4 Temmuz 2012 Çarşamba

‘Kendine Dönmek’



“Ey Türk, silkin (titre) ve kendine dön” Bilge Kağan.

Söze anlamını ruhu verir. Söz ruhu ile vardır. Ruh görülemezse, o sözden de mana sıyrılıp kaçar. Kuru odun gibi küçük bir kıvılcımla yanar kül olur. Sözün yıllar itibariyle ezberlenerek ağızdan ağza dolaşmasının, herkesin bu sözü duyduğunda, bildiğini belirtmesinin hiç bir anlamı olamaz, taa ki, o sözün ruhunun haykırdığı mana hep birlikte anlaşılmış olsun.

İki aşamada (manada) inceleyeceğiz Bilge Kağan sözünü.

1 – “Çin halkının sözleri tatlı, ipeklileri yumuşakmış. Tatlı sözle yumuşak ipeklilerle kandırıp halkları bu şekilde kendilerine yaklaştırırlarmış”. Savaş meydanlarında bileği bükülmeyen Türk ordularını alt etmenin yolunu Çin Sarayı böyle bulmuş. Başarılı da olmuş. Kağan’lık makamı tehlikeyi görerek işaret etmiş. Öyleyse, ekonomik olarak da ne Çin’e ne de başka ülkelere bağımlı olunmayacak, kendi üretimimizle iktifa etmenin yolları bulunacaktır. Evlad-ı vatan’ın başının dik durabilmesi, el âleme avuç açmaması ile mümkün olacaktır. Yiyeceğini, giyeceğini, çocuklarının eğitimini başkalarından, adeta dilenerek almaya çalışan devletlerde elbette bir gün birileri, karşılığını farklı bedeller talep ederek almaya çalışacaktır.

Öyle de olmuş, millet içine giren çaşıtlar, halkın zihnini bulandırmak için, Çin (ve düşmanların) dedikleri ve onların politikalarına uygun sözleri millete anlatarak, milleti, onların istediği gibi şekle getirmeye çalışmışlardır. “Çin’den, Çin’liden uzak durursan ipeklinin kötüsünü, yakın durursa has ipekleri alırsın” sözleri milletin aklını bulandırmıştır. İşte bu sözleri ciddiye alıp “yakınlaşanlar öldüler”: Düşmandan uzak durmaktan maksat, “Ötüken’de yaşamak” tır, Ötüken, sensin ve senin atalarından beri biriktirdiğin değerlerindir. Ötüken’den uzaklaştıkça, düşmana yaklaşırsın ki, bu da senin sonundur.

Öyleyse, önünde tek bir yol vardır, o da tarihine, kültürüne, inançlarına, törene dönerek, kendini yaşamak. Bu hayatın içinde, yabancıların (düşman, şeytan, iblis…) ne işi olabilir? Onlardan uzak durursan, karnın tok, boynun dik olur, sırtın yere gelmez, evlatların rahat ve huzur içinde boy atar.

“Halkımı gözüyle görmediği, kulağıyla işitmediği, doğuda güneşin doğduğu, güneyde aydınlığın ortasında, batıda güneşin battığı, kuzeyde ise karanlığın ortasına kadar yerleştirdim. Çil çil altınları, apak gümüşleri, kenarlı ipekleri, misk kokulu ipeklileri, has atları, aygırları, kara samur boz sincap derilerini halkım için kazandım, elde ettim, dertsiz hale getirdim…” Ötüken’de Bilge Kağan’ın anlatımıyla böyle olursun. Ötüken’de, Ötüken kuralları geçerlidir. Ne zaman ‘kendine döndün’ Ötüken’i yaşıyorsundur.

2 – “Küçük savaştan büyük savaşa döndünüz” buyurmuştur Hz. Muhammed (SAV). Üstelik bu kelam, bir savaşın bitip, eve dönüş yolunda zuhur etmiştir. Savaştan çıkıp, ailelerine kavuşmak arzusundaki Müslümanlar, daha büyük bir savaşa gitmenin ne demek olduğunu da sordular ve Resulullah uzun uzun, dünyadaki hayatının sonuna kadar bu konuyu anlattı.

