13 Ağustos 2012 Pazartesi

Cumhurbaşkanlığı Adaylık Savaşları



Öteden beri tartışılıyor. Cumhurbaşkanı’nın görev süresi beş yıl mıdır, yedi yıl mı? Hükümet bir yasa ile düzenledi. Beş yıl olarak kanun çıkartıldı. Anayasa Mahkemesi’ne gidildi. Mahkeme, Cumhurbaşkanı’nın görev süresinin yedi yıl olduğuna ve sonraki seçimlere de katılabileceğine hükmetti. Erkler savaşı adeta.

Savaş, basın üzerinden sürdürüldü sonraları. Hükümet yanlıları, Beyefendinin Devlet Başkanı olabilmesi için her türlü yayını yaptılar. Bu arada da, mevcut Cumhurbaşkanı’nın asla aday olmayacağını belirttiler. Psikolojik bir karartma savaşıydı bu. Partilerine başka bir partinin genel başkanını transfer ettiler. Aslında daha önce birlikte çalıştıkları bir kişiydi bu transfer kahramanı. Birlikteydiler, yeniden birlik oldular, olan buydu. Basındaki tetikçileri vasıtasıyla, yeni transferin, Başbakan’ın Devlet Başkanı olduktan sonra Genel Başkan olacağını duyurdular. İlginç bir seyir izliyordu siyasi ataklar. Bu halde mevcut Cumhurbaşkanı oyunun dışında kalıyor, evine istirahata gönderiliyordu. İstenen buydu.

Besbelli bir şeydir, her siyasinin beyninde kırk tilki dolaşır, kırkınında kuyrukları birbirine değmezmiş. Oyunu sahneye en kaliteli rejisörler ustalığında koydular.

Mevcut Cumhurbaşkanı önce, basın danışmanı tarafından “Cumhurbaşkanı’nın aday olmasını engellemeye yönelik bir yasak konulması kendisini gerçekten üzdü ve kırdı” açıklamasını yaptırdılar. Aslında ‘bomba’ etkisi yaptı, bilenler öyle diyorlar. Bu açıklamaya parti yetkililerinden Hüseyin Çelik cevap verdi: “Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasında sıkı bir kardeşlik hukuku vardır, kimse bizi kavga ettiremez..” gibi bir açıklama yaptı. Bir kavga vardı, uzaklarda duran bizlerin anlamadığı bir kavga. Siyaset burçlarında bunalım kol geziyordu fakat bunu millete belirtmemek de gerekiyordu. Yol bulmada ustadırlar, şöyle hallettiler. Nasılsa bolca düdükleri vardır. Bir düdük öttürürler hallolur giderdi.

Mehmet Ali Birand’a yazdırdılar 1 Ağustos tarihinde, şunları yazdı; “Gül’ün gerçek niyeti 2014 seçimlerinde aday olup, Başbakan ile yarışmak değil. Niyeti, partiye kendi açısından bir çeki düzen vermek.” Vay, vay, vay demez misiniz? Durun durun cümlenin devamını da okuyalım. “Bu açıklamanın, bizim sokak Türkçesiyle, ‘Beyler dikkat edin, yakında başınıza ben geçeceğim. O zaman bunların hesabını da sorarım..’ demek olduğunun da hemen herkes farkında”. Gördünüz mü, talepler, tehditler, istenenler, bildirilenler nasıl açıklanırmış? Nasıl dizayn edilirmiş bir takım yerler.

Efendim sonra, araya hafta tatili girer. Tam fırsat, tam sırasıdır. Çalışan beyinler gelecek düzenlemesinde tam başarılı performans sergiler. Hem halkın gönlünü yapmak, hem propaganda yapmak, hem de iç işlerinde düzenleme faaliyeti yapmak için tam sırasıdır hafta tatilinin. Cumartesi günü öğlen namazı için Hacı Bayram Camii seçilir, iyi bir seçim, usta komutanın topa ayar vermesi gibi, atışın yapılacağı yerin önemi büyüktür. Kameralar hazır, basın mensupları hazır, caminin çıkış kapısında görünür hazret. Motor. Oyun başlamıştır, perde açılır. Camiden çıkan kalabalıklar arasında bir Cumhurbaşkanı, resim mükemmel… ve o soru sorulur, basın danışmanının ortaya sürdüğü ve parti yönetiminden gelen cevap. Tarihi sözünü oracıkta, halkın içinde, öğlen namazını kılan Müslümanların arasından seslenir; “Tayyip Bey’le arkadaşlığımız, ilişkimiz kardeşlik hukukundan da ileridir”. Atış yapılmış ve hedefini bulmuştur. Kumandan muzafferdir. Planlanmış, yazılmış bir senaryonun oyunlaştırılmasından ibarettir. Başarıyla da oynanır.

Ayar verilmiş, hedef gösterilmiş… İş bitmiştir.

Bir siyasi savaş böylece tatlıya bağlanmıştır.

Bu savaşı okuyamayanlar, senaryosunu yazamayanlar, oyunda rol kapamayanlar ise bizim gibi hariçten gazel okumaya devam ediyorlardı…

1 yorum:

  1. Harun Meral:

    Adamlar kendi iç meselelerini çok profosyonelce ve kazasız belasız halledebilme yeteneğine sahipler

    YanıtlaSil

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...