12 Şubat 2013 Salı

Lozan II. Hudeybiye’dir


Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılışının son evresinde, hürriyet, müsavat, uhuvvet lafları nasıl da pik yapıp tüm milletin beğenisine vurulmuşsa ve bu laflarla milleti kandırmışlarsa, bugün de, eşitlik, demokrasi, sivil anayasa laflarına pik yaptırdılar. Bu kelimeler üzerinden yeniden bir parçalanmanın provaları yapılmaktadır.

Bu aşamada ABD mukimi bir Hocafendi ağzıyla Hudeybiye anlaşmasına atıf yaptırıldı. Biliyorlar, bizim milletimize manevi çağırışlar yaptıran kelimeler söylenildiğinde hiç itirazsız kabul eder ve hatta gözyaşları içinde söylenileni dinler ve uygular. Çocukluk çağlarından beri manevi, dini kelime ve kavramlar üzerinde hassasiyetli yetişen milletimizin bu vasfı bilindiğinden, özellikle yıkıcı kesimler tarafından kullanılmaktadır. Saf ve temiz bir milletin kandırılması, kandırılarak yanlış yollara saptırılmasından başka bir şey değildir yapılmak istenen. Yalanları, manevi tedailer yapan kelimelerle süsleyip sunarsanız evet, millet kanar. Lakin istediğiniz faydayı bu kelimeleri kullanarak sağlayamazsınız. Ters teper. Kendi ayağınıza kurşun sıkmış olursunuz. Bunun tarihte örnekleri pek çoktur. Çok kısa geçmişe bile baksanız görürsünüz eğer görme melekeniz yitmemişse.

Hocaefendi’nin söylediklerini tekrar edelim: “Problemler çözülecekse, işte o Hudeybiye Sulhu mülahazasıyla, Hudeybiye sulhu’ndeki mantık ve muhakemeyle, gereken şey neyse onu yapmak lazım”. (internethaber com/8 Ocak 2013)30 yıldır içine düşürüldüğümüz terör belasından kurtulmanın yolunu Hudeybiye anlaşmasını örnek göstererek bize dayatması ne anlama geliyor? Hem hoca sıfatı ile konuşuyor hem de dinler tarihinden Peygamber (sv) efendimizin yaptığı bir anlaşmaya atıfta bulunarak milletin zekâsını bağlıyor, dillerini lal ediyor. Karşı gelenleri adeta dine karşı geliyormuş çizgisine düşürüyor. En kolay yaptıkları iştir, dini kavramları kullanarak milletin beynini işlemez hale getirmeleri.

Hocaefendi’nin diskurundan da cesaretle hükümet yetkilileri ve medya borazanları da aynı konunun üzerinde durdular. Anlaşmış gibi bir ağızdan benzer lafları ettiler. Medyada muhalif sesler duyulmadığından (yer vermediklerinden) sadece kendileri konuşup, kendileri çözümler ürettiler. Dolayısıyla hoca ağzıyla söylenen dini kavramlar onlarında ağzından tekrar edilerek milletin uyutulması sağlanmış oldu. Türkiye Cumhuriyeti, terörist PKK militanlarıyla eşit olarak masaya oturup anlaşma imzalayacaklar, nitekim PKK dayatmaları birer birer kabul görerek, kanunlaştırılmaktadır.

Bu durumun Hudeybiye ile ne ilgisi vardır?

Hiçbir ilgisi yoktur. Hudeybiye kelime olarak, halkın, evladı vatan’ın kandırılması için kullanılmıştır. Teröristlerle yapılan anlaşmanın Hudeybiye örneğine benzer hiçbir tarafı da yoktur, olamaz.

Medine Şehri artık bir devlet olmuştu, kanunları olan bir devlet. Mekke şehri ise öteden beri devlet olarak kendi kanunları yürürlükte idi. Mekke’ye ziyaret (umre) için gelen Müslümanlar, Hz. Peygamber’in devesinin Hudeybiye denilen mevkide çökmesi üzerine duraklamışlardı. Orada kamp kurmuşlar ve Mekke müşrikleri ile aleyhlerine olduğu halde, anlaşma yapılarak ertesi yıl Mekke’ye gelinmek üzere oradan Medine’ye geri dönülmüştür. “Sulh’ta hayır vardır”. Elbette hayır vardır. Aksini söyleyen mi var? Nitekim Resulullah (as) orduları (Müslümanlar) daha da güçlenerek ertesi yıl Mekke’ye yürümüşlerdir.

