16 Mart 2012 Cuma

“Kimseye Etmem Şikâyet”

En kuvvetli silahları susmak, susmak, susmaktı…

Örneklendirme nasıl olur bilmiyorum.

Susma bir silah mıdır? ‘Eşkin atın tekmesi’ akla geliyor.

Görev veriliyor. Ezmek amaçlı, uzak coğrafyalarda. Görev bitirilip dönülüyor. Hiçbir sıkıntı, ızdırap, sitem bildirilmiyor. Susuyor. Hiçbir şey olmamış gibi, hayatın doğal akışında geçiyor günler. Sonraki görevlendirme zamanında daha berbat bir yer veriliyor. Dönüşte yine çıt çıkmıyor. Sessizlik… Neler oluyor? “bu kişiye daha ne yapabiliriz? Nasıl davranalım? Nereleri verelim?” bu sorular açıktan olmasa da içlerinden sıkça sorulur. Belki de birbirlerine çaktırmadan yer tespiti yapılırken hep aynı fikirde olduklarından, birbirlerini tasdik de ederlerdi. “İyi de ezmek için daha nerelere gönderelim ki, bağırsın, çağırsın”.. Kendileri bile cevaplayamazlardı bu soruyu. Oysa “memleketimin her yanı, benim çalışmama uygundur.” Diye düşünür, evlad-ü ayalin geçimi, rızkı için verilen görevleri, şikâyetsiz yapardı. “Her ne verirsen Eyvallah Hû” der geçerdi… Hepsi bu.

Şöyle bir hikâye de dinlemiştim.

Kalabalık grup halinde seyahat edilen bir işi var. 10 kişi, 20 – 25 kişilik seyahatler. Grup başkanları var. O beldenin otellerinde kalıyorlar grup olarak. Başkan önceden oteli inceliyor, odaları ayırıyor. Hikâyeyi dinlediğim dostuma (nedense) hep arkalardan, ışık almayan, bodrumdan odalar denk geliyordu. Nasıl oluyordu?

Aynı lobinin arkadaşları, kendi derneklerine üye olmayan bu kişiyi ezmek için ne lazımsa o yapılıyor. Ve hepsinde de gülüp geçiyor. Bilakis zevk alıyor onların bu davranışlarından. Mütebessim halini asla bırakmıyor.

Onun bu hali daha da sinirlendiriyor ‘lobi’cileri.

Bir türlü halinden bezdiremiyorlar. Bir türlü istifa edip gitmesini sağlayamıyorlar.

Hep yalnız kalıyordu, işini yaparken, gezinti anlarında, yemek-içmek zamanlarında hep yalnız. Onunla birlikte olduğunu da hiçbir arkadaşı yöneticilerine çaktırmamaya çalışıyordu. Çükü ona yapılanların kendilerine yapılmasını istemiyorlardı.

Bu dünyadaki olağan, daima karşılaşılan olaylar bunlar.

Sessiz kalıp, en kuvvetli avazlar gibi bağırabilmek!

Susarak onlardan daha kuvvetli olduğunu anlatabilmek.

Hatta korkutabilmek.

İnanmayanlarda bu korku daima vardır. Kendisinin oturduğu koltuklarda, ne kadar Hakk’ı ile oturduğunu düşünenler, o koltuğun altlarından sıyrılıp kaçacağını da düşündüklerinden, Aldıkları emirleri bir fakiri ezmek için nasılda çaba harcıyorlar. Yapılanın doğru mu, yanlış mı, Hakk’ı mı olup olmadığını düşünmeden. Kör tetikçilik bu. Bir tutam ot için yardan atlayan koyunluk bu. Peşinden koyunun atlayan sürü elemanlığı bu.

Ne derseniz deyin;

Adalet küçük mevkilerde insanların zihinlerine yerleşmedi ise yukarıdakilerin adil olduğunu söylemesi, uykulu kişinin sayıklaması gibidir.

“Kimseye etmem şikâyet, ağlarım ben halime
Titrerim mücrim gibi baktıkça istikbalime”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...