16 Ocak 2013 Çarşamba

‘İlim’ Yolunda ‘Zan’larımız



İlim ve teknolojide başları döndürecek şiddette ilerlemeler olmaktadır. İlmin Sahibi hazinelerinin kapılarını sonuna kadar açmış, taliplilerin isteklerini sonuna kadar sağlamakta, tüm gelişmeleri (şan) insanlığın emrine sunmaktadır. Öğrensinler ve bilsinler amacındadır. Kendisinden, kendisine -bilme- akışı.

Zanlar!!!

Zanlar nasıl oluşur? Bir yanda ilim (hakikat) verileri öte yanda kendi beynimizdeki geliştirdiğimiz zanlarımız. Doğumdan itibaren, aile, çevre, okul ve sair kitaplardan aldığımız ve özümsemeden beynimize yerleştirdiğimiz bilgi kırıntılarının, kendi kendine ve etki-tepki sistemi ile kendimizden bir parça oluşu. Doğruluğu, yanlış olabileceği hakkında hiçbir sorgulama yapmadığımız ve zanlarımızın kollarına bıraktığımız kendimiz. Zanlarımızla barışık bir halde ite-kaka, kimi topal kimi aksak gittiğimiz hayatımız ve dünyamız.

Zanlarımız, içinde yaşadığımız ışık almayan mağaramız. En kötüsü de, zanlarımızı din edişimiz. Zanlardan kurtuluş, tersyüz etmekle mümkün. Bu nasıl olacak?

“Hevâsını (içgüdüsel dürtülerini – bedenselliğini – kuruntuladığını) Tanrı edineni gördün mü? Sen mi ona vekil olacaksın?” (Furkan/43)

Tek silahımız var elimizde; İman.

Hakikate kucak açan, hakikatin ilmini belleten, yolu insan, kalbi insan, Kâbe’si insan olan İman.

Sık vurgulanır Kur’an’ı Kerim’inde. Sorgulamak, incelemek, düşünmek, tefekkür etmek, anlamak, bakmak… iş bu eylemlerle varılacak İman’a., araştırarak, tahkik ile hakikate.

Akıl ve ilim, zanlarımızı temizlerken asıl rehber.

Zanlarımız, ellerimizle imal ettiğimiz putlar. Her bir zannın karşılığı, hakikatte küfre varış. Öyleyse, tevhit kelimesinin hayat tarzı yapılabilmesi ve içselleştirilmesi ile zanların (putların) kırılması halinde İman dairesinde yerimizi alabileceğiz. Bir şartla, öğrenilen ilmin yeniden putlaştırılmaması.

Yapılan araştırmalarda, inanan bir mümin ile inanmayan (ateistin) beyinlerinde farklılıklar görülmüştür (scientificamerican.com) henüz sebep anlaşılamamışsa da, bu farklılık, bize İmanın üstünlüğünü anlatmaktadır. Beyinden kırılan her put, beyinde (dolayısıyla insan hayatında) yeni bir yapılanmaya gitmektedir. Temizlik harekâtına hız verilmelidir. Belki buna “yerçekimi kanunu bulan ünlü ilim adamı Isaac Newton’un 19 yaşındayken günahlarını listelemesi” gibi (9 Ocak 2012 Hürriyet), günahlarımızı listelemekle başlayabiliriz. Çünkü günahını bilemeyen, küfrünü tanımlayamayan kalplerde İmanın yeşermesi mümkün görülmez. Bataklığı tanımadan, onu kurutmaya meyletmek mümkün olmadığı gibi.

