23 Ocak 2013 Çarşamba

Böyle Çalışmalıyız



(haberiniz.com.tr)’de yayınlanan (‘İlim’ yolunda ‘zan’larımız) başlıklı yazımızı zahmete girip okumuş Fahrettin Öztoprak Bey. Okuduktan sonra da şu yorumu yapmıştı yazının altındaki yorum bölümüne : “Hevâsını (içgüdüsel dürtülerini – bedenselliğini – kuruntuladığını) Tanrı edineni gördün mü? Sen mi ona vekil olacaksın?” (Furkan/43). Bu ayet çok güzel, bazı gerçekleri de açıklıyor. Anlamı: Kim ki hevesine, yani kendi cinsel ya da çıkar hesap gözeten isteklerine boyun eğip, bunu Tanrı'ya mal ederse... İşte onu gördün mü?... Sen mi ona vekil, yani kefil olacaksın?" demektir herhalde, yanlışım mı var?”[1]

Anladığım kadarıyla Fahrettin Hoca durmamış, kalmamış burada ve düşünmeye devam etmiş. Zaten tefekkür böyledir, kalamaz bir yerde, devam eder. Yeni fikirler, fikirlerin üzerinde gelişir. Böyle değilse, kopya çekmek demektir, olduğu gibi alıp kullanmak ve bırakmak demektir. Bu durumun hiçbir kıymeti yoktur. Beyin canlıdır, daima hareket halindedir, üretir, üretir. Yeter ki, gıdasını eksik etmeyelim. Fahrettin Bey, düşünme eylemi sonucu oluşturduğu bir metni Face Book sayfasında yayınladı:

Bırakın kuran Arapça kalsın. Zaten Allah "biz bu kitabı Arapça olarak indirdik" demiyor mu? Mehmet Akif çok haklıymış. Onun dediği gibi, Kuran Türkçeye çevrilemez, çevrildiği zaman kıyamet kopar. Benden söylemesi. İsterseniz deneyin. Mideniz kabul ederse çevirisini okuyun. Vallahi az kalsın bende din iman kalmayacaktı, ona göre. Kuran insanlığa inmemiştir, Türklere hiç inmemiştir, Araplara inmiştir. Bundan emin olun. Arapların örfünü ve âdetini içerir, ama biz Türkler Kuran’a ve hazreti Muhammed’e inanırız. Bunda da bir hikmet vardır. Bırakın, kuran duvarlardaki çivilere asılı bez kaplarında kalsın. Bırakın Kuran ölüler için mezar başlarında okunsun. Bırakın, Kuran bizim nazarımızda tertemiz kalsın. Onunla birlikte hazreti Muhammet de tertemiz kalsın. Fazla detayına girmeyin. Benim meşrebim o kadar geniş değil, yok eğer ben Kuran’ın Türkçesini öğreneceğim diyorsanız, bu sizin bileceğiniz iş. İmanınızı kaybetme tehlikesi her an karşınıza çıkar. O nedenle merakınızı bastırın ve Kuran’ı kendi haline bırakın, pişman olmazsınız. Kelime-i şahadetin Türkçesi "la ilahe illallah, Muhammed Resulullah"tır. İsterseniz buna kelime-i tevhit, isterseniz iman etmek, yani iman getirmek deyin. Biz eşhedü'den ne anlamayız. Çünkü Allah’a eş koşmaktan uzağız. eşhedü'yü okurken gerisini getirememek de var. Bu nedenle "la ilahe illallah, Muhammed Resulullah" deyin yeter.”[2]

Bu yazıyla birlikte, adı geçen yazımız altındaki yorumunu da şu şekilde değiştirdi: “Hevâsını (içgüdüsel dürtülerini – bedenselliğini – kuruntuladığını) Tanrı edineni gördün mü? Sen mi ona vekil olacaksın?” (Furkan/43). Bu ayet çok güzel, bazı gerçekleri de açıklıyor. Türkçesi bu ise bir diğer anlamı: Kim ki hevesine, yani kendi cinsel ya da çıkar hesap gözeten isteklerine boyun eğip, bunu Tanrı'ya mal ederse... İşte onu gördün mü?... Sen mi ona vekil, yani kefil olacaksın?" demektir herhalde, yanlışım mı var? Bu bir çarpıtma değildir, anlamın bir diğer anlamıdır. Bu nedenle Kuran ayetlerini kendi haline bırakalım, Mehmet Akif'in dediği gibi, Türkçe değil, Arapça okunsun.”[3]

*******

Çarpık gibi görünen bir düşünce tarzını anlatırken de doğrulara varılırmış. (ki, bu durum ilmi bir tarzdır. Misal: Evrim Teorisi)

Güzel örnek bu yazı.

Fahrettin Bey, aslında akıllı, çalışkan bir zat. Düşünen, ‘düşünce işçisi’[4]. Düşüncelerine saygılı olmak ve anlatmak istediklerini anlamaya çalışmak ve de üzerinde fikir-düşünce geliştirmek bize düşer. Anlattıkları birilerinin söyleyemedikleridir. Cesaretle düşüncelerini ortaya koymak yürek ister. Bu fikirler aslında, kahir ekseriyet tarafından tekfir edilebilir düşüncelerdir. Bize göre söylemesi, söylenmesi iyidir.

Düşünmeden varılan iman taklittir. Taklit küfürdür, şirktir. Fahrettin Bey doğru yoldadır.

Kelimelerle başlar hayat, düşünce hayatı. Usta bir cerrahın, çalışırken kalp üzerindeki, neşter darbelerine benzer kelimeler üzerinde fikir jimnastiği yapmak. Yardıkça karnını kelimenin, manalar fışkırır gözeden. İster alır içselleştirip, kendine ait yaparsın, istersen serbest bırakır sahipsiz akar gider yaylaklara.

Bu itibarla, Fahrettin Bey’in çalışma azmini alkışlıyorum. Düşünce üretmeye devam diyorum. Kim ne derse desin, fikirler bir gün yeşerip gelişecektir.

Face Book sayfasında yazılan metinde çok ince mesajlar var, üzerinde uzun uzun konuşulup bir yerlere varılması gereken. Bu yazının konusu değildir. İleriki günlerde, eğer fırsat düşerse yeniden konuya dönülmesi yerinde olur.

Bendeniz, Fahrettin Öztoprak Bey’in bu çabasını alkışlıyor ve sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.


[1] 11.1.2013 tarihli yorum.
[2] 12.1.2013 tarihli Face Book yazısı
[3] 12.1.2013 tarihi, Fahrettin Beyin yazıya yeni yorumu
[4] Bu tabir Emrah Bekçi’ye aittir.

1 yorum:

  1. Düşüncenin motoru tecessüstür...
    Düşüncenin önündeki en büyük engel de "Acaba ne derler" düşüncesiyle, mensup olduğu fikir grubunun genel kabulleri ile çelişen fikirleri dillendirmekten çekinmektir...
    Sayın Öztoprak'da hem tecessüs var, hem de olabildiğince cesur, genel kabulleri sorgulayabiliyor...
    Bir övünme payı çıkarayım kendime; Fahrettin ÖZTOPRAK okul arkadaşım..

    YanıtlaSil

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...