Garibanların üstüne
silahlarını kustular,
Alçaklar.
Otuz Dördü birden, bir
birlerine yakın orta yere
Yığılıverdiler. Öylece.
Polisler, silahlarını
indirmedi bir türlü.
Korkularından sebep.
Hareketsiz cesetler, dağ cesameti
kazanıp,
Katillerinin üstüne lanet
yağdırdılar.
Korkunun sebebi buydu.
Sonra bir akıllı çıktı
aralarından.
“Bunlar öldü yaa… İndirin
silahlarınızı.”
Bir telaş kapladı cihanı.
Üstlerine haber ettiler.
Arka sıralarda ‘patron’
kılıklı biri;
Kıs kıs gülerken, cüzdanını
okşuyordu.
Cenaze arabaları, hasta
nakil araçları,
Üst görevli polis
elemanları, savcılar, hâkimler…
Ve ahali…
Doldurdu meydanı.
Ölü yakınları çoktan
başlamıştı ağıtlara.
Mezarcılar kazmalarını
salladılar derin çukurlara.
Sorgular, incelemeler.
Ne de çabuk bitti.
Dünyalara sahip olmayı
azmetmiş caniler,
Bütün suçları, Hakk aramak
olan
Otuz Dört masumu
katlettiler.
Böyle bir acıyı dünya ne
duydu, ne de gördü.
Devr-i kölelikte bile.
Aç gözlü gaddara inat,
Zalimin zulmüne inat,
Masumun ah’ı, garibin
duası, yetimin gözyaşı,
Alt üst eder projeleri,
Kurulur bir gün;
Vaat edilen Hakk düzeni.
Aydemir Sezginer:
YanıtlaSilmedeniyeti temsil ettğini söyleyenler işte bu canavarlar. akif (medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar derken, doğruyunsöylemiş, sanki bu vahşeti yaşamış gibi