Taha Akyol’un tespitlerine bakalım:

“İslam tarihinde iki bilim ve eğitim geleneği belirleyici oldu: Biri deneysel bilimlerle ve felsefeyle ilgili ‘beyt’ül hikme’ (felsefe evi) ve ‘dar’ül ulûm’ (ilimler evi) geleneğidir. 12. Yüzyılın sonuna kadar bilimin evrensel meşalesi oldular. Öbürü, toplumda inanç birliği sağlamak ve devletlere hukukçu yetiştirmek için kurulan ‘medrese’ geleneği… Osmanlı kurulduğunda ‘dar’ul ulûm’ geleneği sönmüş medrese geleneği çoktan hâkim olmuştu. Medrese hiçbir zaman felsefe ve bilimleri benimsemedi. Osmanlı’daki büyük matematikçiler, mimar, hekim ve denizciler medreseden değil ‘enderun’dan ve bir de usta-çırak ilişkileriyle yetişti, bir Ebul Vefa, bir İbni Sina çıkmadı. Siyasi yapı da önemlidir, Roma medeniyeti de bir Aristo, bir Öklides çıkaramamıştı! Var olan bilgiler devletin ve toplumun o sıralardaki pratik ihtiyaçlarını karşıladığı için fazlasına pek ihtiyaç da duyulmadı, Avrupa’da yeni bir bilimin geliştiğini, mağlup düştüğümüz savaşlarda fark ettik.” (Taha Akyol, hürriyet, 28.05.2012)

Sanırım problemin, bataklığın ipuçlarını bu paragrafta görüyoruz. Beyinlerimize yerleşen zanların sonucu, ilmi dışlamak ve şeytanın isteği doğrultusunda yeniden tedrisatı düzenlemek. Sonuç hüsran. ki, ancak ‘mağlubiyetler sonucu durumu fark etmek’!

Asıl mağlubiyet ise unutuştur. “Tüm”ü unutuş. Tüm’ü unutarak, daima tümden geliş ve tüme varış metotlarını, düşünce sistemine yerleştirip problemleri çözmeye uğraşmışız.

“Tüm”ü unutarak.

1 yorum:

  1. Rüstem Kocadurmuşoğlu:

    SAYIN MAHMUT EMİN BEYEFENDİ, İSLAM DÜNYASININ BİLİMLERDEN UZAKLAŞARAK KENDİ ÖZÜNÜ NASIL YİTİRDİĞİ DÖNEMLERİ ÇOK ÇARPICI BİÇİMDE ELE ALMIŞSINIZ. SİZİ TEBRİK EDİYORUM. BU YIKILIŞI BİR PLAN VE PROJE KAPSAMINDA ELE ALARAK 2000 YILI BAŞINDA: "YÜZLEŞME TEORİSİ BİLGİ TOPLUMUNA DOĞRU" ADI İLE SERİ KONFERANSLARLA KOUNUYU GÜNDEME GETİRDİM 2002 YILINDA DA: "YÜZLEŞME DOKTRİNİ" ADI İLE KİTAPLAŞTIRDIM. BİR BÖÜLÜMÜ www.bilgeata.com WEB SİTEMİZDE YAYINDADIR. BİLİMLERİN NURLU YÜZÜNE ULAŞMANIN TEK YOLUNUN BİR PROJE VE CİDDİ BİR PLANLAMA İLE GERÇEKLEŞEĞİ HAKKINDAKİ TESPİTLERİM NE YAZIKKİ MEVCUT HÜKÜMET TARAFINDAN ALABAORA EDİLMİŞ, TÜRKİYE BİR DAHA BU CİDDİ KONUYA EĞİLEMEYECEK BİR YÖRÜNGEYE SÜRÜKLENMİŞ VE KONUDAN KONUDAN SOYUTLANMIŞTIR. İNŞALLAH AKILLI, ÖZ VERİLİ İKTİDARLAR GELİRSE BU KONU O ZAMAN ELE ALINIR VE ÜLKEMİZ BİLGİ ÇAĞINA ADIMINI ATAR. SELAM VE ESENLİKLER DİLERİM.Bilge Ata- Ξ̲̅ ✫TÜRKİYE Ξ̲̅✫

    YanıtlaSil

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...