya saygılarımızı, minnetlerimizi, şükranlarımızı sunarız. Okudukça, kendi milletimizin içine düştüğü badirede, çırpınan insanların ne hallere geldiği anlaşılıyor, anlatan usta da pek güzel anlatmıştır doğrusu.

Haberiniz com tr.de 25 Şubat tarihinde yayınlanan üç yazıdan üç cümle şöyledir: “ülkemizde özellikle son on yıldır belirgin biçimde Türk’ü millet yapan bütün milli değerler, semboller, ilkeler ve kurumlar sessizce kademe kademe yok ediliyor. Atatürk’ün kurduğu milli Tük devlet projesi emperyalist Haçlı-Siyon cephenin talimatıyla bütün kurum ve değerleriyle tasfiye ediliyor. Bunlardan biri de Türk bayrağını indirmek, itibarsızlaştırmak, Türk’ün yüreğindeki bayrak heyecanını söndürmek.” (Prof. Nurullah Çetin). “…’Biz de Türk’üz’ demişsiniz. İşte bundan dolayı kaybetmektesiniz. Bizler gibi..”. (Burak Alper Kuş). “Günümüz Türkiye’sinde Türk olmak suç. Türk olmamak moda oldu”. (Alper Tunga Ünal).

Bu cümleler son günlerde söylenmiştir, adeta sonuç (hüküm) cümleleri... Bugünlere gelene kadar söylenilen ve dikkatlere sunulan pek çok cümle vardır. Yakın geçmişten birkaç seçki yaparak nelerin söylendiğine bakalım:

“Dinini diyanetini bilmeyen, Türklüğünü unutan, mankurtlaştırılan, beyni boşaltılıp dünya vatandaşı ve hayat severler haline getirilen, belki vaftiz olacak ve belki Müslüman geleneğidir diyerek sünnet olmayı reddedecek, kısacası ‘besmelesiz yorgandan çıkacak’ çocukların geleceği mi olurmuş? Türk ruhunu kaybeden, Türk davranışı kalıplarına yabancı, ana dilini üç yüz kelimeyle konuşan –belki yazı dilini de o kadarcık kelimeyle kullanacaktır- adeta ‘piçleşecek’ bir neslin parlak bir istikbale hakkı mı olurmuş? Onu beklese beklese Avrupa sokaklarında hippi yaşantısı, Batılı efendisinin kapıcılığı, sokaklarının çöpçülüğü bekler! Çünkü bu gidişle onu bekleyen istikbal ‘kimliksiz’ bir dünya vatandaşlığıdır.” (Ahsen Batur, 04.10.2004, Yeniçağ)

“Artık gelenek kutsallaşmış, heykelleşmiş, heykel kadar cansızlaşmış, abidevi mehabeti olan ama kendini dahi beslemekten aciz bir hal alır. Estetiği ve kudreti hayret uyandırır, lakin yeni nesilleri gafletten uyandırmaya yetmez gücü. Takipçilerine onu sadece yüceltmek kalır. O tarzın, metodun, duyuşun, söyleyişin, şeklin dışında bir başkası daha yoktur. ‘Olamaz da!’ Bu tür bir iradesiz mürit öykünmesi idraksiz bir ‘pozitif’ mankurtluğu beraberinde getirir. Traş edilmiş kelleye değil, bizzat beynin kendisine taze koyun yüzülmüş post geçirilmiş ve kavuran güneşin altında kendini kaybetmiştir. Başta zihni sınırlamıştır, sınırlanan zihni de ilham ve enerjisini sınırlandırmıştır ve hatta yok etmiştir.” (Metin Boşnak, 9 Kasım 2010, Egemen Gazetesi)

“Türkiye’ye karşı yürütülen psikolojik savaş artık gizlenmiyor. Savaş, ilan edilmiş bir savaştır. Amaç karamsarlık, kötümserlik, kendine yabancılaşmışlık ve başkalarına hayranlığı gönüllü mankurtluğa ulaştırmaktır. Hayranlıkla teslim olunulması istenilen başkaları ise Batı’dır. Global kapitalizmin zalim insanlık düşmanı Batı’sı..”. (Namık Kemal Zeybek, 21.03.2004, Tercüman)

“Aslında, sadece Büyük Osmanlı Devleti’nin tarihe karıştığı günlerde başlayan son milli mücadele’mizden dersler ve ibretler çıkarabilseydik, tarih asla tekerrür etmeyecekti. Biz o şanlı mücadeleyle, şu andaki millî sınırlarımızı bile dilim dilim ayıran ‘Sevr Paçavrası’nı çöpe atmıştık. Artık yetkisiz etkililer ve yetkili etkisizler, omuzları üzerinde taşıdıkları ‘nato mermer nato kafalara’ sokmalıdır ki; anayasa’nın ‘Milleti ve devletiyle bölünmez bir bütün’ olarak tarif ve ‘resmî dilini Türkçe’ olarak ilan ettiği Aziz Vatanımız; bölünme, dolayısıyla yıkılma felaketinin eşiğindedir”. (Servet Kabaklı, 11.06.2004, Tercüman)