“Hudeybiye Anlaşması, inananlar açısından hikmetler içeren bir örnektir. Bu hikmetli örneğin, kendilerini dindar olarak nitelendiren politikacılar tarafından bugünün olaylarını yorumlamada kullanmasından daha doğal ne olabilir?” diyor Ahmet Hakan (13 Ocak 13, Hürriyet). Biz olabilir diyoruz. Kendi âlemindeki kavramlar değil Sayın Hakan, milleti kandırmaya yönelik kullanılan bu kavramlar, ancak kendinin niteliğinden bihaber cahil politikacılar ve hocalar tarafından milleti kandırmak için kullanılmaktadır.

28 Ekim 1922 tarihinde başlayan ve Britanya imparatorluğu, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Sırp – Hırvat – Sloven Devleti temsilcileri ile bir araya gelen Türkiye (dikkat tek başına) Temsilcileri arasında bir barış anlaşması görüşmelerine başlanıldı. 24 Temmuz 1923 tarihine kadar süren bu görüşmelerden bir anlaşma ortaya çıktı. Lozan antlaşması. Türkiye’nin karşısında olanları görebiliyor musunuz? Kimlerle nasıl anlaşma yapıldığını anlayabiliyor musunuz? Söylemeliyiz ki, bu anlaşmanın da Türkler aleyhinde hükümleri olmuştur buna rağmen antlaşma imzalanmıştır. Çünkü Türkler zayıf durumdaydı, yeni kurdukları Türkiye Cumhuriyeti devletini kabul edenler olmamıştı. Birçok verilen tavizlere de rıza gösterilmişti. Çünkü devlete sahip olmak her şeyden önemliydi. Antlaşmadan sonra dünya devletleri birer, birer Türkiye Cumhuriyeti Devletini kabul etmişlerdir.

1920 yılında Mustafa Sabri tarafından kaleme alınan ölüm fetvası, (Padişah’ın da onayı ile) Mustafa Kemal hakkında çıkarılır. Fetvayı Şeyhülislam’lığa atanan Dürrizade Abdullah imzalar ve Anadolu’ya uçaklarla atılarak dağıtılır. Kurtuluş Savaşı’na destek veren Ankara Müftüsü Rıfat Börekçi ve 153 Müftü karşı fetva hazırlarlar. Bu fetvada kayda değer cümle şudur: “…Düşman devletlerinin zorlamaları ve kandırmalarıyla olaylara ve gerçeklere aykırı olarak çıkarılmış bulunan fetvalar İslam halkı için şeriatça muteber olurlar mı? Beyan buyrula. Cevabı budur: Hakikati Allah bilir ki, olmaz”. Dikkat ediniz! Esaret altında çıkartılan bir idam fetvasına karşı, hür Müftüler eli ile çıkartılan bir fetvadan bahsediyoruz. Fetva bile olsa, esir iken söylenilenlerin kabulü mümkün değildir, çünkü ifsat vardır.

Bir, esir edilmiş cahil Hoca’nın ağzından PKK ile yapılacak anlaşmaya Hudeybiye antlaşmasının örneğini vermek densizliktir denebilir.

Bizim için Hudeybiye örneği Lozan antlaşması için tam yerine oturur.

Âlem-i İslam için Lozan II. Hudeybiye’dir.

9 yorum:

  1. Şakir Eker:

    Lozan Türkler için gerçekten de bir zafer olmasa bile o günün şartlarında değerlendirilmesi gereken bir anlaşmadır.Heyetin başında İsmet İnönü olmasa Türk devleti daha da karlı çıkabilirdi diye düşünüyorum.Hele burnumuzun dibindeki 12 Adalar Yunan'a bırakılmazdı belki de.
    Lakin PKK ile yapılan görüşmeleri Hudeybiye Vakası ile eş tutumak densizliğin daniskasıdır.

    YanıtlaSil
  2. Fazlı Koksal:

    Hudeybiye anlaşmasının tek bir sonucu vardır;Bu antlaşma ile Mekkeliler -Kafirler- İslam Devletini hukuken tanımışlardır.
    Bu açıdan bakıldığında Lozan II. Hudeybiye sayılabilir. Öldü denen Türk'ün (Müslümanın) varlığını Batı -Küffar- yeniden tanımıştır.
    Ancak PKK ile yapılan/yapılacak bir anlaşmanın Hudeybiye'ye benzetilmesi Tarihin din adına çarpıtılmasıdır.
    Hudeybiye'de tanınan taraf Müslümanlardır. Tanıyan küffardır.
    PKK ile varılacak bir anlaşma PKK'nın tanınması demektir.Eğer bu durum Hudeybiye'ye benzetilirse, Türkler küffara, PKK müslümana benzetilmiş olur ki, bunu Fetullah Hoca'nın bile kabul edeceğini sanmıyorum.
    Kısacası bu benzetme bir zırvadır. Ve zırva tevil götürmez.