Takipçileri Ehl-i Beyt erleri, Evliyaullah, Erenler… Anlattıkları, öğretmek istedikleri de hep bu “büyük savaş, kendine dönmek, kendini bilmek” sözleri ile anlatılan konu idi. Bilge Kağan’ın sözü de farklı değil, “titre ve kendine dön”, bir tarifi var yanında, şöyle de söyleyebiliriz. “Kim, kendini bildi Türk’tür”. Türk olabilmenin yegâne şartı demek ki, “kendini bilmek”miş.

“İlim ilim bilmektir / İlim kendin bilmektir / Sen kendini bilmezsin / Ya nice okumaktır” (Yunus)

Okumaktan murad, tahsilden murad, incelemeden, araştırmadan, kütüphane kurdu olmaktan murad kendini bilmektir. Kendini bilmeye çalışmak, gayret etmektir.

Aşağıdaki okuma parçasını serbest olarak okuyup düşünme antrenmanı yapabiliriz.

“… bu iki kavramı yan yana görünce içimdeki fâtih ve işgalci hemen deşifre oldu. İçimde bunca yıldır sürmekte olan savaş, gönül şehrimi ele geçirmek içindi. Gönül şehrimi bazen işgalci nefis, ele geçiriyor ve beni dünyanın dertleriyle, zevkleriyle meşgul ediyordu. Bunu yapmak için de bütün gücünü özellikle de cüzî aklımı kullanıyordu. Bazen de rûhum gönül şehrimi düşman elinden kurtarıyor ve gönlüm açılıyor, ferahlıyordu. Nefsim koca bir orduya sahipken, rûhumun elinde sadece aşk kılıcı vardı. Aşk, kâinatın en güçlü silahı olmasına rağmen bu savaşın bir türlü bitmeyişi hayret verici bir durumdu. Neden dedim, neden?. Nefsim, çirkin kahkahalar atarak ben çok güçlüyüm, bütün düyevî kuvvetlerden oluşan koskoca bir ordum var dedi. Sonra zarif bir fısıltı duydum. Rûhumdu fısıldayan. Ben zorba değilim, gerçi aşk kılıcımın ucundan her an kan damlar ama her damladan gül biter. Ne zaman ki gönlüm gül bahçesine döner, Hz. Muhammed tecellî eder, işte o zaman bu savaş biter.” Her Nefes Dergisi, Mayıs 2012

Bütün savaşlar, savaşı bitirmek içindir. Savaşı bitirmek, galibiyetini ilan etmek için. Savaşı bitiren Türk, artık, ne mutlu Türküm demeye hak kazanan Türk’tür. Artık, Türk, öğün, çalış, güven kelamının sırrına varmış, huzura ermiştir. Çünkü titreyip (silkinip) kendine dönmüştür.

Niyazî Mısrî Hazretlerinin bir beyti ile yazımıza son veririz.

“Kim ki kendin yoğ ederse, Mısrîya,
Yokluğun tâ gâyetinde vâr olur”

2 yorum:

  1. Ali Yüceveli :

    Milli ve İslami açılardan ele alınan konu , tarihsel kökenine de inilerek mükemmel bir terkip halinde sunulmuş.

    Teşekkür ediyorum. Gelişirken değişmemek gerektiğini bir kez daha anladım.

    YanıtlaSil
  2. Harun Meral :

    Rabbini bilen, kendini bilir.
    Allah bizi Türk milletinden yaratmış.
    Kişi kavmini sevmekle kınanamaz.


    KENDİMİZE DÖNMEK, MİLLİ HASLETLERİMİZİ KAYBETMEDEN YAŞAMAK DEĞİL MİDİR?

    YanıtlaSil

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...