İnsan yaşamıyorsa evde,
parkta, bahçede cehennemdir orası. Okulu, camiyi, kışlayı, evi, malikâneyi
şereflendiren, şerefli kılan yapıların büyüklüğü, ağaçların güzelliği, duvar
renklerinin muhteşem uyumu, binanın ihtiyaçlara cevap verebilen usta mimarların
elinden çıkmış olduğu filan değildir, mekânların şerefi, mekânları
kullananlarla, mekânlara girip çıkanlarla ilgilidir. Şeref İnsan’a has bir
hususiyettir.
Ne zaman ki, unuttuk
İnsanı; binaları, parkları, bahçeleri, elbiseleri, devlet kademelerindeki
makamları, parayı-pulu şerefimiz diye, onurumuz diye anlattık çocuklarımıza, o
vakit kaçtı bizlerden şerefte, haysiyette.
Parkları çocuklarımıza
yasakladık, kütüphaneleri öğrencilerimize kapattık, bahçeleri komşularımıza
kilitledik, evlerimizi misafirden soyutladık, sofralarımızı fukaradan hali hale
getirdik… Hala biz diyoruz, hala kültürümüz söylüyoruz, hala Türk Kültürü
büyüktür yaygarasındayız. Neler oldu bize?
Üç aydır bir muhitte
oturuyorum. Kapısının önünden geçtiğim on iki katlı bir apartman var. Belli ki,
zengin kesime ait, koca koca dairelere sahip bir ev. Oto parkında pahalı
otomobillerin park ettiği, harcamalarının hesapsız yapıldığı bir malikâne. Evin
önündeki bahçenin etrafı duvar ve üstüne demir yapılarak mahalleye yasaklanmış.
Kocaman bir demir kapı yapmışlar, kapının sağında, solunda ve hemen üstünde üç
tabela asılmış. Şunlar yazıyor. “Apartman
sakinlerinin dışında yabancıların bahçeye girmesi yasaktır”.
Bir tabela yetmemiş, üç tane birden asılmış. Oradan geçtikçe bakıyorum. Bahçe
düzenlenmiş, çeşitli ağaçlar dikilmiş, çim ekilmiş, bakımı güzel, sulanıyor,
düzeltiliyor. Fakat insan yok, ruh yok. İnanır mısınız hiçbir insan görmedim
orada. YASAKlanmış.
Profesör Metin Boşnak; “Külli bakan mantık teleskopik bakar,
mikroskobik olarak da görür. Bu sadece eski külliye ile sınırlı bir uygulama
değildir. Modern hayata bakışta da kendini göstermiştir. Toplum külli bakmayı
bıraktığı için, devasa siteler yapsa da, siteyi “başı sokacak” mekânlardan
ibaret görmeye başlamış, siteler arası uyumu zaten aklına bile getirmemiştir.
Yolları, park alanları ve hatta temel ortak kullanım alanları zihinde hal’
edilmiş, sitedeki market haricinde hepsi bırakılmıştır. Yani toplumun zihni
daralmıştır, ortak paylaşım alanı tüketime indirgenmiştir.”
(21.09.2012/Gazeteport)
Unutmak kendi ile başlar,
önce kendini unutturur.
Kendini öğrenmeyi hatırına
getiremeyen insanlar için ne Yaratan vardır ne de gönderilen emirler. Bunların
bir önemi yoktur. Sadece kendi bedeninin (hayvani taraf) dünyadaki
ihtiyaçlarının giderilmesi için çabaları vardır o kadar. Bedenden başka, yani
hayvani yaratılış ve onun beslenmesinden başka bir düşünceleri ve çabaları
yoktur. Birikimleri sadece kendilerinin geleceği (sanki geleceği varmış gibi)
için harcanılır. Başkalarının da yaşadığı asla düşünülmez. Aslında dünya
kendisinden ibarettir. Kendisi yoksa eğer diğerleri de yok olsun. Yaptığı
ekmek, çorba, diktiği ağaç, çimen hep kendisi içindir. Böylelikle kendi
hayatını kendi eliyle zindana çevirir. Herkesi hırsız, âlemi aptal, cümleyi
düşman görür. Belki de, kendisi hırsız, aptal ve kendisine düşmanlıklıdır. Bu
durum sirayet edici bir haldir. Dostları ile (yok ya), arkadaşları ile (yok
ya), hısım akrabası ile konuşmalarında hep bu durumdan bahsedilir. Böylece
hastalık onlara da sirayet eder. Halka genişledikçe de bütün toplum hastalıklı
bir hal alır. İşte bu sebeple söylüyor Boşnak Hoca “toplumun zihni daralmıştır” diye. Zihni daralan
toplumun kurtuluşu ise nesillerin devretmesi ile kabil olabilecektir. Bu ise,
nesillerin korunması programlarının uygulanması, öğretmenlerin aşırı titizlikle
seçilmesi, eğitim programlarının âlimlerin elinden çıkması durumlarında mümkün
olabilecektir.
Mekânlarınızı açınız
insanlara. Sofralarınızı serin insanlara. İnsanın yaşamadığı, insanların
gezelemediği, çocukların oynamadığı mekânlar cehennemdir.
Nasıl söylüyordu meşhur
Türkümüz:
“Neyleyim köşkü, neyleyim
sarayı
İçinde salınan yar olmayınca”
…
Harun Meral :
YanıtlaSil"Unutmak kendi ile başlar. Önce kendini unutur insan" muazzam bir tesbit. Buradan hareketle, kendini unutan insan çevresine akrabalarına dostlarına yabancılaşacaktır. Yabancılaşmayalnızlığı doğuracak. Bu durumda en güzel mekan zindan hükmünde olacaktır. Mekan insanla güzelleşir, insan olmayan varlıkların en konforlu mekanda bulunması ne anlam ifade ederki.
Allahı tanıyan ve ona iteat eden insan, insan gibi yaşayan insan en köhne yerde bile yaşasa mesuttur,bahtiyardır. İnsanlıktan uzaklaşmış ,Allahı unutmuş insan saraylarda bile olsa bedbahttır
Ali Haydar Zülfikar:
YanıtlaSilLüksün ve israfın kelepçeleri ile kendini bağlamış insanın , başkalarının göz yaşı üzerine bine ettiği sahte mutluluğu uzun sürmez.
Gazi Çevik:
YanıtlaSilKaleminize, yüreğinize sağlık Mahmut Emin bey.
"Mekânlarınızı açınız insanlara. Sofralarınızı serin insanlara. İnsanın yaşamadığı, insanların gezelemediği, çocukların oynamadığı mekânlar cehennemdir."
Bunun olması için insana muhabbet duymak gerek.
Abdurrahman Biçer:
YanıtlaSilNecip Fazıl "Sakarya" sında: "İnsan bu: Su misali akar ya!..."
Bir başka akil adam ise: "İnsan yaratılarak başı boş bırakılmamıştır" diyor...
----------------------------------------
Başlangıçta Allah'ın (cc) sözüne karşılık: "Ben taşırım" diye ortaya çıkan insan; şimdi artık Ahsen-i Takvim ve Esfel-i Safilin gibi iki kutup arasında bocalayıp duran bir garip varlık haline dönüştü. Yani Ruhi Varlığı ile Nefsi Varlığı arasında çırpınıp duruyor...
----------------------------------------
Demek ki bu sebeple oluklar çift:
"Birinden Nur akar, diğerinden Kir..."