    YanıtlaSil
  3. Abdurrahman Biçer :

    Hudeybiye;

    10 yıl boyunca Müslümanlar için derlenip toparlanma, eğitim tamamlama ve güçlenme dönemidir ve elbette siyasal olarak da Mekkeliler tarafından Müslüman Varlığının kabulü bakımından önemli bir anlaşmadır ve bu dönem Hz.Peygamber Efendimiz (sav) tarafından stratejik olarak çok iyi değerlendirilmiş ve kullanılmıştır...

    Lozan ile bağlaştırılması hiç mümkün değildir...

    Lozan'da Türk Varlığı kabul edilmedi, sadece olan durum tescil edildi ve Türk'ün ümüğünü sıkma beklentileri zamana yayıldı...

    Bu açıdan bakıldığında ise Türkler için Lozan bir hezimettir...

    Hudeybiye ise Müslümanlar için açık bir zaferdir...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. “Hezimet”!
      Dediğiniz noktayı anlayabiliyorum.
      Sanırım, elden çıkan topraklar, verilen adalar, Kerkük-Musul…
      Bunlar verilmemeliydi. Bu itibarla hezimettir. Ben böyle anlıyorum.
      Ya verilmeseydi ve son Türk (bağımsız) devleti kabul edilmeseydi ne olurdu?
      Diğer dünya devletleri bizimle devletlerarası ilişkilere girmeselerdi ne olurdu?
      Düşünmek bile zor.
      Bu anlaşmayla hem devletimiz kabul edildi, hem de bugün için (90 yıllık) bir nefes alma vakti kazınılmış oldu.
      Özür dileyerek bendeniz, hezimet lafını kabul edemiyorum.
      Yorum ve katkılarınız için ayrıca teşekkür ederim. Katılımın daha çok olması fikirlerin gelişimi açısından daha yararlı olacaktı.
      Buna da şükür.

      Sil
  4. Abdurrahman Biçer:
    "...
    Lozan'da Türk Varlığı kabul edilmedi, sadece olan durum tescil edildi ve Türk'ün ümüğünü sıkma beklentileri zamana yayıldı..."

    "Hezimet" yukarıdaki sözlerim kapsamındadır...

    Lozan imzalanmayacaktı da ne olacaktı?...

    Lozan; batının bize bir armağanı mı?...

    Lozan'a böyle mi bakmalıyız?...

    Biz yoktan yeni bir devlet kurmadık. 600 küsur yıllık bir devlet bakiyesinin kabullerini değiştirerek CUMHURİYET olarak yeniden tanzim ettik...

    İmparatorluk bakiyesinden Cumhuriyet'e giden zaman aralığında hiç bir topluma nasip olmamış bir zafer ile taçlanarak Lozan'a gittik. Bu durumda karşıtlarımızın bazı tavizler koparmaktan başka yapabilecekleri ne vardı?...

    Aradan geçen 90 yılın sonunda gördük ki; hiç bir düşmanımızın yapamadığını kendi ellerimizle kotarmışız!...

    En tepede tırnak içindeki sözlerim her zaman dilimi için geçerlidir...

    Bu açıdan bakmanızı dilerim...

    Not: 90 yılda 1 Milyonu aşkın HAİNİN nasıl üretildiğini anlamak zorundayız.

    YanıtlaSil
  5. Şakir Eker :

    Lozan görüşmelerinde temsil eden heyet de çok önemlidir.Nasıl ki bu gün bizi temsil eden heyet dış politikada teslimiyetçi bir tutum takınmışsa,korkarım ki;o zamanın heyet başkanı olan zattan dolayı bir çok hak kaybımız olmuştur.
    Masaya galip bir devletin temsilcileri olarak oturdukları halde kazanç hanesi iyi incelenmelidir.
    Diğer bir konu da,maalesef beğenmediğimiz Lozan''bile arra olduk günümüzde..

    YanıtlaSil
  6. Abdurrahman Biçer :

    Sadece LOZAN'ı tartışacak olursak bir takım değerlemeler yapmamız mümkün olabilir. Kötü şeyler yanında elbette iyi şeyler söylemek mümkündür...

    YanıtlaSil
  7. Mehmet Kınacı :
    Sayın Biçer,1960 yılında,Ankara'nın YİRMİ kilometre güneyindeki köyümde halen KARASABAN-Kağnı,Çakmak taşlı düven kullanılıyordu..İstiklal Savaşı gazisi dedem,"BİZ SAÇ ÜSTÜNDEN BAZLAMA KAPTIK!" derdi....Aksine ÖRNEK verebiliyor musun??Demirel paşam tarzı,"VARDI DA YEDİK" mi??Biraz İNSAF sahibi olmak gerekmez mi???ABD MANDACISI ŞAHSI KOYVERİN GİTSİN!!!O işini 1947'de BAŞARIYLA yaptı....

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Abdurrahman Biçer:

      Aynı şeyi düşünüyorum Kınacı bey...

      Sil

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...