“Global statüko Türkiye’nin finans piyaysasını nasıl ele geçirdiyse enerji ve haberleşme sektörlerini de tamamiyle teslim alma peşindedir. Finans, haberleşme, enerji bu üçlü damar yabancıların eline geçmekle ülke, sadece korku, vehim, moralsizlik ve güvensizlikle zihinsel olarak yıkılmış olmayacak; maddi çerçeve olarak da bütün bütün işi bitirilmiş olacaktır. Amaç; bir daha, ‘Asya’nın bu ukala hançeri kınından çıkamasın’ Batı’ya uzanamasın, haddini aşmasın, mümkünse geldiği Asya içlerine geri dönsün diye mankurtlaştırmaktadır. Kendi ülkesinde ancak ve ancak yeni efendilere hizmetkâr olarak yaşayabileceği düşüncesini aşılamaktır.” (Lütfü Şehsuvaroğlu, 16.07.2004, Yeniçağ)

***

Şu tespit yapılmalıdır. Kimse durup dururken kimseyi mankurtlaştıramaz.

Bir hazırlık safhası vardır, uzun bir dönemi gerektirir. Küçük küçük kelimelerle başlar, milletin ortak kullandığı kavramların manaları farklılaştırılır, kelimeyi her duyan farklı manalar anlar, sonra millet içinden çıkan büyük ruhlu insanların hatıralarına küfürler edilir, yaptıkları küçümsenir, itibarsızlaştırma eylemlerinin sonucunda, o insanların yaptıkları değiştirilir, yıkılır. Doğruların yerine yanlışlar (veya yanlışa çekilecek manaları olan –PKK ve başörtüsü gibi) konur, millet arasında böylece bir kavgadır başlar. İç problemleri ile uğraşan evlad-ı vatan etrafında olup bitenlerden habersiz yaşar. Yetkilendirilen etkisizler eliyle de tereyağından kıl çeker ustalığında oldubittiye getirilir. Adına da çözüm derler. Barış derler. Demokrasi derler. İtiraz sesi yükseltecek olsan, kendi kardeşin bile “bunların nesine karşı çıkıyorsun, barış, demokrasi, çözüm istemiyor musun?” Diye sorar. Her an kavga oldu olacaktır. Sinirler gerilmiştir. İç savaşın bile çıkması mümkündür.

Bu sürecin sonunda mankurtlaştırma son bulur. Mankurtlar etkili yerlerdeki görevlerinin başına getirilirler. Artık istediğini yaptırma vaktidir.

Şimdi, efendileri böyle olduğunu sanıyorlar. Oysa Türk Milletinin damarlarında ‘asil kan’ deveranı oldukça, uyanmaya her an hazır bir uyku halidir. Kimse anlayamaz, kimse farkına bile varamaz Türk’ün uyandığının.

En zayıf olarak bilindiği noktadan yeniden doğar yeryüzüne Türk. Hep böyle olmuştur, bugün de böyle olacaktır. Sebepleri araştırmaya lüzum yok. Düştüğü yerden kalkabilen kimi tanırsınız? İmanını tazeleyip, elindeki kırık dökük aletlerle tamir edip ayağa kaldıran, zayıf, cılız askeri ile cepheye koşuşturan kimler vardır? Tarihi didikleyiniz, karşınıza Türk çıkacaktır.

Bugün düşürdüler;

‘Sanmayın ki, düştüğü yerde çürüyüp kalacak ve gönlünüzce at koşturacaksınız.’

Yanılırsınız.

2 yorum:

  1. Atila Göray :

    Mankurtlaşma operasyonlarının hangi tarihlerde başladığını ve nasıl başladığını iyi bilmek lazım. Mankurtlaşma bana göre İslam inancının islami köklerinden giderek uzaklaşma anlayışı önemli yer teşkil eder...Yani Emevileşme- Vahabileşme ye öykünme başlar başlamaz Türk insanında birden bire Yunus Emrelerden--Hacı Bektaş anlayışından da bir uzaklaşma başlamıştır...Bu aslında İslamın has köklerinden bir uzaklaşma olduğu kadar da Türklük anlayışındanda bir uzaklaşma olmuştur...

    Ve bu gün ülkemizde Emevileşme anlayışı hakim oldukça dikkat ediniz Cumhuriyetin değerlerine olan ilgi ve sahiplenmede bir o kadar azalmakta...

    YanıtlaSil
  2. Atila Göray :

    Ve bu gün ülkemizde Emevileşme anlayışı hakim oldukça dikkat ediniz Cumhuriyetin değerlerine olan ilgi ve sahiplenmede bir o kadar azalmakta...

    YanıtlaSil

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...