Hiç çekinme, korkulacak bir
şey yok,
Aç gözlerini;
Açabilirsen kararlılıkla,
göreceğin, görebileceğin aslında kendinsin. Karanlığın içinde debelenen sensin,
o karanlık ise kalın duvarlarla örülmüş, derin mağaranın isleri, isler tarih
boyunca algıların, algılar ise, zifiri karanlık mağaranın duvarları…
Mağara denen çevredir
aslında. Her ne olup bitiyorsa etrafında, sana ne gibi, nasıl bir bilgi zerk
ediyorsa onlardır. İstersen statüler de diyebiliriz buna. İçine tıkıldığımız ve
altından köşk sandığımız statülerimiz, bizi mağaramızın içine sıkı sıkıya
bağlayan statülerimiz. Aslında mağara dünyanın kendisidir. Mağara karanlığını
yıkıp geçecek ‘ışık’ var, bize, ampule doğru elektriği götürecek mekanizmayı
açmak kalıyor. Bir dokunuşla hayatımıza ‘ışık’ dolacak. Mağaramız aydınlanacak.
Belki, bir yolu da mağaranın kalın duvarlarını yıkmak, elde alet yok, yerde
bulduğumuz kırık dökük çer çöple yapacağız bunu. O duvarı yıkıp geçene er
derler.
Haydi, iş başına.
Okumakta olduğunuz bu
yazıda kalem, tam da burada durakladı. Dostlara müracaat edelim dedik ve
Facebook sayfalarına taşıdık, altında da şu not vardı: “Yazı böyle başlıyor, devamı
arkadaşlarımızın katkısıyla… Haydi, bir omuz verelim.” Yaklaşık
yirmi dört saat sonra bu sayfayı yeniden açmak lüzumu oldu. Müracaat ettiğim
tüm sayfalardan eli boş dönmüştüm.
İmdada Ömer Hayyam yetişti:
“Bu zamanda az dostun olsun, daha iyi. / Herkesle uzaktan hoş beş edip
geçmeli. / Can gözünü açınca görüyor ki insan / En büyük düşmanıymış en çok
güvendiği.”
Hakikat her devirde
söylenir, farklı kelime, yorum ve anlatımlarla da olsa hep aynı mesaja ulaşır.
Önemli olan, söylenilenin anlamının ne olduğunun fark edilmesidir.
İki türlü anlatılabilir
‘dost’.
Gerçek dost(lar), sahte
dost(lar) edindiklerimizdir. ‘Allah Dostlarını’ dost edinmekle karanlıklarımızı
deleriz, parçalarız kalın duvarları. Bunların dışındakiler ise dünyevi, dünya
için, sahte, karanlık, ışıksız, nursuz, kuru, ölü… İşte yazının birinci
bölümünde anlatılan karanlıkların sebepleri. Mağara çevresine örülen kalın
duvarlar. Ve bu duvarlar hep kendi elimizle ördüklerimizdir, hayranlıkla
başkalarından alıp hayatımıza işlediklerimizdir. Gözümüzü Hakk’a kapatmamız,
hakikate karşı pehlivanlık arayışımız. Elbette yenilgi mutlaktır.
Kaçıp baş başa kalmak bir
zorunluluktur, anlayabilmek, yaşayabilmek için hem kendini ve hem de kendiyi.
Bunun için lazım olan, yeni bir mağara, yeni bir sığınak, yeni bir müracaat
kapısıdır. Yine kendi ellerimizle örebileceğimiz şeffaflık, zarafet, kibarlık,
yumuşaklık kalesi, mağarası olacaktır. Sessizlik, mananın, ilhamın arkı olacak,
sükûn rahleden yükselen mihver olacaktır. Kurulacak bu oda da insan olmanın,
hâsılı Türk olmanın idrakine varılıp, için için gözyaşları dökülecek,
basamaklar tırmanılırken farkına bile varılamadan, gözyaşına Sebep ile
münasebet, Rahmaniyeti ile tecelli edecek ve her surette görünenin ve verenin
kendisi olduğunu idrak ettirecektir. İşte kurtuluşun başlangıcı.
Eski mağaranın yıkılışı ve
yeni mağaranın inşası.
Yeni mağara kaçış yeri,
kopuş yeri, buluş yeri.
Hayyam’ın “Herkesle uzaktan hoş beş edip geçmeli”
dediği mevki.
