14 Ocak 2013 Pazartesi

Bir Vasfı ile Türk’ün Tarifi



İşinde gücündedir, işi ‘halka hizmet’ gayesine endekslidir.  Aklına eseni hemen yapar, avare tanımlaması onun için uygun olup, ihtiyaçlarını kendi becerisi ile karşılar, kimseye yalvar-yakar değildir, dünyada onu üzebilecek bir hadise henüz meydana gelmemiştir, kimseye bir ihtiyacını söylemez, kimseye acıyarak bakmaz, kimsenin haline gülmez…

Bir tipi ortaya çıkarma denemesi değildir okuduğunuz yazı. Dünyada benzerlerini çok gördüğümüz ve her yanda karşılaşabileceğimiz türden insanlardan birisidir mevzuu bahis olan kişiler. Güzel bir tanımlamamız vardı onlar için söylenen: “Eli boş gönlü hoş”. Gönlü ‘hoş’ tutabilmenin ilk şartının ‘el’inin boş olması gerektiği hemen anlaşılıyor.

“El” kelimesini, sahip olunan, sahiplik iddiasında bulunulan, sahipliğini ilan eden… Gibi manalarla anlarsak söylemek istediğimiz ortaya çıkar. Eski hikâyelerde sıkça rivayet edilen bir hal vardır. ‘Elinde avucunda’ ne varsa dağıtmak. İşte bu cümledeki el’dir anlatılan. Verdikçe, dağıttıkça bereketin arttığı bir durum. Hep söyleriz ya, ‘sevgi paylaştıkça çoğalır’, söylenmek istenen budur. Paylaşmak, sana ait olmadığını bildiğin ve fakat senin yedinde bulunan (mal, bilgi) ları sahiplerine iade etmek, gerçek sahibine vermek, istenen ve arzulanan bir haldir.

“Gerçek âşıklar geçer imiş canını atıp
Ethem gibi yağmaya verip malını atıp
Hu Hu diye Hak zikrini diyip hoşlanıp
İman tasdik kılıp bağını kebap etti”
(Ahmet Yesevi)(Not: Hasan Onat yazısından alınmıştır)

Kuvvetli rüzgârın önünde, ona uyup çaresiz sürüklenen kuru bir gazel gibi, tanımı yabancınız değildir. Gazeldeki ‘hoş’luk, senin gönlüne yerleşecek ki, ‘el’ini boşaltabilesin. ‘El’in boşalınca da, gönüldeki ‘hoş’luk kendiliğinden kurulacaktır. Bu noktada ‘gönüllülük’ esastır. Gönüllü olunamasa da, elinden bir şey gelmez, sonuçta zaten zorla da olsa nen var, nen yok tamamı alınacaktır. Yiğit olan gönüllü olarak devreder, teslim olur.

Hz. İbrahim’e rüyasında hatırlatılır verdiği söz. Oğlu İsmail’i kurban etmelidir. İsmail’e durum bildirilir. Tereddütsüz kabul eder İsmail. Gönüllü olarak, ortaya kor malını! Aksi mümkün değildir, gönül hoşluğu bunu gerektirir. Gereken ise hiç düşünülmeden kabul edilir. Metin Boşnak, “Aşka Dair” başlıklı yazısında şunları söyler: “Yar olmak, gönüllü ve gönülden yarım olmaktır. Kendi yarımındaki eriyikle varlığını yeniden tanımlar yâren…
Bir kadehten diğerine akan ve fakat her doluşta kalıbını sarhoş eden bir şaraptır aşk” ve yazısını şu muhteşem cümle ile bitirir. “Aşk olsun! Ölüm ne ki!” (30 Kasım 2010, egemen gazetesi)


Birey ve toplum iç içe, birlikte yaşamaktadırlar. Bu hayat içerisinde birbirleri arasında iletişim, etkileşim süreklidir. Nasıl oluyor da, Peygamber’in bildirdiği ‘Bilgi’ler, aynı insan grupları içinde farklı algılanıp, farklı farklı sonuçlara varıyor? Kimi, şakidir, kimi said, kimi arsızdır, kimi hırsız… Kiminde hırs, öfke, kin, kıskançlık, cimrilik hâkimdir, kiminde iyilik, güzellik, doğruluk, sevgi, cömertlik, tevazuu hâkimdir. Nasıl oluyor?

Kur’an’ı Kerim’in bildirdiği hakikat bilgisinin üstünü örtenler, dünyalıklarından azalma istemeyenlerdir. Menfaatlerine ters geldiğini sanırlar. Olumsuz düşünceleri daima beyinlerini işgal ederek, esaret hayatı yaşadıklarından ne yaptıklarını da bilemez haldedirler. Bu itibarla Kur’an’a ve Peygamberin tebliğine düşmanlık yaparlarken zevk içindedirler. Hırsları ve tamahları hakikate gözlerini kapatmıştır. Ne yaptıklarını bilemez haldedirler. Veya yaptıklarının (eylemlerinin, inançlarının) doğru olduğunu sanırlar.

Taa ki, hidayet vasıl olana dek. Hidayete erenler ise, Nuh’un gemisindekiler gibi korkudan azadedirler. İlim deryası üzerinde sonsuzluk hayatını yaşamaktadırlar. Ki, bunlar “eli boş, gönlü hoş” takımındandırlar. Ölüm onlara gülümser, onlar ölüme.

Aşk hali içinde sürülen bir dilim (yeteri kadar, fazlası ile değil) ekmekle, şükürlerini yaşarlar.

Muhterem Samia Ayverdi Hanımefendi’nin öğütleri ile noktalayalım yazımızı:

“Ölçün doğruluk olsun, aleyhine dahî olsa doğruyu söylemekten çekinme.

İnsanların kusurlarını gözünde büyütme, onların kabahatlerini değil meziyetlerini görmeye çalış.

Arabulucu ol, arabozucu olma.

Gayeli ve kararlı ol. Gel-geç tabiatlıların ideallerine eriştikleri görülmemiştir. Onun için azimli ve sebatkâr ol. Herhangi bir mes’eleyi sükûnet ve hoşlukla hâlletmeyi âdet et.

Sakin, mülâyim ve hesaplı konuş. Ağır, kırıcı ve geri dönülmez sözden çekin. Vakarlı ve haysiyetli ol. Fakat alıngan olma.” (Her Nefes Dergisi, Mart 2012 sayısı’ndan)

NOT: Bu öğütler, ‘eli boş gönlü hoş’ olanı (Türk’ü) tarif etmektedir.

1 yorum:

  1. Yasemin Akbel Padmini :

    Ne Mutlu TÜRKüm Diyene !

    YanıtlaSil

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...