İlim ve teknolojide başları
döndürecek şiddette ilerlemeler olmaktadır. İlmin Sahibi hazinelerinin
kapılarını sonuna kadar açmış, taliplilerin isteklerini sonuna kadar
sağlamakta, tüm gelişmeleri (şan) insanlığın emrine sunmaktadır. Öğrensinler ve
bilsinler amacındadır. Kendisinden, kendisine -bilme- akışı.
Zanlar!!!
Zanlar nasıl oluşur? Bir
yanda ilim (hakikat) verileri öte yanda kendi beynimizdeki geliştirdiğimiz
zanlarımız. Doğumdan itibaren, aile, çevre, okul ve sair kitaplardan aldığımız
ve özümsemeden beynimize yerleştirdiğimiz bilgi kırıntılarının, kendi kendine
ve etki-tepki sistemi ile kendimizden bir parça oluşu. Doğruluğu, yanlış
olabileceği hakkında hiçbir sorgulama yapmadığımız ve zanlarımızın kollarına
bıraktığımız kendimiz. Zanlarımızla barışık bir halde ite-kaka, kimi topal kimi
aksak gittiğimiz hayatımız ve dünyamız.
Zanlarımız, içinde
yaşadığımız ışık almayan mağaramız. En kötüsü de, zanlarımızı din edişimiz.
Zanlardan kurtuluş, tersyüz etmekle mümkün. Bu nasıl olacak?
“Hevâsını (içgüdüsel dürtülerini – bedenselliğini –
kuruntuladığını) Tanrı edineni gördün
mü? Sen mi ona vekil olacaksın?” (Furkan/43)
Tek silahımız var elimizde;
İman.
Hakikate kucak açan,
hakikatin ilmini belleten, yolu insan, kalbi insan, Kâbe’si insan olan İman.
Sık vurgulanır Kur’an’ı
Kerim’inde. Sorgulamak, incelemek, düşünmek, tefekkür etmek, anlamak, bakmak…
iş bu eylemlerle varılacak İman’a., araştırarak, tahkik ile hakikate.
Akıl ve ilim, zanlarımızı
temizlerken asıl rehber.
Zanlarımız, ellerimizle
imal ettiğimiz putlar. Her bir zannın karşılığı, hakikatte küfre varış.
Öyleyse, tevhit kelimesinin hayat tarzı yapılabilmesi ve içselleştirilmesi ile
zanların (putların) kırılması halinde İman dairesinde yerimizi alabileceğiz.
Bir şartla, öğrenilen ilmin yeniden putlaştırılmaması.
Yapılan araştırmalarda,
inanan bir mümin ile inanmayan (ateistin) beyinlerinde farklılıklar görülmüştür
(scientificamerican.com) henüz sebep anlaşılamamışsa da, bu farklılık, bize
İmanın üstünlüğünü anlatmaktadır. Beyinden kırılan her put, beyinde
(dolayısıyla insan hayatında) yeni bir yapılanmaya gitmektedir. Temizlik
harekâtına hız verilmelidir. Belki buna “yerçekimi kanunu bulan ünlü ilim adamı Isaac Newton’un 19 yaşındayken
günahlarını listelemesi” gibi (9 Ocak 2012
Hürriyet), günahlarımızı listelemekle başlayabiliriz. Çünkü günahını bilemeyen,
küfrünü tanımlayamayan kalplerde İmanın yeşermesi mümkün görülmez. Bataklığı
tanımadan, onu kurutmaya meyletmek mümkün olmadığı gibi.
Taha Akyol’un tespitlerine
bakalım:
“İslam tarihinde iki bilim ve eğitim geleneği belirleyici oldu: Biri
deneysel bilimlerle ve felsefeyle ilgili ‘beyt’ül hikme’ (felsefe evi) ve
‘dar’ül ulûm’ (ilimler evi) geleneğidir. 12. Yüzyılın sonuna kadar bilimin
evrensel meşalesi oldular. Öbürü, toplumda inanç birliği sağlamak ve devletlere
hukukçu yetiştirmek için kurulan ‘medrese’ geleneği… Osmanlı kurulduğunda
‘dar’ul ulûm’ geleneği sönmüş medrese geleneği çoktan hâkim olmuştu. Medrese
hiçbir zaman felsefe ve bilimleri benimsemedi. Osmanlı’daki büyük
matematikçiler, mimar, hekim ve denizciler medreseden değil ‘enderun’dan ve bir
de usta-çırak ilişkileriyle yetişti, bir Ebul Vefa, bir İbni Sina çıkmadı.
Siyasi yapı da önemlidir, Roma medeniyeti de bir Aristo, bir Öklides
çıkaramamıştı! Var olan bilgiler devletin ve toplumun o sıralardaki pratik
ihtiyaçlarını karşıladığı için fazlasına pek ihtiyaç da duyulmadı, Avrupa’da
yeni bir bilimin geliştiğini, mağlup düştüğümüz savaşlarda fark ettik.”
(Taha Akyol, hürriyet, 28.05.2012)
Sanırım problemin,
bataklığın ipuçlarını bu paragrafta görüyoruz. Beyinlerimize yerleşen zanların
sonucu, ilmi dışlamak ve şeytanın isteği doğrultusunda yeniden tedrisatı
düzenlemek. Sonuç hüsran. ki, ancak ‘mağlubiyetler sonucu durumu fark etmek’!
Asıl mağlubiyet ise
unutuştur. “Tüm”ü unutuş. Tüm’ü unutarak, daima tümden geliş ve tüme varış
metotlarını, düşünce sistemine yerleştirip problemleri çözmeye uğraşmışız.
“Tüm”ü unutarak.
Rüstem Kocadurmuşoğlu:
YanıtlaSilSAYIN MAHMUT EMİN BEYEFENDİ, İSLAM DÜNYASININ BİLİMLERDEN UZAKLAŞARAK KENDİ ÖZÜNÜ NASIL YİTİRDİĞİ DÖNEMLERİ ÇOK ÇARPICI BİÇİMDE ELE ALMIŞSINIZ. SİZİ TEBRİK EDİYORUM. BU YIKILIŞI BİR PLAN VE PROJE KAPSAMINDA ELE ALARAK 2000 YILI BAŞINDA: "YÜZLEŞME TEORİSİ BİLGİ TOPLUMUNA DOĞRU" ADI İLE SERİ KONFERANSLARLA KOUNUYU GÜNDEME GETİRDİM 2002 YILINDA DA: "YÜZLEŞME DOKTRİNİ" ADI İLE KİTAPLAŞTIRDIM. BİR BÖÜLÜMÜ www.bilgeata.com WEB SİTEMİZDE YAYINDADIR. BİLİMLERİN NURLU YÜZÜNE ULAŞMANIN TEK YOLUNUN BİR PROJE VE CİDDİ BİR PLANLAMA İLE GERÇEKLEŞEĞİ HAKKINDAKİ TESPİTLERİM NE YAZIKKİ MEVCUT HÜKÜMET TARAFINDAN ALABAORA EDİLMİŞ, TÜRKİYE BİR DAHA BU CİDDİ KONUYA EĞİLEMEYECEK BİR YÖRÜNGEYE SÜRÜKLENMİŞ VE KONUDAN KONUDAN SOYUTLANMIŞTIR. İNŞALLAH AKILLI, ÖZ VERİLİ İKTİDARLAR GELİRSE BU KONU O ZAMAN ELE ALINIR VE ÜLKEMİZ BİLGİ ÇAĞINA ADIMINI ATAR. SELAM VE ESENLİKLER DİLERİM.Bilge Ata- Ξ̲̅ ✫TÜRKİYE Ξ̲̅✫