Metin Boşnak Egemen
Gazetesi’ndeki köşesinde 1 Aralık 2010 tarihinde şunları yazmış:
“Mecnun’suz Leylâ sürgündür; Leylâ’sız dünya, cinnetin zindanıdır
Mecnun’a. Şems’ten ayrı Mevlânâ, dosttan ayrı yüzülen posttur. İsterse, güneşin
ışığıyla varlığını ışıklandırsın, o gidince yine hilâle dönüşür. Işıyan
çehresinden çok, kanayan karanlıkları vardır. ‘İtaati
Âdem’den, aşkı Şeytan’dan’ öğrenmenin
sırrıdır kopuş.”
Her yanık dilde bir kopuş,
bir ayrılış, bir yaralanma, bir haykırma duyulur. Acısı olan, hüznü olan, derdi
olan her yanık dilde…
Atila Göray :
YanıtlaSilİşte gerçek sevginin gücünün vede anlamının ne olduğunun farkındalığı..Aşk ve sevgide Allahın memnuniyetini kavrayamamaktır, sevgini ve aşkın değerinin bilinmemesi.Ve Aşka ve sevgiye yapılan kıymetsizleştirme ve ihanet girişimleri...
Semih Karabey:
YanıtlaSilşimdi bu aşk mı? yoksa acı mı?
Harun Meral:
YanıtlaSilMartı kanadında ışıyan gün.
Seslendiğim sağır duvarlar.
Bütün bu tezatları tevekkülle mi karşılamam gerek. Her şeyin kendi gölgesinde var olduğu bir geçici alemde, neyi arıyorsam aslında o yum ben
Günümüz insanı bu, bireyselleşeyim derken mağaraya tıkılmış...
YanıtlaSilTıkılmamış,
SilKendi eliyle yaptığı mağaraya, kendi isteği ile,
Bilerek ve isteyerek girmiş.
Sonra da,
Mutlu bir şekilde Hayatına devam etmiş. Şikayetsiz, sıkıntısız. Ama sevgisiz, ama ...
Böle.
Saygılarımla Erkan Sezgin... ne iyi ettiniz de geldiniz.
Emrah Bekci:
YanıtlaSilGülce
Uçurumun kenarındayım Hızır
Ulu dilber kalesinin burcunda
Muhteşem belaya nazır
Topuklarım boşluğun avcunda
Derin yar adımı çağırır
Dikildim parmaklarımın ucunda
Bir gamzelik rüzgâr yetecek
Ha itti beni, ha itecek
Uçurumun kenarındayım Hızır
Civan hazır
Divan hazır
Ferman hazır
Kurban hazır
Uçurumun kenarındayım Hızır
Güzelliğin zulme çaldığı sınır
Başım döner, beynim bulanır
El etmez
Gel etmez
Gülce'm uzaktan dolanır
Uçurumun kenarındayım Hızır
Gülce bir davet
Mecaz değil
Maraz değil
Gülce bir afet
Peri değil
Huri değil
Gülce beyaz sihir
Gülce ölümcül naz
Buram buram zehir
Yar yüzünde infaz
Bir gamzelik rüzgâr yetecek
Ha itti beni, ha itecek
Güzelliğin zulme çaldığı sınır
Uçurumun kenarındayım Hızır
Ben fakir
En hakir
Bin taksir
Ateşten
Kalleşten
Mızrakla gürzden
Dabbetülarz'dan
Deccal’dan, yedi düvelden
Korku nedir bilmeyen ben
Tir tir titriyorum Gülce’den
Ödüm patlıyor Gülce’ye bakmaktan
Nutkum tutuluyor, ürperiyorum
Saniyeler gözlerimde birer can
Her saniyede bir can veriyorum
1981
Ömer Lütfi Mete
Harun Meral:
SilBu şiiri yazıyla beraber okuyup tefekküre dalmak.
Abdurrahman Biçer :
YanıtlaSilMağara...
Zerdüşt de Mağarada anlatmaya çalışıyordu Çobana "Üst İnsan"ı yani belki de "Aşkı Şeytan'dan öğrenmeyi"... Anladığım kadar "İtaati Adem'den öğrenmeyi" değil...
İnsan "İDRAK" e sahip olmadıkça içine sıkıştığı karanlık HAYAT MAĞARASI nın duvarlarını hiç yıkabilir mi?...
Önce "İDRAK"...
Rahmetli Dündar Taşer Ağam:
"...Palamutun İKİ gözünden BİRİSİ..." olarak tarif ederdi. Fakat biz bunu henüz anlayamadık...
Zulmederken sevdiğimizi zannettik...
Severken ise boğarak yok ettiğimizin farkına varamadık...
Dündar Taşer Ağamın da zamanlar öncesinden işaret ettiği gibi İNSANIN KURTULUŞU; Palamutun iki gözünden birisi ile bakabilmekte ve idrak edebilmektedir...